Bir konunun, olayın en çok 24 saatte tüketildiği sosyal medyada neredeyse bir aydır Gösteri dergisinin kapağı tartışılıyor. Henüz dergiyi, derginin içeriğini tartışmacılardan merak eden olmadı. Bu konu niye işlenmiş, kapağa bu fotoğraflar neden konulmuş sorusu da sorulmadı. En çok sorulan soru “Kapakta niçin kadın resmi yok?” Tartışma bu soru üzerine geliştirildi. Derginin yöneticilerinden başlayıp kapakta resmi olanlara kadar soruşturma genişletildi, suçlu arandı.
Dergi alınıp sayfaları çevrilmediği için aslında derginin yayın yönetmeni kim, dergide kimler yer alıyor, hangi konu işlenmiş bilinmiyordu. Hangi konunun işlendiğinin bilinmediğini, derginin kapağında yer alan başlığın bile “doğru” okunmadığını “Benim adım niye yok, kapakta resmim niçin yok” soruları sorulduğunda ve “şu da olmalıydı, bu da olmalıydı” diyerek kadın şairlerden başlayarak neredeyse çağdaş şiirimizin tüm isimleri sıralandığında daha iyi anladık.
Gösteri dergisinin ağustos-eylül-ekim tarihli, 343. Sayısının kapağında tek bir başlık var; “Gösteri ve 80 Kuşağı Şiiri”. Bu başlığın sadece ‘ve’ bağlacından sonrası okunmuş, o da “80 Kuşağı şiiri” değil “80’li yıllar şiiri” diye anlaşılmış ya da öyle anlamak istemiş. Zira tartışmayı sürdüren ve körükleyenler arasında şairler, yazarlar, editörler, yayın yönetmenleri de var. Herhalde okuduklarını anlamadıklarını söyleyemeyiz. Çarpıtma, bilinçli bir eksik okuma bu. “80 Kuşağı” ile “80’li yıllar şiiri” kasten birbirine karıştırılıyor. Bu yeni bir şey değil. Kırk yıldır aynı çarpık okuma, aynı kasıtla yapılıyor.
“80 Kuşağı nedir? Ne değildir? Kimlerden oluşur?” sorularına cevap aramadan önce Gösteri dergisinin kapağındaki “Gösteri ve 80 Kuşağı Şiiri” başlığını tam okumak ve o başlığın neden konulduğunu aktarmak istiyorum.
“Gösteri ve 80 Kuşağı Şiiri”
80 Kuşağı şairlerinden, arkadaşımız Osman Hakan A. 27 Mayıs 2023’te yolladığı mesajda “80’li yılların Türkiye tarihinde, edebiyatında ve sanatında bir milâdı, bir kırılma noktasını ifade ettiğini düşünüyoruz. 80 şiirinin, Üççiçek, Poetika ve Şiiratı gibi dönüştürücü -bir anlamda mevcut edebiyat ortamına muhalif- dergilerinin ve o dergilerin şairlerinin Gösteri’nin aynasından Türk entelijansıyasına nasıl yansıtıldığı üzerine hiç konuşulmadı. İstedik ki, o yıllarda Gösteri’de temâşa eden şairler, “80’li yıllarda ‘vitrine konmak’ nasıl bir duygu”, kendileri anlatsın” diye yazmış. Bizden istenen 80 Kuşağı şairleri olarak Gösteri dergisi ile ilişkimizi yazmamızdı. Bu çağrı metninin tamamı dergideki dosyanın başlangıç sayfasında yer alıyor.
Çağrı metninden anlaşılacağı üzere amaç 80’li yıllarda yazılan şiiri tüm şairleri ile birlikte dergiye yansıtmak, o yılların bir tarihçesini çıkarmak değil. “Gösteri ve 80 Kuşağı Şiiri” başlığına uygun olarak bir dosya hazırlamak. Yine aynı yazıda yapılan çağrıya Ali Günvar, Tuğrul Tanyol, Adnan Özer, Metin Celal, Oktay Taftalı, Haydar Ergülen, Gültekin Emre, Metin Cengiz, Turgay Kantürk, V. B. Bayrıl ve Osman Hakan A.’nın cevap verdiği belirtiliyor. Tabii ki seçilen şairler konusunda açıklamayı gerekli görürse, dosyayı hazırlayan Osman Hakan A yapacaktır. İronik olansa bu dosyayı hazırlayan Osman Hakan A’nın yazısının, sunuşta belirtilmesine rağmen dergide yer almaması. Sanıyorum teknik bir hata oldu.
Benim yazımın başlığı “Gösterinin gösterdikleri”. Elimden geldiğince 12 Eylül darbesi sonrası edebiyat ortamını, Gösteri’nin çıkış öyküsünü, ilk yıllarda dergide kimlerin yazdığını, söylendiği gibi edebiyatın, şiirin vitrini olup olmadığını, 80 Kuşağı şairleri olarak bizim Gösteri dergisi ile nasıl bir ilişkimiz olduğunu anlatmaya çalıştım. Yazıda seksenli yıllarda şiir yayınlatmayı sürdüren ve büyük bir çoğunluğunun eserlerine Gösteri’de yer verilen 40 Kuşağı, İkinci Yeni, 60 ve 70 Kuşağı şairlerinin adları da yer alıyor.
Gösteri dergisiyle ve yayın yönetmeni Doğan Hızlan’la ilişkimiz her zaman dostane değildi. 80 Kuşağı şairlerinden bazıları Gösteri’ye yakın dururken, bazıları ise hiç ilişki kurmadı. Oktay Taftalı’nın yazısının başlığı “Gösteri’de ilk yazım”. Çünkü Oktay, “sermaye” dergilerinde yer almamayı savunuyordu ve 40 yıl sonra, ilk kez bu sayıda, tavrını açıklayan bir yazı ile dergide yer almıştı. Turgay Kantürk “Bir gösteren olarak Gösteri”, Vural Bahadır Bayrıl “Hami Çağdaş için pembe birkaç hamiş”, Adnan Özer “Bir tişörtlü fotoğrafın binbir sebebi”, Gültekin Emre “Nereden nereye”, Haydar Ergülen “Hami Çağdaş için 7 kederli 7 cümle” başlıklı yazılarda hem Gösteri dergisi ile ilişkilerini, anılarını yazmışlar hem de geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Gösteri’nin değerli yöneticisi, dostumuz Hami Çağdaş’ı anmışlar.
Tartışma yaratabilecek üç yazı var; Ali Günvar’ın “Türk dili ve şiiri açısından 80’i yıllar ne anlama geliyor”, Tuğrul Tanyol’un “80’li yıllar bir dönemi yeniden düşünmek” ve Metin Cengiz’in “1980 sonrası üzerine düşünceler” başlıklı yazıları. Dergiyi okusalardı bu yazılar üzerinden bir tartışma başlatabilirlerdi. Tabii ki öyle bir çabayı beklemiyorum, çünkü sosyal medya anlık tepki alanıdır. Orada tepkilerini yansıtanların yayın yönetmeni, editör, yazar, eleştirmen ya da şair olmalarının bir fark yaratmadığını da “Gösteri’nin kapağı” olayı ile bir kez daha gördük. Herkes görüntüde kalıyor. Görüntüde de on erkeğin resimleri var. Haklı olarak, en çok sorulan soru da “Kapakta niçin kadın resmi yok?” olacak. Bulunan kusur o.
“80 Kuşağı” ne değildir?
“Kuşak” deyince nedense kastedilen dönemde yazılan tüm şiirleri, var olan tüm şairleri anlamak gibi bir alışkanlığımız var. Çağdaş Türk şiiri on yıllık zaman dilimleriyle değerlendirilmiş. 40 Kuşağı, 60 kuşağı, 70 kuşağı gibi adlandırmalar bu anlayıştan kaynaklanıyor. Peki “40 Kuşağı” deyince 40’lı yıllarda şiir yayınlatan tüm şairleri mi anlamalıyız? Toplumbilim açısından bakarsanız bu doğru bir yaklaşım. 40’lı yıllarda şiir yayınlatmaya başlayan tüm şairleri “40 Kuşağı” saymalıyız. Edebiyat tarihi, eleştirisi açısından ise “40 Kuşağı” o yıllarda şiir yayınlatmaya başlayan şairlerden sadece bir bölümüdür.
“40 kuşağı şairleri kimlerdir?” diye sorduğunuzda Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, A.Kadir, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak, Arif Damar, Mehmed Kemal, Ahmet Arif, Attila İlhan, Şükran Kurdakul gibi isimler sıralanır. Bu isimlerin hepsinin ortak özelliği “Toplumcu çizgide, Nâzım Hikmet etkisinde şiirler yazan” şairler olmalarıdır. 40’lı yıllarda şiir yayınlatan Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet bu listede yer almaz. Çünkü onlar “Garip” ya da “I. Yeni Şiiri”ni oluşturur. Dağlarca, Behçet Necatigil, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Külebi, Salâh Birsel, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı da 40’lı yıllarda şiir yayınlatmaya başlayan şairler. Onlar da “40 Kuşağı”ndan sayılmaz. Acaba neden? Çünkü ortak bir noktaları yok, hatta bazıları tamamen ters anlayışta. Çünkü birlikte hareket etme, ortak ilkelere bağlanma, bir manifestoya bağlanma, ortak estetik kaygılara sahip olma gibi niteliklerin de aranması gerekiyor.
Benzer bir örneği “70 Kuşağı” için de verebiliriz. 70’li yıllarda yazan herkes 70 Kuşağı’na dahil değildir. Mehmet Yaşar Bilen “70 Kuşağı Şiirimizi Tartışıyor” (1985, Yaba Yayınları) adlı kitabında Veysel Çolak, Ahmet Ada, Ahmet Telli, Hüseyin Yurttaş, Ahmet Özer, Adnan Yücel gibi isimler vardır ve hepsi toplumcu görüşte şairlerdir. O dönem yazmaya başlayan birçok şairi kapsamaz soruşturma.
“80 Kuşağı” için de aynı durum söz konusu. Seksenli yıllarda şiir yayınlatmaya başlayan herkes “80 Kuşağı”na dahil değil. Çünkü farklı anlayışlar, farklı bakış açıları var. Hem estetik hem de siyasi anlamda.
Baki Asiltürk “Türk Şiirinde 1980 Kuşağı” (Yapı Kredi yay. 2013) adlı 493 sayfalık kapsamlı çalışmasında 80’li yıllardaki yönelimleri, imge şiiri, anlatımcı (narative) şiir, folklorik/mitolojik şiir, gelenekselci şiir, toplumcu şiir, beatnik-marjinalci şiir, yeni garipçi şiir diye sıralamış. Tüm bu yönelimleri birleştirip bir kuşak oluşturamazsınız. O dönemde hangi anlayış ağır basıyorsa kuşağı da o belirler.
Aradan 40 yıl geçtiği için 80’li yılları anımsamak, o yıllarda nasıl bir şiir ortamı vardı bilmek kolay değil. Başta Mehmet H. Doğan ve Baki Asiltürk’ün yazdıkları olmak üzere dönemle ilgili az sayıdaki çalışmaya bakmazsanız da hiçbir şey anlayamazsınız.
12 Eylül Askeri Darbesi’nin siyaset yapmayı imkânsız kılan tavrı nedeniyle 80’li yıllarda birçok kişi sanata, özellikle de şiire yönelmişti. Dergilerde sadece bir – iki şiir yayınlatıp aradığını bulamayanlar olduğu gibi birkaç şiir kitabı yayınlayanlar da çoktu. Gösteri’nin kapağına bakıp “Şu niye yok, bu niye yok?” diye soranlar 80’lerde şiir yayınlayanların gerçek bir listesini oluştursalar yüzlerce isimle karşılaşacaklardı. O isimlerden sadece birer şiir alsanız hazırlayacağınız antoloji yüzlerce sayfa tutar. Yani bugünden yapılan hiçbir liste eksiksiz değildir, zaten öyle bir liste yapmaya da gerek yok bence.
“80 Kuşağı” nedir?
“80 Kuşağı”ndan sayacağımız şairlerin en önemli özelliği kendilerine has, imge dünyalarını yansıtan şiirler yazmaları bence. Adnan Özer, Haydar Ergülen, Ali Günvar, Tuğrul Tanyol, Seyhan Erözçelik gibi birçok 80 Kuşağı şairi “kuşak” ya da “akım” belirlemesine, nitelemesine karşı çıkıyor. Tek tek şiirlerine baktığınızda da aralarında benzerlikler bulmanız kolay değil. Çünkü “80 Kuşağı” şairlerinin hemen hepsinin bir “kimliği” var. Zaten kuşak ya da akım diye, nasıl nitelendirirseniz nitelendirin, isimlerinin birlikte anılmasının nedeni de şiirlerinin benzerliği değil, şiirle ilgili temel meselelerde aynı düşüncelerde olmaları ve birlikte hareket etmeleri, tavır almaları. Aynı soruya II. Yeni şairlerinin de “aramızda bir benzerlik yok”, “Ben II. Yeni değilim” gibi cevaplar verdiğini biliyoruz. Zaten şairler değil tarihler kuşakları belirler. “II. Yeni” adlandırması yapıldığında I. Yeni mi vardı, yoksa Garip Şiiri mi? Araştırmakta fayda var.
Ortak ilkelerimiz, ortak kaygılarımız vardı ki bunlardan bir bölümü büyük tepki görecek, tartışmalar yaratacaktı. O tartışmalar ve polemikler de 80 Kuşağı’nın şiir anlayışının belirginleşip netleşmesini sağladı. Merak edenler “Yeni Türk Şiiri” adlı kitabıma bakabilir (2. Baskı, Çolpan yay. 2018).
- “Önce şiir.” Bir şiirin şiir olup olmadığını belirlerken önde gelen ölçütün estetik olması.
- Şiir tarihinin estetik anlayışla yeniden araştırılması ve sorgulanması.
- Geçmiş Türk şiirini reddetmek yerine doğru değerlendirerek kalıcı temellere dayalı bir şiir oluşturmak.
- Çok sesliliği önemsemek, her şairin bir birey olduğunu, kendine has bir söyleyişi, imge dünyası olduğunu savunmak…
Şiirin temel meselesini oluşturan birçok konuda ortak prensiplerle hareket edilmiş, tavır alınmış. Şiirin amaç mı araç mı olduğu, şiirde anlam, dilin kullanımı, şiir estetik ve felsefe ilişkisi, şiirde siyasetin yeri, geleneğin önemi gibi birçok konuda tartışılmış. 1980’lerden başlayıp 1990’ların ortalarına kadar süren bir zaman diliminde 80 Kuşağı’nın gündeme getirdiği meselelerle ilgili 200’den fazla yazı yazılmış, polemikler, tartışmalar sürdürülmüş. Tartışmalar önceki kuşaklardan şairlerle olduğu gibi 80’li yıllarda yazan ama farklı görüşlerdeki şair ve eleştirmenlerle de yapılmış. “80 Kuşağı seksenlerde yazmaya başlayan tüm şairleri kapsar” gibi kolaycı yorumlarla tüm bunlar yaşanmamış gibi geçmişi değiştiremezsiniz, çünkü o yıllarda yazılan yazılar o yazıların derlendiği kitaplar, yayınlanan dergiler hâlâ mevcut.
80 Kuşağı kimlerden oluşuyor?
Birlikte hareket etme şartını aradığımızda 80 Kuşağı’nın yer aldığı başta Üç Çiçek olmak üzere, İmge Ayrım, Poetika, Yaşam İçin Şiir, Yeryüzü Konukları, Fanatik, Şiir Atı ve 90’larda Sombahar gibi bir dizi dergi çıkıyor karşımıza.
Bu dergilerinin hepsinde ortak ilkeler ve ortak bakış açısı ile davranıldı, birlikte oluşturulan anlayış savunuldu, o anlayışı örnekleyen eserler yayınlandı. O dergileri kimler yayınlamış, yazı kurullarında kimler yer almış, dergilerde kimlere yer verilmiş ve kimlerle neler tartışılmış araştıranlar “ortak” hareket edenlerin kimler olduğunu da görecektir.
Hemen her gün buluştuk, bol bol tartıştık, şiir görüşümüzü oluşturduk. Görüşlerimize uygun olarak dergiler çıkardık, kitaplar yayınladık. Yani tesadüfen bir araya gelinmiş, ürünlerimiz yayınlansın diye dergiler yayınlanmış değildi. Zaten birçok arkadaşımız dönemin Yazko, Varlık, Düşün, Somut, Gösteri, Sanat Olayı, Yarın gibi dergilerinde şiirlerini, yazılarını yayınlatıyordu. Dergi yayınlamaya ihtiyaç duymamızın nedeni kendi görüşlerimizi serbestçe yazmak, tartışmak ve bu görüşlere uygun eserleri yayınlamaktı.
Tabii ki sonradan bu anlayışı benimseyen başka şairler de oldu ama her kuşakta, akımda olduğu gibi 80 Kuşağı’nı kimlerin oluşturduğunu bilmek önemli. Tabii ki eksik bir liste olacak ama anımsatmak için aklıma gelen adları saymak istiyorum. Adnan Özer, Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Ali Günvar, Mehmet Müfit, Oktay Taftalı, Hüseyin Öncü, Vural Bahadır Bayrıl, Seyhan Erözçelik, Metin Celâl, Orhan Alkaya, Orhan Kahyaoğlu, Orhan Tekelioğlu, Osman Konuk, Hüseyin Atlansoy, İhsan Deniz, Mehmet Ocaktan, Merih Akoğul, Sıtkı Caney, Necat Çavuş…
Kadın şairler yok muydu?
Türk şiir tarihine baktığınızda çok az “kadın”a rastlarsınız. Memet Fuat’ın ancak 13. Baskısında genişlettiği ve “genişletilmiş 1. Baskı” ibaresiyle 1999’da basılan 2 ciltlik 1920 – 1970 yıları arasını kapsayan “Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi”nin (Adam yay.) 510 sayfalık ilk cildinde hiç kadın şair yoktur. İkinci ciltte ise Gülten Akın yer alır sadece.
Mehmet H. Doğan’ın 1900 – 2000 yıllarını kapsayan “Yüzyılın Türk Şiiri” adlı üç büyük ciltlik, yaklaşık 1500 sayfalık antolojisinde (Yapı Kredi yay. 2001) Nigâr Hanım, Gülten Akın, Yeşim Salman, Sennur Sezer, Gülseli İnal, Zerrin Taşpınar, Lale Müldür, Nilgün Marmara, Zeynep Uzunbay, Birhan Keskin, Bejan Matur, Didem Madak ve Zeynep Köylü yer alıyor.
Şiirimiz de, edebiyatımız da “erkek”tir. Diğer ülkelerin şiirlerinin, edebiyatlarının da çok farklı olduğunu sanmıyorum. Zaten bu olgu çoktandır biliniyor ve eleştiriliyor. Tartışılan yeni bir şey değil, sadece bazı sosyal medya kullanıcıları konuya uzak oldukları için yeni sanabilir.
Twitter’da konuyla ilgili görüşünü paylaşan Everest Yayınları Yayın Yönetmeni Saadet Özen şöyle sormuş; “80 kuşağından bildiğiniz tek bir kadın şair yok mu ey ismiyle müsemma “Papyonlu Ö” dergisi?”
Gülseli İnal ise daha keskin ve çok sert yazmış “Sayın Ataerkiller!” başlıklı yazısında. “‘80 şiiri kuşağının kadın kalemlerini dışlamaya çalıştığınız için çok büyük tarihi bir hata yaptınız. Ya da bilerek 80 kuşağının sınırlarını kendinizce yeniden çizmek istediniz. Her iki tavır da oldukça gerici olduğunuzu gösteriyor” diye başlayan yazısını tartışmanın geldiği yeri anlamak açısından okumanızı öneririm. (SAYIN ATAERKİLLER! – Ek Dergi).
Gülseli İnal “80 Kadın Şairler Kuşağı”nın bir üyesi olarak tanıtıyor kendisini yazısında. Dergiyi “80 döneminin dişi şairlerini yok saymak”la suçluyor. Gülseli İnal kendi adının yanına hangi şairleri koyuyor, “80 Kadın Şairler Kuşağı”nın kimlerden oluştuğunu yazsa, isimleri bilsek iyi olurdu. Yazısında başka bir isim belirtmemiş.
“Hiç kadın şair yok muydu?” sorusunu tabi ki tüm şiir kuşakları için sormak gerekiyor. Beş Hececiler, 40 Kuşağı, Garip, II. Yeni, 60 Kuşağı, 70 Kuşağı… O nedenle iki önemli antolojiden örnek verdim. Diğerlerinde de durum farklı değildir.
Baki Asiltürk “1980 Kuşağı şairleri içerisinde kadın şairler” başlıklı makalesinde 80 öncesini de değerlendirir ve tüm dönemleri ele alarak isimler verir. Onun sıraladığı adlar ilk bakışta çok gibi görünse de ele aldığı zaman diliminin uzunluğu göz önüne alınınca aslında azdır (1980 KUŞAĞI İÇERİSİNDE KADIN ŞAİRLER, TKİ Dergisi Baki Asiltürk | Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi (tkidergisi.com). Baki Asiltürk; “1980 sonrasında oluşan sanat ve kültür ortamında kadınların hemen her alanda daha çok görüldüğü bir gerçektir. Gazete ve dergilerde kadınlar daha çok yer almaya başlamış, kadın şair ve yazarların sayısı da önceki dönemlere göre hayli artmıştır. Esasen kadın şair sayısının artışını 1980’lerde toplumsal ve kültürel yaşamda yaygınlaşan feminizm hareketinden ayrı düşünmek de mümkün değildir; çünkü bilindiği gibi sadece şiirde değil romanda, öyküde de kadın yazarlar öne çıkmaya başlamıştır” diye seksenlerde yaşanan değişimi açıklıyor.
Twitter’da Saadet Özen’in paylaşımını alıntılayan Ece Temelkuran’ın “Kapaktaki şairlerin en az birinin utandığına eminim, öyle düşünmek istiyorum” diye başlayan paylaşımına Haydar Ergülen bir dizi paylaşımla cevap verdi.
“80 Şairleri arasında Gülseli İnal, Oya Uysal, Lale Müldür, ikinci döneminde Nilgün Marmara, Birhan Keskin olmak üzere şiirimizin en değerli adları var. Yanlış bir kapak. Gösteri ve 80 Şiiri arasındaki ilişkiye dair bir soruşturmayı yanıtlayan şairlerin fotoğrafları var kapakta” diye yazmıştı Haydar Ergülen. Sonra da 80’lerde yazan şairlerden oluşan uzun listeler paylaştı.
Benim Ece Temelkuran’a cevabım ise şöyleydi; “Gülseli İnal, Oya Uysal, Lale Müldür de olmalıydı. Birhan Keskin 90 Kuşağı sayılıyor ama bence bizim kuşaktandır. O da olmalıydı. Ben yazımla katıldım, dosya nasıl hazırlandı bilmiyorum. Kadın şairlerin cevap vermemesi de bir olasılık.”
“80’li yıllar kadın şairlerin şiirde varlıklarını gösterdikleri dönemdir. Yazık ki öncesinde çok az kadın şairimiz var. Gülten Akın, Sennur Sezer gibi… Değerlendirmeler yapılırken bunu da akılda tutmak gerek.”
Dergiyi sadece kapağından görüp tartışmaya katılanlar sık sık “Nilgün Marmara niye yok?” sordular. Dergiyi alıp okusalardı dosyanın sadece “yaşayan” şairlerle hazırlandığını öğreneceklerdi. Nilgün Marmara’nın 80 Kuşağı’ndan sayılmasına gelince, Nilgün arkadaşımızdı. Bizim kuşaktan birçok yakın dostu vardı. Önceki kuşaklardan Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk ve daha birçok şair ve yazarla dostlukları da biliniyor. Nilgün’le 1979’da Kalamış’taki Köhne çay bahçesinde tanışmıştım. Dostluğumuz ölene kadar sürdü. Şiirle yakından ilgili olduğunu da şiir yazdığını da biliyordum. İmge Ayrım’ı çıkarırken de şiirlerini yayınlamayı teklif etmiştim. Şiirlerinin tam olgunlaşmadığını kastederek “Henüz erken” demişti. Herhalde tamamen reddetmiş olmamak için de Allen Ginsberg’den şiirler çevirip vermiş, çevirmen olarak adını kullanmamamızı istemişti. İlk iki kitabı da ölümünden sonra yine bir 80 Kuşağı yayınevi olan Şiir Atı’ndan çıktı; “Daktiloya Çekilmiş Şiirler 1977-1987” ve “Metinler”. Şiir hakkında birçok ortak görüşümüz vardı ve isteseydi şiirlerini dergilerimizde zevkle yayınlardık ama öyle bir istediği olmadı.
Birhan Keskin’in ilk şiirini 1984’te Yeryüzü Konukları’nda yayınlamıştık. Şiir Atı, Fanatik, Sombahar gibi 80 Kuşağı dergilerinde şiirleriyle yer aldı. Ama İbrahim Kiras, İrfan Yıldız, Hasan Öztoprak gibi 90 Kuşağı sayabileceğimiz şairlerle de dergiler yayınladı. İlk kitabı Delilirikler’in yayın tarihi 1991 olduğu için 90’lı yılların şairi sayılmak isteniyor ama dediğim gibi bence 80 Kuşağı’dır.
Seksenlerin başında maalesef tüm edebiyat alanlarında kadınların sayısı çok azdı. Ama seksenlerden sonra kadın şairlerin sayısının önceki dönem ve kuşaklara göre arttığını söyleyebiliriz. Diğer dergiler, farklı anlayıştakiler Gülseli İnal’ın haykırışına neden olacak şekilde bir engelleme yaptılar mı, araştırmak gerek. Biz yayınladığımız dergilerde hiçbir zaman kadın-erkek diye bir cinsiyet ayrımı yapmadık. Tuğrul Tanyol’un Facebook paylaşımında belirttiği gibi bizim için önemli olan şairin cinsiyeti ya da kim olduğu değil şiirinin niteliğiydi.
Gülseli İnal ve Necmiye Alpay’ın editörlüğünü yaptığı Sombahar şiir dergisinin “Kadın Şairler Altarı” adlı geniş kapsamlı özel sayısında (Ocak 1994) bu gelişmeye dikkati çekmeye çalışan yazılardan biri de benimdir. Aynı yazı “Yeni Türk Şiiri” adlı kitabımda da yer alıyor. O yazıda şu isimleri vermişim; “Gülseli İnal, lale Müldür, Nilgün Üstün, İlkiz Kucur, Nilgün Marmara, Perihan Mağden, Birhan Keskin, Esra Zeynep, Verda Ülkü…” Geriye dönüp bakınca bu sayının söylendiği kadar “çok” olmadığını düşünüyorum.
edebiyathaber.net (6 Eylül 2023)