Gökhan Kır: “Bana göre sanat içi boş olmamalı. Sanat, toplum için var olduğu sürece sanattır.”

Temmuz 9, 2024

Gökhan Kır: “Bana göre sanat içi boş olmamalı. Sanat, toplum için var olduğu sürece sanattır.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Gökhan Kır, “Mavi Elbise”  başlıklı kitabın yazarı.  Kitap Kalan Yayınları’ndan bu hafta çıktı. Önyargı, linç, iftira, yargısız infaz gibi ağır bir konu etrafında nefes almadan okunan bir kitap. Siyasetçiden, sosyoloğa, antropologdan sosyal hizmet uzmanına, manavdan kasaba, futbolcudan sanatçıya, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, okumuşundan okumamışına kısacası her kesimin, herkesin okuması gereken bir roman. Bu nadide eserin yazarı ile kitap hakkında söyleşi yaptık.

Merhaba Gökhan bey. Öncelikle yeni eseriniz hayırlı olsun. MAVİ ELBİSE, kapağından tutalım da, karakterlerine, diline, konusuna kadar güzel etkileyici ve çarpıcı bir çalışma olmuş. Eser yayınevinden bana ulaştığında Gökhan Kır ismini bilmiyordum. Eminim kitabı okuyan pek çok okur da benim gibi isminizi ilk kez MAVİ ELBİSE ile duymuş olacak. Okurlar için kendinizi tanıtmanızı istesem neler söylerdiniz?

Merhaba. Teşekkür ederim güzel yorumlarınız için. Konya-Cihanbeyli’ye bağlı Gölyazı’da doğup büyüdüm. Biyoloji alanında lisans ve lisansüstü eğitimimi tamamladım.  Her ne kadar bir sayısalcı olsam da edebiyat ile sıkı bir bağım var ve bu bağı daha da sağlamlaştırmak adına  Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyorum.

Kitap kapağının en az kitap yazmak kadar önemli olduğunu herkes bilir. MAVİ ELBİSE’nin kapağında kalın bir urgana asılmış mavi bir elbise var; tasarım, kitabın içeriğini çok çok iyi yansıtıyor. İçerik ise çok vurucu. MAVİ ELBİSE, “Ön yargı, linç, yargısız infaz, iftira” kavramlarını odağına alan harika bir kitap. Hatta bana göre bu konudaki en iyi edebi eserlerden biri. Ön yargı, iftira, yargısız infazların insan hayatını nasıl tarumar ettiğini o kadar iyi anlatmışsınız ki kitabın sonuna gelince, toplumumuzda da bolca rastladığımız  bu kavramlara karşı sağlam bir  aydınlanma yaşıyorsunuz. Bence edebiyatın gerçek görevi de bu olmalı. Bu fikre katılır mısınız?

Kesinlikle katılıyorum. Bana göre sanat içi boş olmamalı. Sanat, toplum için var olduğu sürece sanattır. Bu ister şiir olur ister bir öykü olur. Yeter ki o eserde toplumun bir sorununa değinilmiş olsun. Mesela, Ahmet Arif’in Otuzüç Kurşun şiiri benim için bir destandır. Ahmet Arif, uykularını kaçıran bir zulme kayıtsız kalamamış ve isyanını bu şaheser niteliğindeki şiir ile haykırmıştır. Ben de yazdığım bu novellada maalesef toplumumuzun iliklerine kadar işlemiş olan linç kültürünü, ön yargıyı, iftira gibi konuları işlemek istedim.

Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Mahmut Makal toplumcu gerçekçi yazarlarımızdı. MAVİ ELBİSE de toplumcu gerçekçi çizgide bir eser. Kitabı okuduğum zaman bir ara Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Kemal Tahir’i okuyormuşum gibi hissettiğimi itiraf etmeliyim. Hal böyle olunca, Gökhan Kır’ın bu seviyeyi nasıl yakaladığını merak ettim. Eminim ki bu güne kolay gelmediniz, epeyi uzak bir yoldan bin bir emek vererek geldiniz. Sizi bulmuşken 2 soru sorayım. 1) Bu bekraund nasıl oluştu?  2) MAVİ ELBİSE olması gereken zamanda mı yazıldı yoksa kendinizi gecikmiş hissediyor musunuz?

Bahsettiğiniz yazarlarla ismimin bir arada geçmesi bile benim için bir onurdur. Az önce bahsettiğim gibi sanat toplum için vardır ve ben de başladığım bu yazarlık yolculuğunda toplumumuzu içten içe kemiren konulara değinmek niyetindeyim. Yazdıklarımın arka planında içinde yetiştiğim kültürün mitleri, masalları, acıları var. Annemin küçükken anlattığı ve yüzyıllardır dilden dile aktarılan masallar var, ağıtlar var. Buradan besleniyorum diyebilirim. Edebiyata ilgim ortaokul-lise yıllarıma dayanıyor aslında. Okuma alışkanlığımı üniversite yıllarımda da sürdürdüm. Master ve doktora yaptığım yıllarda bilimsel araştırmalardan arta kalan zamanlarda kısa öyküler yazmaya çalışıyordum. Bir kitap basmak bugüne kısmetmiş. Mavi Elbise, üç yıldır okuyucusuyla buluşmayı bekleyen bir hikâye.

Toplumumuzda “çamur at izi kalsın” anlayışı maalesef yaygın. Bunu söylemekten hiç hoşlanmıyorum ama bizim toplumda iftira, yargısız infaz, linç, ön yargı konularından canı yanmamış bir tek insan olduğunu zannetmiyorum. Dolayısıyla hinterlandı çok geniş bir konu sizinki. Sizi bu önemli konuyu yazmaya iten dip motivasyonun ne olduğunu merak ediyorum.

Dediklerinizde haklısınız maalesef. Bahsettiğiniz konular toplumumuzda o kadar sıradan hâle gelmeye başlandı ki korkum artık bu kötü huyların DNA’mıza işlemesi. İşte ben de toplumda yayılan bu çürümüşlük karşısında sessiz kalmamak amacıyla bu hikâyeyi kaleme aldım.  Hz. Muhammed’in şu hadisi de bir nevi motivasyon kaynağımdır. “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” Ben de en azından değiştirme imkânımın olmadığı bu toplumsal hastalıkları dillendirerek bir nevi insani görevimi yerine getiriyorum.

Önyargı, linç, iftira, yargısız infaz gibi ağır konuları işleyen MAVİ ELBİSE bana güzel bir tat verdi. İnce ince, sebat ede ede yazılmış bir roman. Roman, deyim yerindeyse demi tam oturmuş leziz bir çay gibi. Zeliha’ya yapılanlar hem çok korkunç hem de çok düşündürücü. Bunu yaşayan, haksız yere suçlanan binlerce kadın olduğuna hiç şüphem yok.  İşin ilginci Zeliha o kadar ağır iftiralarla suçlanırken bile kendini yeterince savunamıyor. Bu bana günümüzde de kadınların korkuyla bastırılıp en ağır iftiralar karşısında bile susmak zorunda bırakılmalarını hatırlattı. Neler söylemek istersiniz.

Her ne kadar Zeliha’nın hikâyesi bundan elli yıl öncesinde geçiyor olsa da günümüzde de memleketin hemen hemen her yerinde yaşanmakta olan ve kanamaya devam eden bir yaradır. Değişen sadece hikâyenin öznesi aslında, konu hep aynı. Şehirlerde  zulme uğrayan kadınlar hakları konusunda biraz daha bilinçli olsalar da kırsal kesimlerde zulme uğrayan kadınlar bu konuda daha da mağdur ve sessiz. Kitapta da belirttiğim gibi köy toplumunda kocasından dayak yiyip baba evine sığınan kadınlar evini terk ettiği için bir dayak da babasından yer maalesef. Hikâyemde biraz da bundan bahsetmek istedim.

Mavi Elbise, okuyan herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir eser. Hafta sonu Kadıköy’de buluştuğum bir arkadaşıma kitabınızdan bahsedince şunları söyledi:  “namus üzerinden kadınlara atılan iftiralar ve kadın intiharları geçmişte yaşanmış günümüzde de yaşanıyor. Toplumsal bir realitemiz bu ama birçok edebiyatçı eserlerinde buna değinmiyor bile. Bu kanayan toplumsal yara yokmuş gibi davranıyor”. Sizin ne söyleyeceğinizi merak ediyorum.

Ataerkil toplumlarda maalesef kadınlar ve yaşadıkları sorunlar hem tarihte hem de günümüzde her zaman ikinci planda olmuştur. Erkek egemen sistemlerin hâkim olduğu toplumlarda da hâliyle bu sorunlar neredeyse göz ardı ediliyor. Bu konularda yazan edebiyatçılarımız, sinemacılarımız var ama ümit ediyorum ki ileride bu konulara değinen sanat eserlerinin sayısı daha da artacaktır.

MAVİ ELBİSE’yi ilk okuyanlardan biriyim. Büyük bir keyifle okudum ve aklımda iz bırakan bir eser oldu. Bu tadı unutacağımı zannetmiyorum. Okur, talepkâr olur. Söyleşiyi sonlandırırken bir talepte bulunmak isterim. Sizden yeni toplumcu gerçekçi eserler bekleyelim mi?

Edebiyatla iç içe olmaya devam ettiğim sürece toplumsal gerçekçilik vazgeçilmezim olacağa benziyor.                        
Dediğim gibi sanat toplum için var olduğunda, topluma yarar sağladığında ve toplumun ihtiyaçları için  ses olabildiğinde daha anlamlıdır. Mavi Elbise’de bir şekilde bu konuya değinmeye çalıştım. Şu an üzerinde çalıştığım eserimde de yine toplumumuzda yayılmış benzer bir hastalığa dikkat çekmek niyetindeyim.

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Kaleminiz daim, okurlarınız bol, okuyanınız çok olsun.

Bu güzel söyleşi için asıl ben size teşekkür ederim.

edebiyathaber.net (9 Temmuz 2024)

Yorum yapın