Yalanların ve yalancıların ülkesinde çocuklarımıza neyi, nasıl anlatacağız? Gerçekten karmaşık ve günden güne de karmaşıklaşıyor. Gerek gündelik yaşam gerekse de siyasi güncelimiz saçmalıklar yumağı haline gelmiş durumda. Tüm bu olumsuzluklara rağmen tünelin ucunda bir ışık mutlaka vardır, diyerek kitaplara sığınacağız. Umudu katık edeceğiz aldığımız nefese!
Galileo, dünyanın döndüğünü söylediği için canından olmuştu. Dünyanın içinde dönenleri anlatılarına malzeme ettiği için de Samed Behrengi can verdi. Henüz yirmi sekiz yaşında iken yaşama veda etse de ardında çok nitelikli eserler bırakmıştır. Bunlardan en bilineni de “Küçük Kara Balık”tır. Bir derede annesiyle birlikte yaşayan Küçük Kara Balık, bir gün derenin sonunun nereye varacağını merak etmiştir. Anlamıştır ki; yüzdükleri dere dünyanın kendisi değil. Ve yaşamı sadece o derede, daracık bir çerçevede geçmemeli. Cesaret örneği göstermiş ve dereden ayrılmıştır Küçük Kara Balık. Karşısına çıkan zorluklar ve kötülüklerle tek başına mücadele etmeyi öğrenmiştir. Çocuklara da, dünyada sadece kötülerin değil iyilerin de kazanabileceğini göstermiştir. Yaşadıkları evin, sokağın, mahallenin ya da kentin dünyanın kendisi olmadığını da göstermeye çalışır Küçük Kara Balık.
Kırmızı Kedi Yayınları çocuklara sunduğu bu kitapla birlikte beş Behrengi kitabı daha yayımlamıştır. “Bir Şeftali Bin Şeftali”, “Çıngıraklı Deve”, “Kel Güvercinci”, “Tarhun” ve “Sevgi Masalı” diğer kitaplar. Kitaplardan kısaca söz etmek gerekirse; Bir Şeftali Bin Şeftali, Polat ve Sahip Ali’nin öyküsü. Öyküyü şeftalinin ağzından anlatmış yazar. Şeftali’nin toprağın altında kalan kabuklu bir çekirdek olarak nasıl uyuyup beklediğini, mevsim bahara dönünce nasıl çekirdeğin kabuğunu ikiye ayırıp içinden filizlenip boy attığını, sonunda toprağın üstüne çıkıp ağaç olabilmek, meyve verebilmek için nasıl çabaladığını okuyoruz. Hüzünlü bir öykü. Bir direniş öyküsü, teslim olmayışın öyküsü!
“Çıngıraklı Deve” anne-babası ve kardeşleriyle birlikte küçük bir kasabada yaşayan Latif’i anlatıyor bize. Ailesini geçindirmekte güçlük çeken babası, Latif’i de yanına alarak büyük bir kent olan Tahran’a gider ve orada seyyar satıcılık yaparak para kazanmaya çalışır. Latif de zamanını sokaklarda, yeni edindiği arkadaşlarıyla geçirir. Günün birinde bir oyuncakçı dükkânının önünde gördüğü çıngıraklı bir deveye hayran kalan Latif, o kocaman, şirin deveye sahip olmanın hayalini kurar ve dükkânın önünden ayrılmaz olur. Tabi deveyi beğenen başka çocuklar da vardır. Sonunda deve kimin olacak, söylemeyeyim. Okuyanlar öğrensin. Fakat bu kitapta öyle bir dram var ki, zamanın Yeşilçam klasiği “Sezerciği” anımsattı bana. Boğazım düğüm düğüm okudum. Yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden bir kesiti göstermesi açısından bu kitabın yayımlanmış olması gerçekten çok yerinde. Zira anakentlerin yaldızlı vitrinlerinin hemen ardındaki sefalet görülmüyor, gösterilmiyor. Çıngıraklı Deve için, madalyonun diğer yüzü de denilebilir.
“Kel Güvercinci” klasik bir Keloğlan masalını anımsattı bana. Kahramanın kel olması, annesiyle birlikte yaşaması gibi benzerliklerin yanı sıra, olay örgüsü ve güvercincinin başından geçenler de Keloğlan’la çok fazla benzerlik gösteriyor. Keloğlan deyince de olaylar malum tabi. Fakir mi fakir Kel Güvercinci’nin on-on beş tane güvercini varmış. Onları eğitir, türlü çeşitli numaralar öğretirmiş. Kulübelerinin tam karşısında ise kralın görkemli sarayı yükseliyormuş. Ve Kel Güvercinci ne zaman güvercinlerini eğitse, kralın güzeller güzeli kızı da sarayın balkonundan onu seyrediyormuş. Delikanlı da kızı çok beğenmesine rağmen kralın, kızını yoksul bir güvercinciye vermeyeceğinden umut etmezmiş. Keloğlan masallarından yola çıkarak sonunda ne olacağını düşünedurun olmadı kitabı okuyun, ben “Tarhun”dan da söz edeyim biraz. Güzel Tarhun, bir tüccarın yedi kızından biri ve en küçükleridir. Altı işe yaramaz, tembel ablaya sahiptir. Ve bu altı ablasının da işe yaramaz, tembel eşleri vardır. Fakat Tarhun ablalarına hiç benzemez. Çevresinde olup bitenle hiç ilgilenmez. Bir gün babaları büyük bir kutlama yapmak ister, bütün ablaları ondan değerli şeyler isterler ama Tarhun öyle bir şey ister ki, babası ne kadar arasa da onun istediğini bulamaz. Tarhun, her şeyin metalaştığı, değer yitirdiği bir dünyanın aksine bazı değerlere paha biçilemeyeceğini gösteren bir kitap.
Ve dizinin son kitabı Sevgi Masalı. Padişahın güzeller güzeli kızı ile sarayda çalışan Koç Ali’nin öyküsü. Kendisinden başka kimseyi beğenmeyen, kimseyle arkadaş olmak istemeyen prensesin tek oyun arkadaşı Koç Ali’dir. Koç Ali bir gün prensese onunla evlenmek istediğini söyler ve bu sözlere çok kızan prenses onu saraydan attırır. Sonrasında yalnız kalan prenses hiçbir şeyle avunamaz ve hastalanıp yatağa düşer. Hastalığının ise tek bir çaresi vardır, Sevgi Masalı. Bu masalı kimden dinleyecek dersiniz?
Yazının sonunda Behrengi Amcamıza kulak verelim: “Öyküler bizlere, toplumumuzun gerçek resmini çizebilir; sorunlarını ve nedenlerini açıklayabilir. Öyküler, okuyanları yalnızca eğlendirmez. Bu yüzden ben de, akıllı çocukların öykülerimi yalnızca hoş vakit geçirmek için değil, öğrenip bilgilenmeleri için okumalarını istiyorum.”
Görünen o ki yaşadığımız düzen devam ettiği sürece, Samed Behrengi de değerinden bir şey yitirmeden var olmaya devam edecektir.
*Sözü edilen kitaplar, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanmıştır.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (27 Haziran 2014)