Türkiye Yayıncılar Birliği’nin düzenlediği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’nin 20. Yılında düzenlenen panelle yayınlama özgürlüğüyle ilgili gelişmeler gözden geçirildi. Panelin ardından düzenlenen törende Düşünce ve İfade Özgürlüğü 2014 Ödülleri verildi.
Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’nin 20. yılı dolayısıyla 4 Haziran 2014 Çarşamba günü Point Hotel Taksim’de, “Türkiye’de Yayınlama Özgürlüğü Mücadelesinin 20 Yılı” başlıklı bir panel düzenledi. Friedrich-Ebert-Stiftung Türkiye Temsilciliğinin katkılarıyla düzenlenen paneli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto yönetti, konuşmacılar arasında Gazeteci Sedat Ergin ve Nadire Mater, hukukçu Fikret İlkiz, Düşünce Suçuna Karşı Girişim’den Şanar Yurdatapan yer aldı. Panelde Türkiye’de 12 Eylül darbesi sonrasındaki dönemde yayınlama özgürlüğü mücadelesinin görünürlük kazandığı önemli tarihsel anlara değinildi. Dünden bugüne yaşanan hukuki ve politik değişimlerin yayıncılığın özgürleşmesine olumlu ve olumsuz etkileri tartışıldı.
20 yılın Yayınlama Özgürlüğü Raporlarını bir araya getirildiği derleme ve Haziran 2013- Haziran 2014 dönemini kapsayan Yayınlama Özgürlüğü Raporu 2014 ile ilgili bilgi verilmesinin ardından başlayan törenle 2014 Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri sahiplerini buldu.
Bu yıl İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Yaman Akdeniz ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Kerem Altıparmak Twitter yasağının kalkması için Anayasa Mahkemesine yaptıkları başvuru dolayısıyla ödül aldı. 39 yıllık kitapçı Ahmet Atilla Gözendor bağımsız kitapçılık mesleğine verdiği emekten dolayı ödüllendirildi.
Bu yıl iki isme özel ödül verildi. 17 yıldır hücre hapsinde yaşayan, hapse girdikten sonra çeşitli yabancı dilleri öğrenerek çevirmenliğe başlayan ve hapishanenin zor koşullarında tamamladığı çok sayıda önemli çevirisi yayınlanan Tonguç Ok’a Özel Ödül verildi. Bir diğer Özel Ödülü ise Mezopotamya Kültür Merkezi’nde kitap satış sorumlusu olarak çalışırken “örgüt üyesine kitap sattığı” gerekçesiyle hapis cezası alan, halen bebeklerinin gelişimi için cezasını erteletme mücadelesi veren Mülkiye Demir Kılınç aldı.
Törende açılış konuşmasını yapan Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, “20 yılın sonunda geldiğimiz nokta pek iç açıcı değil. Yayıncılık alanına bir rahatlama, özgürleşme varmış gibi görünüyor. Yargılanan yazarların, çevirmenlerin, yayıncıların sayısında gözle görülür bir düşüş var. Hapisteki gazeteci ve yazarlar yargı paketleri ile özgürlüğüne kavuştu, hapisteki gazeteci sayısı azaldı, hapiste yazar kalmadı. Ama büyük resmin ayrıntılarında yargılamaların, yasaklamaların, engellemelerin devam ettiğini görüyoruz. Yazarlar, yayıncılar hakaret davaları ile yıldırılmaya çalışılıyor. Davaları Yargıtay’dan dönüp beraat etmek üzere olan yazar ve yayıncılar “yargı ertelemesi” uygulaması ile “beş yıl içinde suç işlersen bu davan da tekrar açılır” denilerek otosansüre yöneltiliyor. Sansür ise artık her alanda uygulanıyor. Kütüphanelere kitap seçiminden, öğrencilerin okuyacakları kitaplara, hapishanelere girecek kitaplardan satılan kitaba ve nihayet kitap okumaya dek uzanan, kitabı suç unsuru olarak gösteren uygulamalara kadar varan bir sansür ortamı var. Yazarlara, yayıncılara, çevirmenlere, kitapçılara çok iş düştüğünün bilincindeyiz. O bilinçle “Bu daha başlangıç” diyerek mücadeleye devam edeceğiz,” diye konuştu.
Yurtdışında olduğu için törene katılamayan Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu mesajında, Ecevit hükümetinin kısmi reformuyla yayıncıların yazarları belli olan kitaplarından dolayı sorumlu tutulmadığını, 12 Eylül hükümetinin başta bu yasayı uygularken son dönemde hem yayıncı hem matbaayı sorumlu tutan yasa taslağı hazırladığını belirtti. Özal hükümetinin Terörle Mücadele Yasası ile yayıncılar üzerinde büyük baskı oluşturduğu, 1990’lı yıllarda yayıncıların hapsedilmeye başlandığı, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin tepkisi ve Uluslararası Yayıncılar Birliği ve uluslararası örgütlerin eylemleriyle yayınlama özgürlüğü mücadelesinin yükseldiği anlatıldı. “Türkiye’nin adının Çin, Kore, İran, Rusya, Beyaz Rusya, Etiyopya, Eritre, Somali, Suriye gibi otoriter ülkeler ile özgürlükler bakımından ısrarla aynı ligde kalması insana sadece acı ve utanç veriyor. Nazım’ın deyimi ile “alnımıza sürülen kara lekeyi” temizleyenler ise, cesur ve onurlu gazeteciler, yazarlar, şairler, sanatçılar ve onların cesur yayıncıları. 1000 yıllık “militer” saltanat iddiaları gibi, 2023’e kadar “sivil” saltanat iddiaları da sökmeyecek. Türkiye fetihlerle değil, özgürlük ruhunu savunan sizinle gurur duyacak,” denildi.
edebiyathaber.net (5 Haziran 2014)