Kelimelerin şaşmaz doğasına meydan okuyacak denli sarsıcı bir deneyim nasıl belgelenebilirdi? | Berfin Bahçekapılı

Eylül 26, 2024

Kelimelerin şaşmaz doğasına meydan okuyacak denli sarsıcı bir deneyim nasıl belgelenebilirdi? | Berfin Bahçekapılı

Azareen Van der Vliet Oloomi’nin son romanı Vahşi Diller, acının tarif edilemezliğinden ve istismardan yola çıkarak dilin sınırlarını sorgulayan bir travma anlatısı. Livera Yayınevinin, Şafak Tahmaz çevirisi ile Nisan 2023’te yayımladığı bu romanda, okur Arezu’nun kendini var etme biçimi sırasında yaşadığı gelgitlere anlatıcı Arezu aracılığıyla şahitlik ediyor. “Yaşadığı acıyı tarif edecek bir dil bulduğundan hiçbir zaman emin olamayan” Arezu, bu dilin arayışı içinde ergenlik döneminde yaşadığı anlara hem fiziksel hem de zihinsel anlamda geri dönüyor. Fiziksel geri dönüşü, ergenlik dönemini geçirdiği İspanya Marbella’ya yıllar sonra tekrar gelişi ile gerçekleşiyor. Zihinsel anlamda geri dönüşleri ise Arezu’nun anlatıcı rolü ile öne çıkıyor. Arezu, Ömer ile ilk gençlik yıllarında yaşadığı duygusal ilişkinin travmaları ile yüzleşiyor. Bu yüzleşme sırasında yaşadığı ikilemi Arezu şöyle ifade ediyor: “Ömer, benim sevgilim ve işkencecim, sırdaşım ve can düşmanımdı.”

Ömer’in “Aşk söz konusu olduğunda yaş önemsizdir.” bakış açısı nedeniyle Ömer ve Arezu’nun ilişkisinde Arezu manipülasyona uğrayan taraf haline geliyor. Ömer ve Arezu’nun yaşadığı duygusal, cinsel ilişkinin Arezu üzerinde tahakküm kurma seviyesine ulaşması ile Arezu’nun kendini sömürülen olarak hissetmesi ve bu durumla yüzleşme süreci oluşturulan akıcı dil ve üslup ile okurla buluşturuluyor. Arezu anlatıcı olarak, yaşadığı olayları bütün çıplaklığıyla anlatmaktansa üzerinde oluşan olumsuz etkileri ve duygusal dışavurumları aracılığıyla anlatıyor ve kendini, “İranlı bir Amerikalı, zalim ve mağdur, ezik ve mağrur, sömüren ve sömürülen” olarak tanımlarken “kronik tecavüz”e maruz kaldığını belirterek yaşadıklarının boyutunu ifade ediyor. Yaşadığı travmayı tanımlamakta ve hayatında bu travmayı konumlandırmakta zorlandığı için Arezu arada sırada gerçeklik ve algılar arasındaki göreceliğe de atıfta bulunuyor. “Belki de uykuyla uyanıklık, gerçeklikle algılar arasına çekilecek net bir çizgi yoktur.” 

Arezu gençliğinde yaşadığı travma nedeniyle varoluşsal ikilemler ve tatminsizlik ile mücadele ediyor. “Varlığımız başkaları için bir problem olarak görülürken, sevgiyi hak ettiğimize nasıl inanabilirdik?” Arezu; hem bir sürgün, hem bir kadın, hem de bir Ortadoğulu olarak birden çok kimliğin getirdiği çeşitlilik nedeniyle kendini kalıplara sığdıramıyor ve toplumun süzgecinden geçirmeden kendini tanımlayamıyor. “Nicedir yönümüzü şaşırmış değil miyiz, kaybolmamız kaçınılmazdı.” Bu nedenle, yaşadığı travmaları kabullenip, ergenlik çağında yaşadığı olayların etkisinden kurtularak Arezu olarak varlığını kabullenip hayatına geçmişten sıyrılıp devam edemiyor. “Birbirimize, annelerimize, anneannelerimize, kız kardeşlerimize, teyzelerimize bağlıydık ve geçmişin yanlışlarını başkalarının hatalarını düzeltemesek de el ele tutuşabilir, faillerimizin utancından kendimizi arındırabildik.” Kendini arındırmanın yolunu dayanışma içerisinde olmak üzerinden tanımlayan Arezu, ifade ettiği acının üstesinden gelmenin yolunu edebi metin okumak ve yazmak olarak buluyor.

edebiyathaber.net (26 Eylül 2024)

Yorum yapın