Ankara’ya ilk kez o yıl gelmiştim. Gazi Üniversitesinde İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü okuyacaktım. Okulun ilk günleri benim için her zaman arka fonda gergin müziklerin çaldığı, herkesin birbirini tedirgin bakışlarla izlediği bir sahneyi çağrıştırır. İlk gün ders arasında kantinde tek başıma çay içiyordum. Tek başıma olmaktan rahatsızlık duymuyordum, hatta şu anda düşünüyorum da belki de tek başıma olmasam Merve gibi candan bir insanla tanışamayacaktım. Tam çayımdan bir yudum almış insanlara bakıyorken, yüzümün ortasına hamle yapar gibi bir el uzandı. Suratına baktığımda gülümsüyordu; “Merhabalar, ben Merve. Tiyatro kulübü seçmeleri haftaya başlayacak. Aramıza katılmak istersen broşürden bilgileri edinebilirsin. Görüşürüz,” dedi ve diğer broşür dağıtan arkadaşlarının arasına karıştı. Bu çok uzun boylu olmayan, kumral, bohem kakülleri, gözlükleri, giyinişi ile kendine özgü havası olan bir kız imajı çiziyordu. Girişken tavırlarından heyecanlı ve dürtüsel bir yapısı olduğu anlaşılıyordu. Okulda kendimi bu kadar yalnız hissediyorken yeni insanlarla tanışmak için ertesi hafta kulübe gitmeye karar verdim. Okuldan sonra Kızılay’da vakit geçirirken gittiğim kafe de Merve’yi gördüm. Okul dışında ek bir iş yaptığını görünce bu kadar enerjik olmasına şaşırmıştım. O heyecanlı ve candan tavrından cesaret alarak yanına konuşmaya gittim. Beni görünce hemen tanıdı ve ayaküstü biraz sohbet ettik. Burada çalışmak aslında kendi için bir yatırım olduğunu, kafenin müşteri kitlesi, gazeteciler ve iş adamları olabildiğini ve bunlarında burada çalışırken ona motivasyon kaynağı olduğunu söyledi. Bu kadar yoğun bir hayatı öğrenciyken yaşamaya başlamak, çok yıpranmak anlamına geliyor diye düşünmüştüm. Ama doğdunuz coğrafya bir süre sonra kaderiniz oluyor belki de bir kadın olarak etrafındakilerden çok çaba sarf etmeye çalışması bundandır. İşi gelip gitmek onun için oldukça zor oluyormuş aslında, okulda ki boş günlerinin tamamını hatta bazen derslerini bırakıp çalışmaya geldiği de oluyormuş. Demetevler’de üç kişi bir evde kalıyorlarmış. Okula ve Kızılay’a uzak olmasına rağmen, üç kişi kalmak maddi kolaylıklar sağlıyormuş.
Sonraki hafta kulübün tanışma toplantısına gittim. Okuldaki ilk tanıştığım kişi olarak Merve’yi de tekrar göreceğim için aslında toplantıya daha da hevesli gitmiştim. İlk gün yanında gördüğüm insanların hepsi oradaydı ama Merve yoktu. Toplantının sonunda arkadaşlarından birine Merve’yi sordum. Ailesinin yanına, Balıkesir’e dönmesi gerekti diyerek kestirip attı. Daha sonraki haftalarda toplantılarda, okulda ya da kafede Merve’yi hiç görmedim. Aile ziyereti bu kadar uzun sürmez diye düşünerek arkadaşlarına tekrar sordum. Maddi olanaksızlıklardan dolayı okulu bırakması gerektiğini söylediler. O an anladım ki Merve’yi bir daha göremeyecektim.
Oya Berber – edebiyathaber.net (7 Mart 2015)