Onu okurken Türkçe sütbeyaz olur. Anlattığı dikenlerin tersine dikensizdir İnce Memed‘in babasının dili.
Dokuz yaşına kadar evde Kürtçe konuşup sonra Türkçeyi şahlandıran Yaşar Kemal‘in sözcükleriyle tanışanlar iflah olmaz bir daha. Yatar kalkar rüyasında “hiçbir şeysiz” köyleri görür, açıkta yatan pamuk ırgatlarını, Toros ülkesindeki eşkıyaları, köyün karıncasıyla bile konuşmayan Meryemceyi, bir avuç una muhtaç, açlık korkusuyla terbiye olmuş köylüyü, onu bunaltan Çukurova sivrisineğini, resmi tarihin sakladığı tekmil yoksulluğu, ezeni ezileni, kötülüğü görür.
Üstelik kötülüğü kendi anadilinde anlatır o. Çiçekçedir onun anadili Ceyhun Atuf Kansu’nun usta romancıya seslenen şiirinde dediği gibi: Ki sen doğadansın çiçekçedir anadilin. Peryavşanlar baygın baygın kokar, mağara ağzındaki su pürenleri taze taze. Top top çalılıklar, bataklıklar, yeşil çayırlar, bodur ağaçlar, sel yatakları, dağlar büyülü bir dille seslenirler dertlerini. Eğilip o bodur ağacı görmüş kadar olur okur. Yazarın tarif ettiği insanlarla tanışır güneş, Çukurova’nın üstüne doğru sarkar giderken.
Sömürünün de dili çiçekçe olur muymuş demeyin. Diken de çiçektendir. “Yumuşacık bir adammış, pamuk gibi. Uz konuşurmuş… Ötelerden, uzaktan bakınca dağ gibi olur, heybetlenirmiş. Gözlerinden ateş saçarmış. Yanına varınca, eğer durgun bir zamanındaysa çocuklar gibi küçücük olurmuş. Öfkelendiğinde tüyleri dikilir diken gibi olurmuş. Saçları da diken gibi olurmuş. Öfkelendiğinde yanında da olsan kocaman olurmuş.” (İnce Memed)
Harıl harıl bir türkçe. Harlı, bekledikçe kıvamlanan, bekledikçe daha yakıcı. Günlerden bir gün, Adana’ya gemsiz yaz sıcağında ayak basıp sarı sıcak teninize değdinde aklınıza onun adını düşüren.
Düşlere dalmak içindir edebiyat. Şimdi Yaşar Kemal en uzun düşüne dalmışken onu kaybettik diyorlar. Büyük yazarlar kaybolmaz. Doksan iki yaşında hayata gözlerini yuman, ırgatlık, arzuhalcilik, kütüphane memurluğu yapmış Yaşar Kemal’in kurduğu cümleler, yarattığı karakterler, arkasında bıraktığı kitaplar ve sarsıcı başlayıp hep öyle süren bir eser kadar okunası hayatıdır onu bize kazandıran.
“Sağa saptı. Bir zaman koştu. Sonra yoruldu. Yorulunca çakırdikenlerinin içine yattı. Sol yanında bir karınca köresi gördü. Karıncalar iri iri. Körenin ağzında cıvıl cıvıl kaynaşıyorlar. Bir zaman her şeyi unutup karıncalara daldı.” (İnce Memed)
Dört yaşındayken babası camide gözü önünde öldürülünce anası intikamını alsın diye dua eder ama onun intikamı sözcükler olacaktır. Bize emanet kalan sözcükler. Yaşar Kemal’in göçlerden, babasının anlattığı göç maceralarından, Hemite’nin yılan kaynaşan doğasından devraldığı. Ölümlerden süzülen, onun hiç dinmeyen öfkesinden akıp gelen, kudurtan sıcakta Anavarza kayalığının gölgesine sığınmış, sivrisinek bulutlarını, Torosların kuşatması altında, dümdüz ovada pamuk toplayan ırgatları tanıyan sözcükler.
Yaşar Kemal ulu bir kartal gibi gökte tek başına uçarken öldü. “Ölmez Otu“daki Koca Halil’in ağzından söylersek: Şu gördüğün tek başına kalmış, yaşlı, ulu kartal bir daha kartallar sürüsüne katışmaz. Ölene dek tek başına geniş gökte dolanır durur… Ben yaşlı, tezikmiş kartallara çok hürmet ederim, anladın mı oğul, Memidik? Bu ulu kartallar gökte ölürler.”
Yaşar Kemal bugün toprağa gömülecek; o gökyüzünü mağripten maşrıka, maşrıktan mağribe geze dursun onun sözcükleri de bizim yüreğimize gömülü.
Gönül Kıvılcım – edebiyathaber.net (2 Mart 2015)