6. Filo eylemleriyle kendilerini olayların içinde bulacak dört üniversiteli, çok önemli bir tarihsel döneme birinci elden tanık olacaklardır… Osman Balcıgil’in Destek Yayınları’ndan çıkan yeni romanı, 68 Kuşağı’na mensup dört arkadaşın üniversite yıllarını anlatıyor. “Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var” bir roman olduğu kadar referans kitabı da. Çünkü, siyasal iktidar ve muhalefet, ABD misyonları, CIA ajanları, MİT’ç iler, aydınlar, İslamcı-miliyetçi oluşumlar ve dünya kadar başka faktörü de kapsama alanına alıyor ve roman olmanın ötesine geçiyor.
Osman Balcıgil geçen yıl raflara çıkan romanı “En Hüzünlü Eylül”de 6-7 Eylül Olayları’nı konu edinmişti. Yazar okuyucuların karşısına bu kez de bir dönem romanıyla çıkıyor.
Balcıgil “Dönem romanlarına neden bu kadar ağırlık veriyorsunuz?” sorusunu şöyle cevaplıyor.
“Ne yazık ki, tarih bilmeyen bir ülkede yaşıyoruz. Hoş coğrafyayla, matematikle filan da aramız iyi değil ama tarihten iyice sınıfta kalıyoruz. Dönem romanları ve biyografik romanlara öncelik vermemin nedeni bu. En Hüzünlü Eylül’e dair geri dönüşler de hep bu yöndeydi zaten. Pek çok okuyucu, anlattığım dönemle ve konuyla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmediğini söyledi. Eminim aynı durum 68 Kuşağı için de geçerli olacak. Özellikle yeni kuşakların bildiklerinin hepsi kulaktan dolma.”
Balcıgil’in “Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var” isimli kitabı 68 yılında bir genç kızın hukuk fakültesini kazanmasıyla başlıyor. Daha ilk günden kendisini öğrenci gençlik hareketinin içinde bulan Lale’nin başından geçenleri en yakın arkadaşı Sumru’nun ağzından dinliyoruz. Üstelik yarım asır sonra.
Balcıgil’e “Romanlarınızın ne kadarı gerçek ne kadarı kurgu?” diye sorulduğunda ve bu soruyu “Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var” bağlamında cevaplaması istendiğinde şu cevabı veriyor.
“Her şey doğru. Sözünü ettiğim olayların tümü tam olarak anlatıldığı gibi gerçekleşti. Öte yandan bir kurgu çalışma. Yazımda kolaylık sağlamak için, bütün olayları Lale, Sumru, Fuat ve Talip’in üzerinden anlattım.”
Dönem romanı yazmak kolay bir iş değil. Ortaya iddialı bir iş koymak istiyorsanız üzerinde kuyumcu titizliğiyle çalışmanız lazım. Aksi takdirde muhtemel tanıkların ve konuyu profesyonel olarak araştıranların eleştirilerinden kurtulamazsınız.
Öte yandan, “Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var”da Balcıgil yeni öğrendiği değil, zaten bildiği bir konuyu anlatıyor. Çünkü bir sonraki dönemi, bir başka deyişle 70’li yılların ortalarından itibaren yaşananlara bizzat tanık olmuştu.
Balcıgil İkinci Dünya Savaşı Türkiye’sini anlattığı “Ters Kanatlı Şahin” ve Nazım Hikmet’ten yola çıkarak Türkiye Komünist Partisi’nin bir dönemini gözler önüne serdiği “Putlar Yıkılırken”i yazmıştı. 6-7 Eylül’ü anlattığı “En Hüzünlü Eylül” ise başta da söylediğimiz gibi bir önceki romanı.
Kaldı ki, Balcıgil’in biyografik romanları da birer tarih araştırması olarak görülmeli. Celile Hanım, Sabahattin Ali, Suat Derviş ve Afife Jale’nin hayatlarını anlattığı biyografik romanlar da okuyuculardan iyi not aldı.
“Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var” İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyan Lale ile askeri öğrenci olarak İTÜ’de gemi inşa mühendisliği okuyan, sonra teğmen olarak göreve başlayan Fuat’ın aşkının etrafında örülüyor. Fuat önce Türkiye İşçi Partisi, sonra Milli Demokratik Devrim hareketi ve ardından da THKP-C örgütünün etkin kadroları arasında yer alacaktır. Lale de hukuk fakültesinde okumakta olan Deniz Gezmiş’in yakın çevresindendir.
Elli yıl sonra olayları nakleden Lale’nin en yakın arkadaşı Sumru’nun başka bir serüveni var. O bir meyhaneci ailenin kızı. Onun da yolu Robert Kolej’li Talip’le kesişecek ve onlar da romanın gelişimine başka bir siyasal görüş doğrultusunda katkı verecekler.
Romanı baştan sona anlatıp muhtemel okuyucunun roman okuma keyfini bozmamak için olayları anlatmayı bırakıp kitaba geri dönersek:
Kitap bir yanıyla kronolojik bir akışa sahip. Dört arkadaş üniversite gençliğinin arasında nefes alıp verirlerken 6. Filo eylemleri gibi bütün olaylara birinci elden taraf ve tanık oluyorlar.
Balcıgil olayları sadece öğrenci gençlik olaylarına indirgemiyor, dönemin siyasal iktidarı, CIA ajanları, MİT ve dünya kadar başka faktörün rol oynadığı tarihsel döneme, büyük bir pencereden bakmaya çalışıyor.
Döneme dair neredeyse bütün sorularını vermeye çalışan bir kitapla karşı karşıyayız. Bu anlamda, Balcıgil’in kitabını yazarken “hiçbir açık bırakmamak” kaygısı güttüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan, 68 Kuşağı gökten zembille inmedi. Öncesi ve sonrası olan bir kuşaktan söz ediyoruz. Türkiye’nin o dönemde sahne alan dinamik gençliğinin önceki kuşaklardan neler devraldığını, sonraki kuşaklara nasıl bir ülke devredeceğini de kitabın satır aralarından okuyoruz.
“Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var” üzerinde epey konuşulacak, ses getirecek bir roman.
edebiyathaber.net (22 Ekim 2021)