“Vur kendini hayata
Akl ile vur
Aşk ile vur”
Tiyatro oyunları ve kitaplarla ilgili tanıtım yazıları, güncel makaleler yazan, yazdıkları şimdiye kadar Gezite.org, KaosGL, Mimesis, edebiyathaber gibi site ve dergilerde yayımlanan Mesut Örs’ün ilk şiir kitabı “Al Söyle Beni”, Bilgi Yayınevi tarafından Mart 2018’de okuyucuyla buluşturuldu.
Kırk dokuz şiirin yer aldığı kitapta Örs bizi güncel siyasetten aşka, dağların kekik kokularından varoluşumuza uzanan geniş bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta okura onunla ya da kendisiyle konuşur gibi eşlik ediyor; bir çayır otunun çayır otluğu gibi kendiliğinden, süssüz ve gerçek şiirleriyle ve yaşamdan özenle süzülmüş deneyimlerle de zenginleştiriyor bunu; yağmurunu bırakıyor çayırlara: “Kaçamak bakışlarla / Yaşıyoruz ömrümüzü / Bakmayı öğrenmeden önce / Bakışlarımızı kaçırmayı / Öğrendik çünkü…”
Mesut Örs’ün şiirlerinde söylenme, yankılanma isteği açıkça kendini belli ediyor. Yaşadığını bilmek istiyor. Kitabın adından da kitaptaki ilk şiirden de bu baskın durumu açıkça görüyoruz. Bu isteğinse yitme korkusundan, hiçlik kaygısından kaynaklandığını yine dize aralarından sezinliyoruz. Ayrıca bu istem kitabın kırk birinci sayfasındaki “Dünyanın bir yerinde bir şekilde / Adım kalsın istiyorum şimdi de // Yaşadığıma kanıt mı arıyorum ne?” dizesiyle de tekrar tekrar vurgulanıyor.
Yunus Emre ya da Mevlana vakurluğunda ve Sheakespeare coşkusunda lirik şiirler yazan Örs, varoluşunu, yanksını aşk üzerinden, tanımlıyor. Şiirlerinde, Divan Edebiyatı’ndaki gibi kutsal ve ulaşılmaz sevgili imajı (“Yâr elinde zehir şerbete döner”) çizerek, adeta bir meczup gibi ulaşılmazın güzel sınırında geziniyor. “Alıp beni içine boğsa / Niye boğdun / Demeyecektim…” dizelerinde de görüldüğü gibi kutsal bir boyun eğiş içerisinde. Yar ile kavuşmayı bir doğuma benzeten Örs, biliyor ki sancısız doğum yoktur; yine biliyor ki her zorlukta bir güzellik, her güzellikteyse bir zorluk… Aşkı, en büyülü haline celladını gördüğünde kavuşan bir gerçeklik olarak ele alan Örs için aşk kendisiyle, doğayla, yâri ve varlığıyla tam bir bütünleşme hâli. Bu bağlamda yaşamı yârin gözlerindeki renge benzetmesi boşuna değil. Fakat altını özellikle çizmek gerekiyor ki Örs’ün varoluş tasarısındaki özne aşk değil, âşık olma hâlidir; sarhoş eden ama serinleten de kutsal bir suda özellikle ve daima âşık olma hâli.
“Çocukça aşklarımı katacağım / onlara ben / Hesapsız hilesiz / Saf aşkı / Nabzımın atışını / Gözümün ferini / Katacağım”
Safça, kirletilmemiş bir aşkla dünyaya bakan şairi, yaşamın olumsuzlukları (“Bir keskin bıçak ıssızlığı / Ve doğurgan bir mehtap / Usulca bileyleniyor içimde”) yıldırmak yerine güçlendiriyor. Bu olumsuzluklara örnek olarak günümüzde çoğumuzun kaçınılmaz olarak hissettiği şehir ve beraberinde getirdiği yalnızlığı rahatlıkla verebiliriz. Onları sahipleniyor ve onlardan ders çıkarıyor; çünkü acıları da bu hayatın çocuğu olarak görüyor. Bu tanıklıksa bize direnç ve serin bir kuyudan yüzümüze çarpılmış bir su olarak geri dönüyor elbet.
Mesut Örs şiirinin temel taşlarından bir tanesi de günce siyasi olaylara yer vermesi, atıfta bulunması. Örs günümüz siyasetinden cesurca bahis açarak, tarihe notlar düşüyor. Bunu yaparken de başkalarının ölümüne ceylan derisi koltuklarından rahatça karar verenlere sert ve açık olmaktan geri durmuyor, “AB Kapısında…” şiirinde de görüldüğü gibi. Yine Nâzım Hikmet’ten yaptığı “koyun gibisin kardeşim …” ile başlayan alıntısı ve “Nerede zulüm varsa orda isyan ismimiz” dizesi de bu konudaki duruşunu açıkça belirtiyor. “Ah bir kurşunun ucunda beklerdim seni / Ya da bir şarapnel parçasında / Elma kokusunda değil” dizeleriyse yerel bir acının, estetik değer gözetilerek evrensele yankısına çok kıymetli bir örnek oluşturuyor.
Rubai türünde kaleme aldığı “Gözyaşı” ve “Kekliğin Kınası” şiirleri kitaba zenginlik katarken, “Toroslarda…” şiiri de pastoral şiirin başarılı örneklerinden birini oluşturuyor. Şiir Toroslara yaraşır duru ve ferahlıkla nüfuz ediyor yüreklerimize. “Gecenin Gamzede Kayboluşu” ve “Aşk’la Muhabbet” şiirlerini ise tiyatronun diyalog ögesi üzerine inşa etmiş. Her şairin benimsediği bir söyleyişi, dize kuruşu olabilir elbet fakat; sevgili şairin dize kırma ile ilgili bir eksikliği göze çarpıyor. Dizenin yersiz kırılışlarıyla ritim ve akış bir anda sekteye uğruyor; dizeyi hemen kırmak yerine daha gövdeli şiirler yazmayı deneyebilir.
“Tamamlamak istiyorum yarım kalmış ne varsa / Düşü gerçekleştirmek / Ellerimi yüreğimle eşlemek / İstiyorum”
Yaşamı derinine irdeleyen, bize ve kendine cesur sorular soran, (“Düşten uyanmak mı iyidir / Yoksa / Düşte yaşamak mı / Hiç uyanmadan?”) sormakla yetinmeyip cevapların da peşine düşen şair “Uzun bir yolun arifesinde gibiyiz hep” diyerek günümüz insanının durumunu tespit ediyor ve hemen ardından “Alıp yüreğimizi çıkalım yola” diyerek yollara davet ediyor bizi. Yüreğimizi unutmamak için çayır otlu yollara…: “Tanıyamamış gibi sanki / Bakıyorsun // Yüreğindir o”
Ne diyelim, Örs’ün hayatı, aşkı ve bizi kucaklayan duru şiirleri ilerleyerek devam etsin!
Eşref Yener – edebiyathaber.net (9 Mayıs 2018)