Çaldın, eyvallah. Dil bilmiyorsun, eyvallah. Matematik de mi bilmiyorsun be adam…
Travesti makale Türkiye’de çoktur.
Film yazıları Premier makalelerinden alınırdı. Kitap tanıtımları kitabı okumaya vakti olmayan yazarlar tarafından NY Times, The Guardian veya Figaro gibi gazetelerdeki makalelerdeki bilgiler kullanılarak yazılırdı. Basın bültenleri besin kaynağıydı. Gazeteci, yazar veya akademisyenler New York Times okur, makaledeki bilgileri alır, kendi metinlerine yedirir, teoride çalıntı veya alıntı olmayan, hatta kimseyi kırmamak adına “yeni” diyebileceğimiz ama bence “özgün” denemeyecek yazılar üretirlerdi.
Örnek boldur, ama boş bir vaktinizde Bolano’nun Tılsım’ı hakkında çıkan yazılara bakın, bir sürü farklı dergi ve gazetenin yazarının kitap hakkında benzer cümleleri tekrarladığını göreceksiniz –kitap İspanyolca, araştırmasına ulaşmak zor olur diye önsöze hikâyeyi koymuş ve basın bültenine de ana detayları, üniversitenin işgalini yazmıştık. İşe de yaramış. Doğru bilginin, öyle ya da böyle okuyucuya ulaşması, hele ki sembolizme yüklenen bir edebiyat eseri söz konusuysa önemlidir. Bu, yazının giriş cümlesinin doğruluğunu ispatlamak için verdiğim bir örnek.
Ama eleştirim buna değil. X yazar aynı hafta 4 polisiye romanın eleştirisini yazıyorsa, aynı “gezgin” aynı ay 3 ayrı kıtada beş ayrı şehrin tanıtımına imza atıyorsa o romanların okunduğunu, o şehirlerin gezildiğini varsaymayız. Fizik kanunlarına aykırıdır. Yazar ve okuyucu arasında adı konmamış bir anlaşma vardır. “Eyvallah.”
O eyvallah ile makalenin işlevi artık değişmiştir, bunlar travesti yazılardır. (Travesti kelimesinin sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Baudrillard’ın kullandığı şekliyle, şipşak bir bellek/bilgi üretimi bağlamında kullanıyorum.)
Bu iş sanıldığı kadar kolay değildir. Öncelikle orijinal makalenin dilini iyi bilmeniz gerekir. Bir cümleyi yanlış anlar, bir bilgiyi yanlış not alırsanız –muhtemelen artık kimse kimseyi okumadığı için bir şey olmaz- ama işin ucunda rezil olmak da vardır. Ben 3-5 kere gol yedim 12 yılda, her biri birbirinden güzel vakalardı. En güzeli o zamanki Yapı Kredi’nin beni rezil edişiydi. Dünyadan’ı yazıyorum, yani yukarıda bahsi geçen rezil olma türü değil benimki çünkü zaten işim dünya makalelerinden haber çevirmek. Amin Maalouf’un son kitabı konuşuluyor ABD’de. Herkes onu yazmış. Ben de o hafta makalemi “Türkçeye bir an evvel çevrilse de okuyucuyla buluşsa” diye ukalaca bitirmişim.
Yapı Kredi, son derece kibarca “Heyzen hanım, biz o kitabı basalı bir yıl oluyor” benzeri bir mail yollamıştı. Fransızca yapıtın, İngilizceden önce Türkçeye çevrileceği aklıma gelmemiş, kontrol etmemişim. Oysa Fransızca yapıtların Türkçeye, İngilizceden önce çevrilmesi ender rastlanır bir durum değilmiş. Çok şey borçluyum o uyarıya çünkü insan böyle böyle öğrenir.
Ama 42’nin 34’ten sonra geldiğini bilmekte fayda var…
Anında doğrulanabilecek bir statü üreterek yazacak, yani X’in yabancı dildeki makalesini okuyup oradaki bilgiyi Türk okuyucusuna “ustalıkla” satacak kişinin, o bilgiyi doğru anladığına emin olması gerek. Dili bilmiyorsa da genel kültürü sayesinde paçayı sıyıracağına, mantık yürüterek doğru sonuca varacağına güveni tam olmalı. Örneğin James M. Cain’in Postacı Kapıyı İki Kere Çalar romanındaki Albert Camus etkilerinden, Yabancı’nın, Amerikalı yazarı ne kadar etkilediğinden bahsedebilir ve bu teoriyi çok güzel, çok etkileyici bir makaleyle dile getirebilirsiniz. Bu makale prestijli bir mecrada yayınlanabilir, editörü de yayın yönetmeni de sorunu fark etmeyebilir.
Oysa bahsi geçen romanın yayınlanışı 1934’tür. O dönemin ABD’sinde “ahlaka aykırı” bulunup bir süre yasaklanmıştır. Sado-mazo ilişki modelinden bahsediyoruz, roman hakkında en çok konuşulan şey erotik olması. “Detay” denemez buna. Yazarın babasının Türk tütünü tutkunu olduğunu bilmemek detay kabul edilebilir. Makalede şık duracaktır ama bundan bahsedilmemesi kimseyi zora sokmaz. (Hediyem olsun.)
Buna karşın yazarın “etkilendiğinden” bahsedilen Camus’nün Yabancı’yı 1942’de yazdığını bilmemek “ufak bir detay” olarak paketlenemez. Yazarın belli ki okuduğu yabancı dildeki makaleyi doğru anlamayıp kendi kafasına göre herhalde Cain, Camus’den etkilenmiştir demesi “ufak bir hata” olarak paketlenemez.
Cain-Camus etkileşimi hakkında makale yazacak kişinin bunu bilmemeye, bilmiyorsa da açıp bakmamaya hakkı yoktur.
Neyse. Niyetim kimsenin ekmeğiyle oynamak değil, dileyen internetten baksın.
Yine de insaf dedirten şeyler var. Cain’in ölümünden kısa süre önce verdiği 7 Ocak 1977 tarihli meşhur röportajından bir alıntıyla yazıyı noktalarsam:
“David Zinsser: Camus’nün size yağdırdığı övgülere tepkiniz nedir?
Cain: Hakkımda bir şeyler kaleme almış –bir kitabını benimkinden etkilenerek kurguladığını az çok itiraf eden bir yazı. Büyük bir Amerikan yazarı olduğumdan bahsetmiş. Ben hiç Camus okumadım.”
Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (18 Ağustos 2014)