İnsanın yaşamında babasının olmaması nasıl bir duygu ki? Onu hiç tanımamak, hiçbir ortak anının olmaması… Beraber bir futbol maçına gidilmemiş, elinden tutup berber yolu tutulmamış… Yeri doldurulamaz bir boşluktur babanın yokluğu. Ve bugünlerde yine çocuklar babalarının ardından bakıyorlar. Onları sonsuzluğa yolcu ediyorlar. Umutla beklense de biliyoruz ki madendeki babalar da son yolculuğa uğurlanacaklar çocukları tarafından.
Bir babanın oğlu ve bir oğulun babası olarak yazıyorum bunları. Babamın yokluğunu düşleyemediğim gibi oğlumun yaşamında olamamayı da düşünemiyorum. Böylesi bir acının en kısa tarifi Cemal Süreya’nın dizelerinde yer alıyor aslında: “Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kere öldü ve kör oldum…”
Bir insan için ağır bir travma sevdiği/ sevebileceği bir insanın yaşamında olmaması. Gençlik döneminde olan biri içinse daha da ağırlaşacaktır, derinleşecektir mevzu!
Ahmet Büke de böyle düşünmüş ki “Mevzumuz Derin” diyor ON8’den yayımlanan kitabında. “Ortak hiçbir anıya sahip olmadığı babasının yokluğuyla her gün sınanan Bedo için hayat, cevapları sürekli ertelenen bir sorular zinciri, parçaları özenle gizlenmiş bir yapboz. Ancak bu sessizlik oyununda, umulmadık bir perde daha var…”
Son yılların en iyi öykücüsü Ahmet Büke, yazdıklarında yok sanılan hayatları konu edinmeyi seviyor. Çoğunluk için uzak ve sıradan olan yaşamlar onun öykülerinde asıl karakterler oluyor ve o yok yaşamlar soluksuz okunuyor. Vicdana dokunan bir kalemi var Ahmet Büke’nin.
“Mevzumuz Derin” adlı bu kitabında da Bedo’nun hikâyesini anlatmış yazar. Bedo sınavlara hazırlanan ve bunun için dersaneye giden, annesi ve dedesiyle yaşayan, kitapların içinde bir dünyası olan genç adam. Baba nedir bilmiyor. Hiç tanışmamış. Ve en yakın arkadaşı Barbo, yani Barbaros.
“İnsanın en becerikli olduğu alan, kendini ikna etmesidir işte. Annemi hıçkırıklar kendimi de uçuşan sorular içinde bırakıp içi boş bir elbise gibi gidip yatağa uzandım. Havadaki tehlike kokusunu sonuna kadar alıyordum. Ama uyursam, yarın olursa, güneş doğarsa, hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edebilirim sanıyordum.” (Kitaptan)
Keşke tüm hikâyeler iyi bitse. Tüm insanlık mutluluk içinde yaşasa. Hakça bir paylaşımla herkes insan olmanın, insanca yaşamanın tadına varsa. Çocuklar annesiz-babasız kalmasa. Savaşlar olmasa… Uzun sözün kısası derin mevzular konumuz olmasa.
Ama olmuyor, olamıyor. Hız çağını yaşadığımız dünyada herkesin kendine göre bir yaşam amacı, acısı, tatlısı var. Ve Bedo diyor ki “o an anladım ki babası ölmüş çocukların acısı, başka acılara kapı açmıyor.” (s. 43)
“Mevzumuz Derin” Bedo’nun acıyla örülü yaşam hikâyesinden bir kesit. Genç yaşında dünyayı omuzlarında taşıyan Bedo’nun. Ahmet Büke’nin doyum olmaz kaleminden, İzmir’den, Varyant’ın tepelerinden bir gencin sesi.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (31 Ekim 2014)