Öyküleri Yabani Dergi, Lemur Dergi ve bilimkurgu, fantastik, korku öykü derlemelerinde yayımlanan Demokan Atasoy ilk romanı “Konuşulmayan” ile edebiyatın ana akım hattına enerjik bir giriş yaptı. Hızlı temposu, akıcı dili ve başarılı kurgusuyla kendini bir çırpıda okutan bir roman var elimizde. Merak duygusunun romanın son cümlesine kadar canlı tutulması gerçeğini de gözden kaçırmamak gerek.
Öncelikle Hande Sadır’ın ağzından 1. tekil kişi anlatıcı aracılığıyla kendisiyle ilgili gerçekleri öğreniyoruz. Küllerinden doğmaya çalışan eski manken, uyuşturucuyla ilişkisi üzerinden de büyük bir sınav veriyor. Dibe çöküşün yaşandığı defile gecesinin ardından açık uçlu bir geçişle Dalınç’ın hikâyesi başlıyor.
Dalınç’ın hikâyesi, Hande’nin hikâyesinden belli bakımlardan daha dramatik… Babanın erken kaybı, despot bir annenin elinde kendini var edemeyen örselenmiş bir benliğin bunalımlı halleri okuyucunun içini acıtabilir. Kırklı yaşlarına gelmesine rağmen hâlâ bekâr, tipik bir memur tipi var karşımızda, terfi bekliyor. Bunamaya başlayan Emine Hanım’la başı dertte. Emine Hanım iki haftadır ortalarda görünmüyor. Dalınç sürekli direktif alarak yaşamaya alışmış, anne kaybı sonucu başladığı yeni hayata alışmakta doğal olarak zorluk çekiyor. Annesini teşhis etmek için gittiği morgda onu büyük bir sürpriz bekliyor: Hande ile hayatları burada kesişiyor.
Bir sözcük olarak dalınç; güzel bir görünüm ya da düşünce karşısında kendinden geçercesine bir duyguya, esrimeye, sessiz bir coşkuya kapılma anlamlarına geliyor. Bu bağlamda ismiyle müsemma birisi o: Dalınç, tam bir dalgın, hem hayata hem de kendisine karşı… Baskıcı annenin güvenli kollarında kıpırdamaya fırsat bulamayan, hayata balıklama dalmasına izin verilmeyen ezik kahramanımız; konuşamayan ve onu her haliyle kabul eden yaşayan ölümüz Hande sayesinde bastırılmış erkekliğini keşfediyor. Ezen annenin tam tersine sorgusuz veren bir kadın var karşısında, bu kadın Dalınç’ı kendine getiriyor. Dalınç tam bir erkeğe dönüşüyor. Bir süre sonra hayalindeki kadın imgesi para nesnesiyle yer değiştiriyor. Para bir bakıma onun için arzu nesnesi oluyor.
Gelelim romanın klişelerine: kadın vücudunun cinsel çağrışımları, erkek çocuk doğurma zorunluluğu, anneyle benzeşen eş ritüeli ve sonunda insanlık tarihinin vazgeçilmez gerçeği olan mazlumun zalime dönüşüm aşamaları…
Sonunda hikâye, asıl konuşulmayanların konuşulacağı bir düzlemde yeniden hayat buluyor, belki de yeniden başlıyor. Roman bu bağlamda çoğul psikanalitik okumalara açık kapı bırakıyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Nisan 2018)