Zamanla çözülen düğümlerin öyküleri | Serkan Parlak

Haziran 18, 2024

Zamanla çözülen düğümlerin öyküleri | Serkan Parlak

Yaşadığımız hayatın edebiyata hiç kuşkusuz önemli etkileri oluyor. Hayattaki yeni durumlara göre yeni edebi biçimler ortaya çıkıyor. On dokuzuncu yüzyılda hayat sınırlıydı, yirminci yüzyılda bireysellik ön plandaydı, yirmi birinci yüzyılda ise karmaşık ve parçalanmış yapılarla karşı karşıyayız. Her türlü değişime rağmen edebiyatın temel malzemesi hâlâ insan. Değişen insanı değişen biçimlerde anlatmak gerekiyor. Hikâyeler ise iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor; ötekilere yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyede, romanda katlanılır hale geliyor.

Mehtap Sezer’in ilk öykü kitabı “Düğüm Düğüm” yılın ilk günlerinde Edebiyatist Yayınevi etiketiyle okurla buluştu.12 Eylül dönemi göz altılarının ve işkencelerinin yarattığı travmalar, depremzede ama sevgi saçan engelli adamın dışlandığını fark edince ortadan kaybolması, bir cinayetle birlikte kocasının kendisini aldattığını öğrenen kadına karakolda kendisine âşık bir avukatın yardıma koşması ancak sonunda olup bitenin rüya olduğunun ortaya çıkması, bir köpeğin emanet edildiği kişinin uzaklara gidişinin ardından yıllar önce ölen sahibiyle aynı sonu seçmesi, genç yaşta ölümlerin geride kalanlarda yarattığı acılar, bir nevi kâbus aile yapısı evlilikten bunalan bir kadının eğitim ve iş amaçlı yurt dışına kaçış hayallerini kocasına anlattığı mektup, çantasındaki emekli ikramiyesiyle kendisine yeni bir hayat kurgulayan kadının alt geçitte peşinden gelen erkek grubundan korkusu yüzünden yaşadığı bilinç kaybı ve bir öğretmenin her ne kadar zor koşullarda olursa olsun çaba göstererek öğrencilerinin hayatlarında yaratabileceği köklü değişimler; Mehtap Sezer’in ilk öykü kitabı “Düğüm Düğüm”ün konularından bazılarını oluşturuyor. Sezer’in öykülerinin merkezinde çoklukla kadınlar var.  Öykü kişileri yaş, sınıf ve mesleki açılardan çeşitlilik gösteriyor. Bu kişilerin hikâye etmeye dayalı psikolojik çözümlemeleri; diyalogları, davranışları ve duyguları eşliğinde anlatılıyor. Bildik gelen hikâyelere öykü kişileri aracılığıyla yeni bir bakış açısıyla ve duyarlılıkla yaklaşıyoruz. Gerçek hayattan kesitler, fotoğraflar ve rüyalar yazar için kıvılcımdır, çıkış noktasıdır; buna karşılık asıl önemli olan anlatıcı aracılığıyla kurgulanan dünyadır. “Düğüm Düğüm”de yer alan öykülerde üçüncü tekil kişi, birinci tekil kişi ve her şeyi bilen -tanrısal konumlu anlatıcı- kullanılıyor. Dil ve anlatımanlamında ise diyalog, hikâye etme, geçmişe dönüş ve betimleme teknikleri ön planda.

Düğüm Düğüm’deyer alan12 Eylül dönemi göz altılarının ve işkencelerinin yarattığı travmaları anlatan ilk iki öykü ile bir köpeğin ölümünü anlatan beşinci öykü teknik anlamda farklı yazma imkânları barındırıyor. Şöyle ki, ilk öykü olan “Bir Ekmek Bir Gazete”de 12 Eylül travmasını bir çocuk anlatıcının gözünden anlatmaya çalıştığımızı düşünelim. Konu çok etkili ama kabul edelim ki anlatması zor. Bir çocuk nasıl düşünür; annesiyle, babasıyla, kardeşleriyle ve eve gelen askerlerle nasıl konuşur? Çocuk anlatıcı kullanan metinlere örnek olarak Feride Çiçekoğlu’nun Uçurtmayı Vurmasınlar romanı verilebilir. Öte yandan işkence meselesinin odakta olduğu ikinci öykü “Doğum Lekesi”nde ikinci tekil kişi anlatıcı kullandığımızı düşünelim. Farklı bir örnek olarak Erdal Öz’ün “Yaralısın”  adlı romanını hatırlayacak olursak; 12 Mart dönemi işkenceden çıkmış, küskün, kişiliği parçalanmış, yabancılaşmış bireyi vermede ikinci tekil kişi anlatıcı kullanımı konuya, soruna, kişiye belli bir mesafeden soğukkanlı bakma anlamında en uygun ve bilinçli seçimdir. Beşinci öykü olan “Son Çıtırtı”ya gelince; insan dışındaki varlık, hayvan, eşya ve nesneleri kişileştirirken bazı nüanslar olduğu bilinen bir gerçek. Kişileştirme yapıldığında birinci tekil kişi anlatıcı; üçüncü tekil kişi anlatıcıya göre anlatımda kolaylık sağlar, daha etkili olur. Hayvanlar insan gibi uzun cümlelerle konuşamaz ancak kısa ve yalın cümlelerle konuşabilir. Anlatıcının insan dışı bir varlık olması ilginç ve etkileyici bir anlatım sağlayabilir.

“Düğüm Düğüm”de yer alan on altı öyküde kitabın arka kapak yazısında belirtildiği gibi, “12 Eylül’ün kan damlayan karanlıklarından, kaderin yeniden yazıldığı bir alt geçitten, nefret edilen bir vişneli pastayla düşülen aşk yollarından,” geçiyoruz. Korkular, rüyalar, aşk, kadınlık ve erkeklik durumları, ilişkiler, evlilik, günlük hayat, hayvan sevgisi, geçmişe özlem, travmalar -12 Eylül göz altıları, işkenceler, deprem- yaşlılık, ölüm, aile ve bireysel yabancılaşma merkez izlekler olarak dikkat çekiyor. Sezer’in bu anlamda günümüzün temel yakıcı dertlerini ele aldığını ve zamanın ruhundan etkilendiğini söyleyebiliriz.

edebiyathaber.net (18 Haziran 2024)

Yorum yapın