Bilenler bilir; James Joyce’un ünlü eseri “Finnegans Wake”in esin perisinin kızı Lucia olduğu söylenir. Lucia, James Joyce’un şizofreniyle boğuşan kızıdır. Rivayete göre, Joyce kızını hep yazmaya teşvik etmiştir. İrlandalı yazar kızının böylece hastalığın pençesinden kurtulabileceğini; kendine ait bir alan yaratabileceğini ve daha iyi olacağını düşünmektedir. Joyce kızının yazdıklarını çok beğenir, onu teşvik eder ama hastalık konusunda sonuç onun istediği gibi olmaz. Lucia yazdıkça kötüleşir.
O sıralarda “Finnegans Wake”i yazmakta olan Joyce kızının yazdığı bu metinleri, dönemin önde gelen psikiyatrlardan (Joyce metinlerini de yakinen tanıyan) Carl Gustav Jung’a götürür. Lucia’nın yazılarını kendi eserlerine çok yakın bulan Joyce, Jung’a kızının da aslında tıpkı kendisi gibi yazdığını söyler. Jung, Lucia’nın yazdığı, babasının “Finnegans Wake”te yazdığı pasajlara çok benzeyen metinleri inceler ve şöyle der James Joyce’a: “Evet ama sizin yüzdüğünüz yerde kızınız boğuluyor.”
Anekdot aklıma Berkin’in babası Sami Elvan’ı dinlerken geldi. Bir yaz akşamının evvel saatleriydi. Berkin’i anmak ve ailesiyle dayanışmak için hazırlanan “Haziran’da Bir Fidan” kitabının Ayrıntı Yayınları etiketiyle basılması vesilesiyle Taksim’de yapılan bir toplantıdaydık.“Eğer oğlum öldürülmeseydi” diyordu baba Sami Elvan açılış konuşmasında “Ben burada olmayacaktım. Şu anda muhtemelen bir tekstil atölyesinde çalışıyor olacaktım. Çocuklarım okuldan dönmüş, sokakta oynuyor ya da evde olacaklardı. Eşim evde akşam yemeğini hazırlıyor olacaktı.”
Ve şimdi hiçbir şey öyle değildi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ve şu da vardı: Eğer Berkin öldürülmeseydi, hiçbirimiz orada, o salonda olmayacaktık. Böyle bir kitap olmayacaktı. O toplantı bir anda bir Gezi Forumu’na dönüşmeyecek, salondaki herkes tek tek söz alıp Berkin’e dair birkaç söz, birkaç dize, bir anekdot, bir suskunluk dile getirmeyecekti. İşte o zaman aklıma düştü o cümle. Berkin’in boğulduğu (vurulduğu) yerde yüzüyorduk biz: Orada, o salonda, o kitapta…
Teşbihte hata olmaz, derler. Tartışılır ama benim burada denediğim şey bir teşbih değil, bir çağrışım ya da bir tersine teşbih: Bizim yüzdüğümüz yerde Berkin boğulmuyordu, biz Berkin’in boğulduğu yerde yüzüyorduk. Ve niye orada yüzdüğümüzü çok iyi biliyorduk: Berkin’in katillerinin bulunması için ve ailesiyle dayanışmak için.
Tıpkı kitabın okurları gibi. Orada birlikte yüzmek gerektiğini bilen, inanan, eyleyen okurları gibi. Bu kitap sizi de Berkin’in boğulduğu yerde yüzmeye çağırıyor: Adalet için, dayanışma için…
Not: Bu bir kitap tanıtım yazısıdır. Kitapta gayet iyi yazılar, birbirinden güzel çizimler vardır. Ancak kitap bir dayanışma kitabıdır. O yönüyle tanıtmak tercih edilmiştir.
Bülent Kale – edebiyathaber.net (9 Temmuz 2014)