Toplumsal bir kırılma yaratan 1980 darbesini, görsel ve yazılı sanatımızda şimdiye kadar hep aydınlar ve ağır işkenceler görmüş karakterler gözünden okuduk, izledik. Selma Sancı’nın yeni romanı ‘’İhtimal’’ bu konuda edebiyatseverlere alternatif bir okuma fırsatı sunuyor.
Daha önceki kitabı ‘’Espas’’ ile dönemine özgü gündelik yaşam tarzını bize çok iyi anlatan Sancı, artık terk edilmiş olan yayıncılık tekniklerini de hatırlatmış, mücellitleri, rotatifleri, bir derginin çıkış serüvenini sadelikle aktarmıştı. Darbe öncesinden anlatmaya başladığı sıradan insanlar, darbe sonrasında hayatlarına ‘’İhtimal’’ler üzerinden devam ediyor.
Elbette ki “İhtimal”in bağımsız, merak uyandırıcı ve sürükleyici bir hikâyesi var. En büyük yıkımların yaşandığı dönem geride kalmış, etkisi azalmıştır, hayat olağan seyrine doğru geçmektedir. Ancak büyük sosyal kırılmalar bu kez de ayrılıklar, sürgünler getirmiştir. Sirkeci’de bir sahaf dükkânında yaşanan tesadüf sonucu yolları kesişen romanın iki kahramanı birbirlerini iyi tanımalarına rağmen geçmişin tüm kuşkuculuğunu üzerinde taşıdıkları için konuşamazlar. Bu noktadan sonra ise kırılmaların üzerine kavuşamamalar, acılar, pişmanlıklar eklenir. Roman bir İstanbul kent gözlemiyle, Babıâli ve Üsküdar arasında bocalamalar, arayışlar, beklentiler eşliğinde sürer gider.
Seçtiği konu ve karakterler açısından hepimize dokunan roman aslında, dönemine özgü umutsuzluk, çaresizlik üzerine kurulu bir metin değil, aksine ‘’sevgi’’yi yeniden vaat eden bir eser. Yazar, büyük sarsıntılar geçirmiş olan kuşağının üretken yüzünü temsil ediyor. Kahramanlıklar yapıp, önemli şeyler düşünüp Bodrum tatillerinde bunalıma giren aydınların yaşamlarını anlatmayı tercih etmiyor. Aksine herşeyi ortalama görmüş, yaşamış, kendince büyük kavuşamamaları olmuş, ama yine de gündelik yaşam felsefesinde umudu her zaman barından sıradan insanların gözüyle bakıyor. Karakterler ‘’kavuşamamak’’ fiilinin gerçekleşmesi ile uğraşırken, tabi ki gündelik hayat sürprizler sunuyor.
Yazar bir diğer açıdan da, edebiyatta artık unutulmaya yüz tutmuş olan ‘’Mektup’’ türünü incelikle işliyor. İnsanın kendini ifade etmesinin belki de en güzel yollarından biri olan bu tür, roman içinde tek iletişim aracı olarak karşımıza çıkıyor. Bana kalırsa duygu yoğunluğunun, monologlardan da öteye geçtiği bu sahneler, okurlara, modern yaşamın icrasının geçmişi hakkında nostaljik bir hava sunuyor.
‘’Hatırlatma’’ kavramının sihirli değneğini romanının birçok yerine dokundurmuş olan Sancı, 80 öncesinin ‘’Espas’’ı, 80 sonrasının ‘’İhtimal’’ i ile bizlerde bir 90’lar anıt-romanının beklentisini yaratmaktadır. Çocukluğu o karanlık dönemde geçenlerin ‘’Gezi’’ gibi bir toplumsal dayanışmayı Türkiye tarihinde ilk olarak gerçekleştirdikleri düşünülürse, 80 öncesi başlayan ‘’Kırılmalar’’ın ‘’Dayanışma’’ya dönüşmesi, bu beklentimizi yükseltiyor.
Mustafa Tuncay – edebiyathaber.net (30 Aralık 2014)