İlyada (Homeros), bence en güzel çevirisi Azra Erhat ve A. Kadir’in Can Yayınları’ndan çıkan çevirisidir, kardeşi Odysseia ve üvey kardeşi Ulysses (J. Joyce) ile birlikte Türkiye’nin en çok satın alınan, ama en az okunan kitaplarından. Daha kötüsü herkes kendinde bu destandan okumuş gibi bahsetme hakkını buluyor. Sevgili okuyucu, şunu iyi bil lütfen, filmi izlemekle kitabı okumak aynı şey değildir. Yirmi bin kere tekrarlanması, herkesin aynı cehaleti paylaşması yanlışı doğru yapmaz. Filmi ve genel kültürü blöfçünün rehberi gibi kullanmaya kalktığında bir gün kitabı okuyan biri çıkar, en olmadık yerde seni rezil eder…
Okumuyoruz. Robinson Crusoe veya Librarie de Pera’nın kapanmaları ihtimali üzüyor bizi, internette ağıtlar düzüyoruz ama kitap almaya gitmiyoruz. Yas tutmakta ustayız, çözüm üretmenin işimize gelmemesi bundandır belki. İyi ama okumazken, edebiyat ve felsefenin a, b, c’sini kulaktan dolma bilgilerle geçiştirirken dürüst bir yastan ne kadar bahsedilebilir? İdealize ederek seviyoruz ama sevgimiz hayata geçmiyor, lafta kalıyor hep. En kötüsü bazı okumuşuz gibi caka satıyor, yalan yanlış ezberleri tekrar yoluyla bizim gibilerin hafızasına kazıyoruz. Böylece salgın bir hastalık gibi yayılıyor cehalet.
Ukalalık ettiğimi düşünüyorsan, sevgili okuyucu, işte sana gerçek İlyada:
– İlyada (Yunancası İlias) İlion veya Troya şehrinin destanıdır, ama Troya Efsaneleri denen hikâyeler dizisinin çok küçük bir bölümünü içerir. İlyada’da savaşın öncesi, örneğin Akhileus ve Odisseus’un sefere katılmaya ikna edilişi yoktur! Savaşın sonu da yoktur! İlyada, özünde Troya’nın değil Akhileus’un destanıdır, ama Akhileus’un ölümü de yoktur destanda. “Ölümünün kehaneti” vardır.
– İlyada, Paris’in Helen’i kaçırmasıyla başlamaz. Kaçırılıştan bahsedilen en etkileyici sahne 25. Kitap’ta Helene’nin ağıtıdır. 3. Kitap’ta konunun bahsi geçer; 7. Kitap’ta da Paris’in Helene’yi geri vermek istemeyişi işlenir.
– İlyada, Paris’in oğullarının şehrin sonunu getireceği kehanetinden korkan anne babası tarafından bebekken dağlara bırakılmasıyla da başlamaz. Çok yakışıklı bir çoban olduğu için üç tanrıçanın gelip altın elmayı kime vereceğini sormasıyla da başlamaz. (24. Kitap’ta Aleksandros’un –Paris- tanrıçaları hor görüşünden bahsedilir, hepsi bu. 25-30).
– İlyada’nın 24 kitabından ilki, Akhileus’un Akha orduları başkomutanı Agamemnon’a savaşı bırakacak kadar öfkelenmesiyle başlar: “Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhileus’un öfkesini söyle.”
– İlyada’da tahta at yoktur. Tahta atın içine saklanıp şehre giren Akhalar da yoktur. Patraklos öldürülünce savaşa geri dönen Akhileus Hektor’un canını alır. Ölüsünü surların etrafında sürükler. 24. Kitap, Akhileus’un insafa gelip Troya kralı Priamos’a oğlunun ölüsünü geri verişi, Hektor’a yakılan ağıtlar ve cenazeyle biter. Destanın son dizesi şöyledir: “İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor’un cenaze töreni.” Troya yerli yerindedir.
– Helene, ağıtların yer aldığı son bölümde, Troya’ya getirilişini anlatır (24. Kitap 760-775). Paris’ten Aleksandros diye bahseder, Hektor’a övgüler düzer. “Tanrı yüzlü Aleksandros’tur kocam benim, aldı beni Troya’ya o getirdi, gelmeseydim, orada ölseydim keşke. (…) Hektor, hiç azarlamadın beni, sarayda biri çıkışacak olsa bana ossaat susturdun onu. Hem sana ağlarım bu yüzden, hem talihsiz başıma ağlarım. Engin Troya’da dostum yok senden başka. Herkes sırt çeviriyor, sevmiyor beni hiç kimse.” (Can Yay. 11. Basım’da ossaat kelimesi bu şekilde yazılmış, dokunmadım.)
– İlyada’da Paris/Aleksandros Akhileus’u (Aşil) topuğundan vurmaz.
– Akhileus’un öldüğünü duymayız ama nasıl öleceğini, can verirken Hektor’un ağzından duyarız (22. Kitap 355-360): Tolgası ışıldayan Hektor can verirken dedi ki: “Senin ne olduğun yüzünden belli, demirden bir yürek var göğsünde. Ama uyanık ol, uğramayasın tanrı lânetine, yiğit de olsan Paris’le Apollon, o gün seni öldürecekler Batı Kapılarının önünde.” (Hektor bu kehanetin ardından ölür.)
– Tahta atın hikâyesi Odysseia’da geçer.
– Hektor korkaktır. Daha doğrusu büyük savaşçıdır, ama Akhileus’u görünce korkup kaçar. (22. Kitap 135-137): “Onu görünce bir titreme aldı Hektor’u, korktu yüreği, kalamadı olduğu yerde, kapıları arkada bırakıp başladı kaçmaya.” 3 kere şehrin etrafını dolanırlar (166). Akhileus, Hektor’a bir türlü yetişemez ama okçularına onu vurmamalarını emreder. “Biri onu vurunca ün kazanacaktı, Akhileus ikinci gelecekti ün kazanmada” (208). (*Bugün yerelleştirme yapan çevirmenler çok sert tepki alabiliyor, ama Erhat ve Kadir, Athene’yi şöyle konuşturur Hektor ile: “Hızlı Akhileus fena sıkıştırıyor seni, aga. (…) Gel birlikte karşı koyalım.” -229-231) Hektor ancak Athene tarafından kandırılınca durup Akhileus ile çarpışır. Ölür. Uzun bir çarpışma sahnesi yoktur.
Zeynep Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (3 Eylül 2013)