“Orta yapıda bir adamdı; yüzü, daha yaşlanmadan yaşlı bir görünüş almıştı; ağırbaşlı, hoş bir dostluğu vardı; yükseklerden uçan canlı zekâsıyla bir yerlere varmaya çabalarken, anlamaktan daha çok hayran kalırdı ona insan. Ama bir şey anlatmak istediği zaman öyle kolay öyle çabuk dile getirirdi ki kendini, belleği de öyle güçlü öyle işlekti ki, kocaman bereketli bir bilgi ambarının sahibi olarak görünür, doğanın bir ebesi gibi, önce onun civcivlerini çıkarttırır, sonra da onları yepyeni bir biçimde donatırdı. Son derece hızlı bir zekâsı vardı… Kısacası, kusurları onu daha da ileri götürerek parıltısına gölge düşürmeseydi, yükselen bir ülkeyi süslemek, güzelleştirmek için eşsiz bir değerli taştı o.”
William Camden’ın tanımladığı bu kişi çağdaş bilime yön veren Francis Bacon’dı. Bilimin ne olması ve nasıl bir yöntem kullanılması konusundaki düşünceleri, yeni yeni filizlenen deneysel bilim anlayışına büyük bir ivme kazandırdı. Siyasetin, bilimin önünde bir engel değil her yönüyle destek çıkan anlayışta olmasını yüksek sesle dillendirdi.
Bacon’ın babası, kraliçe Elizabeth’in yirmi yıllık saltanatında adalet bakanlığı yapan ayrıcalıklı bir eğitmen; annesi mektuplaşma zevkini tadabilmek için Yunanca okuyan seçkin bir Tanrıbilimci ve dilci, hem de hazine bakanının baldızıydı. Aileye katılan son çocuk olan Bacon, 13 yaşında üzerinde güneş batmayan ülke, İngiltere’nin eğitim öğretimi anlayışına kafa tuttu. Platon’a, Aristo’ya, onların çömezlerine körü körüne bağlılığın yanlış olduğunu, felsefeyi skolastik zindandan kurtarmak gerektiğini söyledi. Baş kaldıran Bacon’a Fransa’da elçilikte çalışma cezası(!) verdiler. 18’inde babasını ve servetini yitirdi. Hukuk okuyup, ünlü bir avukat olarak parlamentoya girdi. “Bilim aşkı ile servet kazanma hırsı” arasında bocaladı.
“Dünya insan içindir, insan dünya için değil.” düşüncesinde olan hukukçu, devlet adamı Bacon rüşvet almakla suçlandı ve suçunu kabul etti. Para cezasına çarptırıldı ve Londra Kulesi’ne hapsedildi. Parlamentodaki yerini, görevlerini yitirdi. Kendini yazmaya ve bilime verdi. Yeni Atlantis ile yaşadıklarını sorguladı. Aşağıdan zirveye tırmanan, zirveden yere çakılan hayatından deneyimlediği, düşlediği ülküydü, Yeni Atlantis.
1624’te 63 yaşında kendi hatasıyla siyaset dışına itildiği, sağlığını yitirdiği dönemde, Bacon, yazamaya başladığı ancak yarım kalan “Yeni Atlantis” adlı yapıtında toplumsal yaşama siyasetin, dinin ve askeri yapının değil, bilimin rehberlik etmesini önerdi. Ona göre bilim taraf tutan değil, taraf olunması gereken yol göstericiydi. Bilim her şeyden önce gerçeğin peşinde ve adildi. Düşlenen refah toplumunu kurabilecek ve sürdürecek bir güçtü.
Yiyeceklerin bozulması üzerine deney yaparken hastalanıp ölünce Dr. William Rawley’in başkanlığında Bacon’ın bütün eserleri bir araya getirildi. Son bölümde yayımlanan Yeni Atlantis yaklaşık 400 yıldır ölümsüz eserlerden biri olarak okunuyor, tartışılıyor ve çok sayıda yapıta esin kaynağı oluyor. Bacon’un diğer yapıtları yanında bir damla olmasına, yarım kalmasına karşın etkisi büyük oldu.
“Bilim toplumu”nu özleyen ve isteyen Bacon, ilk kez Platon’un Timaios ve Kritias adlı yapıtında sözünü ettiği Atlantis’ten yola çıktı. Antik çağdan yaşadığı döneme kadar egemen olan ülküye yeni bir düş ekledi. Kayıp kıta Atlantis’i arama ve yorumlama sürüyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’ün de ilgisini çeken kayıp kıta (Mu) Atlantis’te düşlenen hayatın kendince gördüğü eksik ve fazlalıklarını tırpanlamanın yetmediğini düşünüyordu, Bacon.
Yeni Atlantis’i yayına hazırlayan William Rawley’e göre bu hikâye “Salomon Evi” veya “Altı Günlük İşler Okulu” adını verdiği, doğayı yorumlamakla birlikte insanlık yararına büyük ve fevkalade işler yapılan bu kurumu bir örnek/ model olarak göstermek amacını taşımaktadır.
İngilizce kaleme alınan Yeni Atlantis yazıldığı dilin kısa ömrü olduğu düşünüldüğü için sonsuza kadar yaşayacağı sanılan Latinceye çevrildi. Yeni Atlantis, insanlık için ideal bir devleti anlatıyordu. Platon’un Devlet’i, Thomas More’un Ütopya’sı, Campella’nın Güneş Ülkesi gibi bir niteliği olsa da onlardan siyasal, felsefi, sosyal ve ekonomik açıdan farklıydı. Benzerlerine göre daha esnek, içten, sıcak, gülümseyen, inançlı, bilimi rehber edinen bir yapıttı. “Tanrının Krallığı” diyerek insanları Olympos Dağı’nın dışında tutanlara “İnsanın Krallığı”nı ilan ediyordu.
Atlantis’i bulmayan Batı, Amerika’yı keşfetmek ve istila etmekle uğraşırken gözü Doğu’da kalmıştı. Peru’dan Çin’e ve Japonya’ya yola çıkan gemiyi “Kayıp Kıta”ya değil “Yeni Atlantis”e sürükleyen Bacon, yapıtında denizcileri Yeni Atlantis’te “barışa, huzura sahip olan” anlamına gelen Bensalem adasına götürüyor.
Yeni Atlantis halkı denizcilere, o kadar büyük bir insanlık gösteriyor ve onları aralarına almak için öyle özgürce davranıyorlardı ki, açtıkları kucak sonucunda neredeyse kendi ülkelerini, sevdiklerini unutacaktılar. Sürekli görmeye ve anlatmaya değer pek çok şeyle karşılaştıkları bu yer onlar için.
Yasaların halkları “meraklı, cahil, korkak, aptal” yaptığı dünyada, farklı bir karakterde yasayı oluşturmayı başaran Ada’da Kralın yaptığı muazzam işlerin arasında bir tanesi diğer hepsinden üstündü. Bu da, Salomon Evi olarak adlandırdıkları tarikat ya da topluluğu oluşturması ve tesis etmesiydi.
Uzaktaki şeyleri yakın, yakındakileri de uzak gösteren; güçlü sesleri hafifletip tizleştirebilen, zayıf sesleri de güçlü ve tok yapabilen aletler yapan adalılar tuhaf görünse de kokuları çoğaltabiliyordu. Ayrıca her türlü hareket için makine ve araç gerecin hazırlandığı makine evlerinde, daha hareket elde etmek için deneyler yapıyorlardı. Savunma için hem her türden askeri donanım, savaş gereci ve makineyi üretebiliyorlar, hem de yeni barut bileşimleri, suda yanan ve söndürülemeyen ateş karışımları, eğlence ve de kullanım amaçlı her türden fişek de yapıyorlar ama savaş için değil barış içindi tüm bunlar. Kuşların uçuşunu taklit ediyor ve bir miktar havada süzülebilirken, aynı zamanda, suyun altından gidebilen ve dalgalara dayanıklı gemileri ve tekneleri, yüzme ekipmanları ve araçları, astronomi için olduğu kadar geometri için de kusursuz bir biçimde yapılmış, tüm aletlerin olduğu bir matematik-evi vardı. Farklı türde dönüş hareketine ve bazı kesintisiz hareketlere sahip çeşitli ilginç saatleri kullanıyorlardı. Ancak tüm sahteliklerden ve yalanlardan nefret ediyorlardı bu yüzden bunlar yasaktı. Eğer biri doğal şeyi ya da eseri süsleyip şişirirse, hem para cezasına hem de aşağılanmaya uğruyordu. Her şeyi olduğu gibi saf, tüm kandırmacalardan ve acayipliklerden uzak bir şekildeydi.
“Namusu olmayan kişinin kendisine saygısı olamaz” ilkesinin, vefanın, dostluğun, egemen olduğu Ada’da kötülük barınamadığı gibi, “genelev” ya da aldatma yoluyla bile olsa cinsellik gibi evlilik kurumunu yıkan, zarar veren yerlere, düşünce ve girişimlere izin verilmiyordu. Onlara göre insanın yabanıl arzularının ilacı genelevler, aldatma değil, evlilik kurumudur: “Tüm ölümlüler arasında bu iffetli halktan daha adil ve takdire şayan bir şey yoktur. Bu nedenle bilmelisiniz ki burada ne genelev, ne çapkınlık için evler ne de fahişeler, bu türden hiçbir şey yoktur…”
“İşte, Salomon Evi’nin tüm zenginlikleri bunlardır” diyen yönetici bu güzelliği dünyaya anlatması için denizcilere izin verdi ama sonra olanları yazmaya Bacon’ın ömrü yetmedi.
Yeni Atlantis okunması gereken ölümsüz bir eser.
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (12 Aralık 2018)