“Küçük Prens“, yayınlandığı 1943 yılından itibaren verdiği farklı boyutlardaki mesajlarla çocuk edebiyatına ait olma özelliğini çoktan aşmış, iki yüz civarında dil ve lehçeye çevrilmiş bir kitap…
Birçok satırı altı çizilesi nitelikte, aforizmalarla, öğütlerle dolu bir başucu kitabı…
Görsel boyutlarıyla bir cep kitabı, hafızalardaki boyutlarıyla ise okuyanların akıl ve kalp ceplerinden çıkaramadıkları bir novella…
Dilimize ilk çevirisi Ahmet Muhip Dıranas tarafından yapılan eserin, Cemal Süreya, Tomris Uyar, Selim İleri gibi değerli edebiyatçılara ait olanlar da dahil olmak üzere pek çok Türkçe çevirisi bulunuyor.
Orijinal adıyla “Le Petit Prince” in yazarı Antoine Saint-Exupery de en az eseri kadar ilginç ve sırlarla dolu bir kişilik. Macera dolu yaşamının içine edebiyatı da dahil etmesi eserlerine farklı bir tat katmış. “Küçük Prens”i modası geçmez bir popülariteye sürükleyen en önemli nedenlerden biri yazarın kitabıyla iç içe geçmiş bu maceraperest özelliği olmalı. Pilotluk mesleğini içselleştirip hayal gücü ile besleyerek okurlara sunan yazarın kişilik özellikleri, kitapta ustalıkla gizlenmiş mesajlar, orjinal anlatım içeriği ve her yaştan okuyucu ilgisi gibi unsurların birleşmesi, eseri günümüze kadar taşıyor.
Kurulmuş cümlelerin altına saklanmış gizli mesajların her biri okuyucuda bir çeşit tiryakilik yaratıyor. Kitabı okuyanlar, bir yandan da âdeta kutsal bir metnin içerdiği sırları çözme zevkine eriştikleri için mutlanıyorlar. Büyüklere verilmiş onca gizli mesajı bir çocuk kitabına indirgemek ve bir çocuğun hayalî cümlelerinin ardına saklamak oldukça kıvrak bir edebî zekânın göstergesi…
Önemli ve çarpıcı hayat dersleri veren kitap, bu yönüyle bir eğitici metin işlevi de görmektedir, diyebiliriz. Eser, özellikle moderniteye ve topluma eleştiri yönüyle dikkat çekiyor.
Yazarın mesleği dolayısıyla gezdiği ülkelerden ilham alarak yarattığı düşünülen Küçük Prens’in uçağıyla gittiği gezegenlerin her birinin farklı bir ülkeye karşılık geldiği tahmin ediliyor. Kitapta Türklerle ilgili bir bölüm de yer alıyor.
Eserde mekân olarak geçen çölün, yazarın bir uçuşu sırasında düştüğü fakat kurtulduğu Sahra Çölü olduğu varsayımı da bulunuyor.
“Küçük Prens” orijinal hâliyle o denli benimsenir ki, ünlü karikatürist Joann Sfar tarafından çizgi roman hâline getirilmesine bile kimi okuyucu kesimi tarafından şiddetle karşı çıkılır.
Kitabının içeriğini kendi orjinal suluboya çizimleriyle de destekleyen Saint-Exupery, bu yalın ve basit çizimlerle Küçük Prens’e bir çocuk kitabı olma özelliğini katmayı arzu etmiş gibidir. Yazarın kendisinin de açıkladığı gibi bu çizimlerden en etkileyici olanı “baobap ağaçları’’yla ilgili olanıdır.
1900 yılında Fransa’nın Lyon kentinde doğan Saint-Exupery, babasını henüz dört yaşındayken kaybetmiştir. Pilotluk mesleğini seçen yazarın ölümü de kitabı gibi sırlarla yüklüdür. Savaş karşıtı olduğu bilinen yazar, İkinci Dünya Savaşı’nda görevi gereği Korsika’dan havalanan keşif uçağının düşmesi sonucu bir daha geri dönemez.1944 yılında kaybolan uçağının enkazı, 2000 yılında Atlantik kıyılarında Marsilyalı bir balıkçının uyarısıyla bulunur. Ölümünden altmış beş yıl sonra Hors Rippert adlı Alman pilotun, yazarın kullandığı uçağı düşürdüğünü itiraf ederek “İçinde kim olduğunu bilseydim ateş etmezdim.” dediği söylenmektedir.
Yapılan incelemelerde Jean-Claude Ibert’e göre kitabın mesajlarla ve gizemlerle dolu olmasının yanında “çocukluğun ve masumiyetin yeniden keşfedilmesi miti’’gibi bir temelinin de bulunduğu görülmüştür. Ibert, yazarın yaşamı boyunca kendisini “çocukluğundan sürgün edilmiş gibi” hissettiğini söylerken elbette haklıdır. Bu kitap, babasını dört yaşında yitirmiş hassas ve yetenekli bir çocuğun ruhunun dışa vurumu olmalı…
Bu noktada ister istemez aklımıza “Saint-Exupery mi Küçük Prens’i yaratmıştır yoksa ruhundaki Küçük Prens mi Saint-Exupery’i ortaya çıkartmıştır?” sorusu geliyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Küçük Prens, yazarın bir bakıma tıpkı kendisi gibi çocukluğunu bir hazine misali saklamayı başaran yetişkinlere sunduğu bir armağan olmuştur. Kitabın önsözünde yer alan “Bütün büyükler bir zamanlar çocuktular. ( Pek azı bunu hatırlayabilse de. )” cümlesi de bunu işaret ediyor. Yazarın eseri, dostu Leon Werth’in çocukluğuna ithaf ettiğini görmek bu açıdan dikkate değer… Minik önsöz, yazarın önemsediği değerleri yansıtması açısından da önemli…
Kitap boyunca Saint-Exupery’nin etkili ve büyülü anlatımı sayesinde somut kavramlarla soyut kavramlar arasında bir gel-git durumu yaşanmakta… Yazar böylelikle somutlaştırmayla mesaj verirken çocukları soyut dünyanın boyutuna da geçirerek düşünme ve hayal kurma yetilerini geliştiriyor.
Kitabın asıl büyüsünü ise toplam yirmi yedi bölüm boyunca dostluk, sevgi ve mutluluğa karşılık yalnızlık ve içe dönüklük temalarının işlenmesi oluşturuyor.
Bu temaların yanı sıra özlem, doğaya saygı, sorumluluk, yararlılık, sadakat, güzellik, alışkanlıklar, âdetler, özeleştiri, iyimserlik, maneviyat, özveri gibi son derece yararlı temalar da göze çarpmakta…
Yazar, kitap boyu özellikle pedagojik alandaki öğrenme adımlarını ve yöntemlerini büyük bir titizlikle uygulamış.
Kitabın başkahramanı olan Küçük Prens sürekli soru sorar fakat kendisi pek az cevap verir. Bu da onu okuyucuya gizemli ve ulaşılmaz bir karakter olarak sunan bir başka etkendir.
Küçük Prens, uçağıyla farklı gezegenlere yaptığı yolculuk boyunca her bir gezegende tek başına yaşayan kahramanlarla karşılaşır. İşte bu kahramanlar aracılığıyla biteviye olarak insanın yalnızlığı vurgulanır. Özellikle son durak olan Dünya’da bu duygu had safhadadır ve dünyada insanların manevi değerlerden çok maddi değerlere odaklandıkları eleştirisi yapılır. Ayrıca bu insanlar aracılığıyla kimi insani zayıflıkların eleştirisinin yapıldığı da görülür.
Uğradığı gezegenlerde tanıştığı kahramanlardaki otoriteye ve maddiyata düşkünlük, takıntı, yüksek ego gibi konular Küçük Prens’i mutsuzluğa sürüklemeleri yoluyla eleştirilmiş ve bunların olumsuz birer insani zaaf oldukları sezdirilmiştir.
Kitap boyunca büyüklere verilmek istenen mesajların en önemlisi ise insanların yaşamları boyunca gereksiz ayrıntılarla uğraşırken asıl güzellikleri ıskalamaları gibi büyük bir yanlışa düştükleri gerçeğidir.
Küçük Prens, bir çocuk kitabı kahramanı olmasından cesaret alarak düşündüklerini kimi zaman cesurca, hattâ belki biraz da patavatsızca, çoğunlukla da masumluğun ardına saklanmış bir bilgelikle dile getiren bir karakter…
Fransa euroya geçmeden önce 50 Frankların üzerinde yazarının ve kahramanının resimleri basılan, minimal yazılarla alıntıları işlenen bu kitabın Japonya’da bir müzesi, Güney Kore’de ise adına köyü bulunmaktadır. Ayrıca yazarının doğup büyüdüğü Lyon’daki havaalanına da Saint-Exupery adı verilmiş, eser opera, tiyatro oyunları ve şarkılara konu olmuş, defalarca sinemaya uyarlanmıştır.
Kitabın masalsı bir havaya bürünmesindeki etkenlerden biri olan altın sarısı saçları, güzel ve naif yüzü, hassas kalbiyle Küçük Prens, bir küçük çoban da olabilirdi. Yazarın soylu bir aileden gelmesinin etkisiyle midir bilinmez, ilk kez dünyaca bu denli sözü dinlenen bir Küçük Prens’le tanışmış olmak özellikle çocuk okurlar açısından farklı bir şans olarak kabul edilmeli.
“Yıldızların hepsi çıkrığı paslı birer kuyu olacak benim için. Yıldızların hepsi taze su verecekler bana.” sözleriyle dostu Tilki’ye ve yaşama veda eden Küçük Prens’in sonunu düşündüğümüzde henüz kırk dört yaşında hayatı sona eren Saint-Exupery’nin, Küçük Prens ile benzer şekilde yaşamını gökyüzünde yitirmesi oldukça manidar. Eserin sonuç bölümünde Küçük Prens’in gitmeden ( ölmeden) önce dostu Tilki’yle yaptığı veda konuşması kitabın en duygusal bölümüdür.
Saint-Exupery, ölüm ve ayrılık kavramlarını gökyüzündeki yıldızlarla süsleyerek anlatır. Acı bir soyutu hoş bir somutla kaynaştırarak anlatmanın, acıyı güzelliklerle hafifletmenin belki de en güzel örneklerinden birini buluruz bu satırlarda… Kitap boyu anlatmak istediklerini anlatmış, yaşam öğütlerini vermiş ve en sonunda insan hayatındaki en acı kavram olan ölümü de olabilecek en güzel şekilde tarif ederek üstüne düşeni yapmanın gönül rahatlığıyla hikâyeyi sona erdirmiştir.
Çok sevdiği gökyüzünde, yıldızlardan su içtiğine emin olduğumuz yazarın anısına…
“Yıldızlardan birindeki bir çiçeği seversen, akşamları gökyüzüne bakmak ne güzeldir! Tüm yıldızlar çiçeğe dururlar.”
“’İnsanlar nerde?’diye sessizliği bozdu sonunda Küçük Prens. ‘Çölde insan yalnız hissediyor kendini.’‘İnsanların arasında da yalnızdır insan.’dedi yılan.”
“En iyi yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.”
“İnsanların hiçbir şey öğrenecek vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığından, insanların dostları da yok artık. Bir dost istiyorsan evcilleştir beni.”
“Ama, tilkinin dedikleri aklıma geldi birden. Birinin sizi evcilleştirmesini kabul etmişseniz, biraz olsun gözyaşı dökmeyi de göze alacaktınız.”
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (24 Mart 2015)