“Bi’ Müsaade Et Delireyim!” depresyonun kıyılarında | Serkan Parlak

Haziran 25, 2024

“Bi’ Müsaade Et Delireyim!” depresyonun kıyılarında | Serkan Parlak

Maalesef sen delisin, çatlaksın, sıyırmışsın. Ama sana bir sır vereyim mi; iyi insanların çoğu öyledir.” Lewis Carroll

Öykü, şiir ve denemeleri çeşitli kolektif kitap ve dergilerde yayımlanan Işık Korkunç’un ilk romanı Bi’ Müsade Et Delireyim! geçtiğimiz aylarda Edisyon Kitap etiketiyle okurla buluştu. Romanın adı bir isyan cümlesi aslında. Yaşadığımız kaotik atmosferi katı, sıvı, gaz olarak her anlamda besleyen ekonomik kriz eşliğinde hiçbirimizin durup ötekileri dinlemeye ne vakti ne de sabrı var. Bu bağlamda delirmeye bile mecalimiz yok.

Bi’ Müsade Et Delireyim! on altı bölümden oluşuyor. Her bölüm isimlendirilmiş: zihinsel denklemler, son zaman bükücü, zamazingo, Alis deliler diyarında, primum non nocere…İsimler her bir bölümün içeriyle ilişkili olarak  metafor niteliğinde. Romanın merkez karakterleri kadın ve psikiyatr Miraç; yan karakterler ise Miraç’ın asistanı Nazmiye, üniversiteden hocası, kadının abisi, terapi için sıra bekleyen adam ve öteki hastalar. Olaylar bir psikiyatri kliniğinde geçiyor. Depresyondaki ana kadın karakter etrafında toplanan doktor, asistan ve öbür hastalarla çerçevelenen bir hikâye okuyoruz. Temelde psikolojik bir buhran anlatılırken aslında hepimizin dönem dönem yaşadığı varoluşsal sıkıntılar ve depresif haller masaya yatırılıyor. Aslında birbirimize ne kadar benzer ve bir o kadar da birbirimizden farklı olduğumuz gerçeğiyle bir kere daha yüzleşiyoruz. Bunun yanı sıra delilik metaforu üzerinden bütün ötekilerin hikâyesine bakıyoruz.  

Romanın “Zihinsel Denklemler” adlı çoklu anlatıcı kullanılan ilk bölümünde romanın merkez karakteri, ismi belirsiz kadının ağır depresyon geçirdiğini anlıyoruz. Sakinleştirici haptan dokuz tane içip intiharı denediği için abisi tarafından artık sorunlarıyla baş edemediği gerekçesiyle bir şekilde ikna ediliyor. Asistanın onu ve sıra bekleyen adamı karıştırması tuhaflığı eşliğinde kliniğe yatırılıyor. Hastaneye yatırıldığında bütün savunma mekanizmaları çökmüş durumda, ağır bir buhran geçiriyor. Durumunu reddediyor, yaşadıklarından kendisi hariç herkesi ve özellikle içinde yaşadığı toplumu sorumlu tutuyor. Kadının farkındalığı ve özgüveni yüksek. İkinci majör depresyon hastası. Takıntılı, duyarlı, aşırı mükemmeliyetçi. Otoriteyle çatışma ve psiko-somatik duyarlılığı yüksek. Tedaviye direnç gösteriyor. Terapideki doktoru yetersiz buluyor. Kendini kötü hissediyor, bazen de ağlıyor.  Kadının ruh hali; kurduğu monolog, diyalog ve psikiyatri kliniğindeki terapi odasının tekdüze atmosferiyle ilişkili olarak karamsar, sıkıntılı ve rahatsız edici. İlk bölümde anlatım teknikleri bütün kişileri kapsayan -kadın, psikiyatr Miraç ve asistanı Kadriye, kadının abisi ve terapi için sıra bekleyen adam- gösterme, anlatma, iç konuşma, diyalog, bilinç akışı ve şiirler eşliğinde grotesk havada birbiriyle iç içe geçiyor ve atmosferin boğucu havasını artırıyor.Romandamerkez mekân psikiyatri kliniği. Kişilerin duygu, davranış ve diyaloglarının mekânla ilişkisinden hareketle atmosferin kişilerin ruh haline bağlı olaraketkileyici biçimde anlatıkendini hemen hissettiriyor. Özellikle kadın karakterin psikolojisi atmosferi belirliyor. Hikâyenin akışı kadın anlatıcının ruh haline göre şekilleniyor. Daha ilk bölümde çok sayıda teknik bir arada kullanılarak risk alınmasına karşılık, yazar temel meseleyi genel anlamda hissettirerek bu zorluğun üstesinden başarıyla geliyor.

Bi’ Müsade Et Delireyim! de yalnızca kişiler, hikâye ve kurgu değil, dil ve anlatım için de özenle çalışılmış. Korkunç’un kendine özgü biçemine dair izler belirgin. Romanın en belirgin anlatım tekniği, iç konuşmalarla ilişkili olarak özellikle karakterlerin iç seslerine odaklanılması durumu. Monolog, diyalog, bilinç akışı, hikâye etme, şiirsel anlatı arası geçişlerde ses uyumu ve konu bütünlüğünü koruma çabası dikkate değer. İç konuşmalar yazıda önemli bir olanaktır ancak yazma biçimini dikkate almak koşuluyla. İnsanlar olan biteni akıllarından nasıl geçiriyorsa, nasıl düşünüyorsa yaratılan karakterler de öyle olmalı. İç konuşmalar karakteri salt olarak ortaya koyan bir teknik olduğu için hem tutarlı olması hem de ilişkili olduğu karakterde öznelleşmesi gerekiyor. İşin karmaşık kısmını oluşturan konu bu aslında. Her karakterin kendine özgü bir iç konuşması olmalı ve öbür karakterlerden ayrışmalı, aynen günlük hayattaki gibi. Yazar, bu tekniği uygulamada çok başarılı.

“Işık Korkunç ilk romanında anlatısını delilik kavramı üzerinden kuruyor. Kahramanına varoluşsal hayat sorgulamaları yaşatırken depresyonun küçümsenmemesi gereken bir hastalık olduğunu fısıldıyor.”

edebiyathaber.net (25 Haziran 2024)

Yorum yapın