“Kaç kuş ederdik yan yana
Uçabilseydik birlikte”
Merih Akoğul. Türkiye’de fotoğraf ile azıcık ilgili olup da ismini bilmeyen yoktur sanırım. Fotoğrafları ile karşılaştıktan sonra daha detaylı bir Merih Akoğul incelemesine girdiğinizde şairliği, hikaye yazarlığı, müzik, fotoğraf ve sanat üzerine yazıları, eğitmenliği gibi pek çok alandaki çalışmaları/eserleri/üretimleri ile karşınıza kocaman bir dünya çıkar. Merih Akoğul daha çok fotoğrafçılığı, fotoğraf eğitmenliği, seminerleri ve yazıları ile tanınsa da, kendisi için şiirin ve şair kimliğinin fotoğrafın önünde yer aldığını belirtir, yazı ve söyleşilerinde çık sık kullandığı cümlelerden biridir: “Fotoğraf resimden çok şiire daha yakındır, fotoğraf en çok şiire benzer.”
İlk şiir kitabı “Son Dokunuş”, 1992’de ve ikinci şiir kitabı “Kuğunun Ölümü” 1995’te yayımlanan Akoğul’un üçüncü kitabı “Gece / Şarkılar” geçtiğimiz ay İlke Kitap tarafından yayımlandı. Kitap Akoğul’un 1995-2010 arasında yazılmış şiirlerinden oluşuyor.
“Biz iki eski buruk dost
Buluşmayan iki çizgi, sonsuzda
Oyun oynarken asıldık
Çıkarıldık güneşli fotoğraflardan”
Akoğul’un fotoğraf projelerine baktığınızda her birinin belirli bir kavram ve konu çerçevesinde derinlemesine düşünülerek ortaya çıktığı görülecektir. Bu fotoğraflar karmaşık değildir, basitlik ve sadelik hakimdir, naiftirler, bağırmazlar, izleyiciyi sessizce hikayelerine davet ederler. Ancak fotoğrafların asıl tadına fotoğrafları ortaya çıkaran düşünce, olay ve olgularla bir iletişim içine girildikçe varılır. Merih Akoğul fotoğrafları kendi içinde bir yolculuktur. Fotoğrafların içine derinlemesine girebilmek için izleyicinin konuya dair bir birikimi, bir geçmişi ya da yoksa bir bilgi edinimi gereklidir. Sanata uzak, sanat üzerine okumayan, düşünmeyen, bu alandaki kavram ve konuları dert edinmeyen bir izleyici ile sanatla yakın ilişki içinde olan, okuyan, düşünen izleyicinin bu fotoğraflarla kurduğu iletişimin derinliği büyük farklılık gösterecektir. Çünkü tüm fotoğraflar yılların düşünsel ve duygusal birikimini içerir. Merih Akoğul’un okuduğum her yazısı, izlediğim her söyleşisi ve kendisi ile gerçekleştirme şansına sahip olduğum röportajları ile fotoğrafları bende yeni anlamlar edinir, derinleşir, fotoğraflarla kurduğum yakınlık artar.
“Senden sonra kimseye
Sevdirmedim kendimi
Nasıl olsa tenha;
Öper gibi yaptım dudaklarından”
Bunları şu yüzden söylüyorum; Akoğul nasıl ki fotoğrafı en çok şiire benzetir, onun şiirleri de fotoğraflarına benziyor. “Gece / Şarkılar”ın her bir şiirinde ve her bir dizesinde Akoğul fotoğrafları ile yaşadığım sürecin bir benzerini yaşadım. Yaşamaya da devam edeceğim çünkü şiir bir okuyuşta tüketilebilir bir şey değil zaten. Şiirler de kendi içinde bir yolculuk. Bu şiirlerin içindeki yolculuğa da şiir okuru geçmişiyle, geçmişte biriktirdikleri ile devam eder. Bu birikim Merih Akoğul’un şiirlerin mayasına koyduğu birikimle ne kadar paralellik gösterirse şiirlere o kadar yakınlaşabiliriz elbet. Zaten Akoğul da bu düşünceye yakın olmalı ki kitabın girişinde Behçet Necatigil’in “Kimi şiirler / Okunur arkasında / Kendi ateşiniz varsa.” dizelerine yer vermiş.
“Beden yanılır, ruhu aldatma
Bazı aşklar damarı kestirir
Kalbim tahta, sahibim yalan
Pinokyo ile aynı ağaçtan yapılma”
Kitapta ayrıca şiirlere Hüseyin Işık’ın çizimleri eşlik ediyor. Merih Akoğul, sanatın her alanı ve farklı disiplinler ile yoğun etkileşimi olan bir sanatçı. Bu etkileşimlerin izlerini fotoğrafları gibi şiirlerinde de görüyoruz. Bir dönem radyoda müzik programları yapan ve halen müzik konusunda yazmaya devam eden Akoğul’un şiirlerinin çoğunda resim ve müzik ile ilgili göndermelere de rastlıyoruz.
“Komşu olurdu izlerimiz
Gustav, yaldızlı kadınlar boyarken
Adınızla çaprazlanan genlerim:
Son kez otopsi isteriz!”
İnsanoğlu en garip canlı; bir yandan katlanılmaz bir dünya yaratırken diğer yandan dünyayı daha katlanır kılmak için sanata sığınıyor. Dünya hızla sanallaşırken en büyük darbeyi şiirin aldığını düşünüyorum. Fotoğraf bu yeni dünyanın yıldızı, ama aslında o da içten içe yaralı, şiiri eksik bir dünyada her şey biraz eksik kalmaya mahkum değil mi? İlginçtir; neredeyse herkesin fotoğrafçı ve herkesin şair olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama bir avuç şairin ve belki onlardan biraz daha büyükçe bir avuç şiir okuyucusunun direnişi ile hala şiir okuyabiliriz.
Merih Akoğul fotoğraflarının izleyicileri için diyebilirim ki, “Gece / Şarkılar” olmadan fotoğraf yolculuğumuzun eksik kalacağını düşünüyorum.
Yeni bir yıla girerken dileyelim ki; ne fotoğrafsız, ne şiirsiz kalsın dünya…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (2 Ocak 2015)