1984 yılına ait, “de yayınlarından” çıkmış Red Türküleri, Pierre Seghers’ten, Okay Gönensin tarafından çevrilmiş. Kitaptaki tüm şiirler Nazi İşgaline direnen, toplama kamplarına, cezaevlerine gönderilen, kurşunlanarak öldürülen şairlere ait. Demek ki neymiş diyor insan, şairlerin en hası devrimcilerden çıkar.
Bir “susuyor” demek vardır bir de “döktüre döktüre susuyordu” demek. Bir “o kadar karamsar olma” demek vardır bir de “Umut’un içinde mut varsa, umutsuzluğun da içinde umut.” Bir “insan dayanabilir, inan dayanabilir” demek vardır bir de “Yürek katı üstüne yürek katı yapraklanır” demek. Bir “elini tutmak istiyorum” demek vardır bir de “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım/ Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum” demek.
Şöyle üsten bakınca şairlik, boş vakti çok olan kişilerin işi gibi durur. Çünkü kelimeler günlerce evrilir çevrilir. Ses uyumu tutkusu; fikrin, hislerin patronudur. Çoğunun derdi, derdini anlatmak iken şairin derdi -her ne geliyorsa aklına duyulmaya değer- diyeceğini en güzel şekilde ama gerçekten “en güzel şekilde” söylemeye çalışmaktır. Hatta kusuruma bakmazsanız eğer diyebilirim ki şairlik, bu yanıyla sinir de bozucudur.
Dar zamanların işi değildir şiir yazmak. Ferah, geniş vakit ister. Biraz da zaman dışı olmak zorundadır. Gerçekler, romantizmi darmaduman edeceği için kendi âleminde kendine ait zaman algısıyla düşünür. Çünkü fatura kuyruğunda bekleyen birine, hiçbir dize bu bekleyişin tadını çıkartmasını sağlayacak, anlamlandıracak coşkuyu veremez. Şimdi soralım kendimize, açlıktan ölmek üzere olan bir insanın “ekmek, şarap, sen ve ben” minvalinde duygu fırtınalarına tanık olmak “hayatın ta kendisinde” ne kadar ihtimaldir?
Şiir, koşuşturmalı modern hayatın içinde sapa yolda kalır. O yola giren de diğerlerinden değildir artık. Şaire deli gözüyle bakılır bu yüzden. Dümdüz, antin kuntine takmadan (!) yaşamak varken…
Ya içmeden sarhoş olmak gerekir şair olmak için ya da istikrarlı alkolik.
Ya da devrimci…
1984 yılına ait, “de yayınlarından” çıkmış Red Türküleri, Pierre Seghers’ten, Okay Gönensin tarafından çevrilmiş. Kitaptaki tüm şiirler Nazi İşgaline direnen, toplama kamplarına, cezaevlerine gönderilen, kurşunlanarak öldürülen şairlere ait. Demek ki neymiş diyor insan, şairlerin en hası devrimcilerden çıkar.
Red Türküleri’ndeki şiirlerin çoğu şimdi şarkı olmuş. Kimisi Türkçeye de çevrilip, uyarlanmış. Müzik dağarcığım yeterli olmadığı için içerisinde bir iki tanesi ancak şarkı olarak tanıdık geldi. Kitapta bunlar için ayrıca not düşülmemiş. Belki yeni basımlarda benim gibi müzik cahilleri için bu yapılabilir.
Kitapta adı geçen şairlerin bir kaçını kısaca aktarayım:
Paul Eluard:
“Özgürlüğün, umudun şairi oldu. Özgürlük şiirini yazmaya başladığında amacı sevgilisine bir şiir yazmak, en sonunda sevdiği kadının adını açıklamaktı; ama işe koyulunca, kendi deyişiyle kafasını dolduran tek sözcüğün özgürlük olduğunu fark etti, sevgilisinin adı çıkmıştı aklından ve o unutulmaz şiir doğdu”:
Okulda defterime
Sırama, ağaçlara
Hem kara, hem kuma
Kazırım adını
Okunmuş sayfalara
Hem de beyazlarına
Taşa küle kana kağıda
Kazırım adını (“Özgürlük” adlı şiirinden)
Louıs Aragon:
“Şiirleri, gerçek bir silah olarak elden ele dolaştı. Tüm yapıtlarıyla direnişin simgesi oldu.” Mutlu aşk yoktur dedi. Kızıl Afiş şiirini kendisi gibi şair olan M. Manouchıan’a ve onunla birlikte kurşunlanan 21 insana yazmıştır:
Bambaşka bir sabahtı o gün başlayan
Tekdüze rengi vardı her şeyde kırağının
Şubat sonuydu, son anlarınızdı
Sizlerden biri konuştu sessiz sakin
Herkese mutluluk, kalanlara sevgi
Ölürken kin yok içimde ey Alman halkı
Elveda güller elveda zevk ve acı
Elveda hayat rüzgâr aydınlık
Ve sen evlen mutlu ol durmadan düşün beni
Bir gün bütün güzelliklerin ortasında olacaksın
Her şey bittiğinde Erivan’da
(…)
Robert Desnos:
“1900’de doğdu, ilk şiirleriyle gerçeküstücü harekete, daha sonra gerçekliğe katıldı. Direniş eylemlerinde bulundu. 1944’te tutuklandı ve ertesi yıl Çekoslovakya’da bir toplama kampında öldü”:
Yüz bin yaşında olsam da, gücüm kalacak
Seni beklemeye, ey umutla duyduğum yarın.
Zaman, binbir acıyla kıvranan ihtiyar,
İnlesin soluğu kesilenceye kadar: sabah yenidir, yenidir akşam (“Yarın” adlı şiirinden)
Renê Char:
“Yüzbaşı Alexandre adıyla Direniş hareketinin başarılı komutanlarından biri olarak ün kazandı. Bu dönemde yazdığı şiirleri kurtuluştan sonra yayınlandı”:
Hem tanyerinin ağarmasını hem şafağın şamdanını andıran o beyaz çizgiden çıktı geldi.
İradesiz kıyılardan geçti, yarılmış tepeleri aştı.
Dönek yüzlü vazgeçme, yalanın kutsallığı, cellâdın alkolü tükeniyordu.
Kör bir koç değildi sözü, soluğumun yazıldığı bir perdeydi.
Yalnız yokluğun ardında zor yönelten bir yürüyüşle geldi
O beyaz çizgiden, yarasının üstünde bir kuğu. (“Özgürlük” adlı şiirinden)
Madeleine Riffaud:
“Şair, gazeteci ve yazar. 18 yaşında direniş örgütüne katıldı. Yakalandı, ölüme mahkûm edildi, ancak kaçmayı başardı. L’Humanitê gazetesinin muhabiri olarak dünyanın birçok ülkesinde bulundu. Vietnam’da yaptığı röportajlar, Vietkong Çetecileri Arasında adıyla Türkçeye de çevrildi”:
Bunlar öldürecek beni yarın,
Siz öldürmeyin onları.
Bu akşam yalnız sevgi dolu yüreğim.
Aynı türkülerdeki gibi:
Gözler örtülü
Mavi mendille
Yumruğum havada
Kalın sağlıcakla (“Türkü” adlı şiirinden)
Mıchel Manouchıan:
“Şair ve partizan. Ünlü Kızıl Afiş olayının başkişisi. Türkiye’de doğdu. 9 yaşında Fransa’ya yerleşti. Nazi işgalcilerine karşı göçmen işçilerden oluşan bir partizan grubunun askeri önderi oldu. 22 arkadaşıyla birlikte yakalandı. Kurşuna dizilecekleri Nazilerin astığı afişlerle duyuruldu. İdamından önce karısına yazdığı mektupta Alman halkına kin duymadığını belirtiyor ve güzel günlere olan inancını dile getiriyordu. Bu olay Aragon’un ünlü Kızıl Afiş şiirin kaynağı oldu”:
Sizin güneş yanığı yüzlerinizi görünce
Sürekli rüzgâr ve yağmurla kamçılanmış yüzlerinizi
Ve gözlerinizde sıvı düşler, yüce alevler
Ruhunuz akıyor benimkine. Nasıl da söylenmez sizin (türkünüz… (“Uyanık Olalım” –Göçmen İşiçilere yazılmıştır- adlı şiirinden)
Jean Marcenac:
“1941 yılında Almanya’da tutuklu bulunduğu yerden kaçtı. Gizli bir matbaa kurdu. Nazım Hikmet üstüne bir incelemesi Türkçede de yayınlanmıştır”:
Yüreği kaskatı Silah kafası
Düşmandan kaçar durur
O yürür izler silinir
Getirdiği ateş gözyaşlarını kurutur
Parıltısı yaşamı aydınlatır
Yüreği kaskatı Silahı kafası
Ülke içinde dolaşır durur. (“Bağlantı Neferi” şiirinden)
Anne-Marıe Bauer:
“1943’te tutuklandı. Konuşması için Gestapo onu kurşuna dizecekmiş gibi yaptı. Çeşitli tutukevleri ve toplama kamplarında kaldıktan sonra vatanına döndü”:
Oysa ayakta, hareketsiz, bir düşte gibi yalnız
Buradayım, bir bant örtüyor gözlerimi,
Görmediğim tüfekleri doğrultmuşlar üstüme.
Buradayım, hedefiyim onların, amacıyım. Ve birden,
binlerce kardeşime doğru fırlatılmışım
onların seslerinin yürüyen dönencesi içinde
acımasızca dik yürüyüşleri kadar içtendi,
otun gölgesi kadar boşunaydı ölüm. (“Kurşuna Dizilen” şiirinden)
Pıerre Emmanuel:
“İşgal altındaki bölgelere silah taşınmasında görevliyken şiir yayımlamayı sürdürdü, gizli yayınlarda da çalıştı”:
Nefret ediyorum. Sormayın nedir nefret ettiğin diye
Dilsiz dünyalar var insanlar arasında
Ve uçurumun üstünde bitkin bir gökyüzü
Ve ölülerden tiksinme. Sözcükler var birbiriyle vuruşan
Yüzsüz dudaklar, karanlıkta birbirine yalan söyleyen
Yalana teslim bir hava var ve Tanrısal ses
Ruhun gizine kadar işleyen ama bir de
Kanlı ateş var, özgürlüğe çılgın istek milyonlarca sağır var dişleri sıkılı
Akmaya henüz başlaya kan var ya
Nefret var işte bu yeter umutlanmaya. (“Dişler Sıkılı” adlı şiirinden)
Jean Cayrol:
“Yer altı çalışmaları sırasında ihbar edildi ve 1941’de Gestapo tarafından tutuklandı. Tutsaklığı sırasında yazdığı şiirleri daha sonra yayınlandı”:
Uyanın, kara kış kapıya dayandı
Ölü bir ağız gibi ay kapandı.
Uyanın, kapımıza koydular
terk edilmiş çocuk gibi kılıcı
Uyanın, ölüm çoktan mahmuzladı atını
Yankılanıyor nal sesleri gazetelerde
Uyanın, çelik eldivenli insanlar
Gece elveda dedi vadinin derinliğinde.
(Fresnes hapishanesinde yazıldı. “Uyuyor Musunuz?” adlı şiirinden )
En iyi küfür edenlerin en iyi şair olarak ilan edildiği günümüz edebiyat beğeni sahiplerine, Red Türküleri tavsiye edilir.
Filiz Gazi – edebiyathaber.net (3 Şubat 2014)