“Kendine kıvrılmış bir gül. Rengi dönmüş, ne beyaz ne de kül. Kıyıda ve kında. Tutulduğu anda kuyruk bırakan bir kertenkele sanki. Kaygan ve gitgide solmakta. Kapkara gecelerde ve göz kamaştıran gündüzlerde, sarı sıcak yazlarda ve buz mavisi kışlarda, don tutturan soğuklarda ve dahi toprak çatlatan sıcaklarda; sesten, soluktan ırak… gözden aşırı kuyularda…” (giriş yazısından)
“Geçmişini, geleceğini ağır bir yük gibi taşıyan tüm kadınlara” ithaf edilmiş bir roman…
Şiirsel anlatımlarla başlayan Gönül Çatalcalı’nın “isimsiZ” romanında, daha baştan farklı bir atmosfer içinde buldum kendimi.
Kitabın erkek kahramanı Hakan “Süt beyazı tenli, kuğu boyunlu, incecik sevgilim, dünyadaki en mavi deniz senin gözlerindir, ötesi boş…” derken onun güzelliğinin ötesinde bir özelliğiyle ilgilenmediğini, cep telefonu kullanmayan karısının gittiğini söylediği yardım derneklerinin adlarından bile haberinin olmadığını anlıyoruz. Yazar; bu birliktelikten yola çıkarak ilişkilerimizi zaman zaman ironik bir dille eleştirip düşünmeye sevk ediyor bizi. Aynı zamanda sorunsuz gibi görünen evlilikleri sorgulatıyor bize. Okudukça artıyor merakımız. Kendimizin ötesinde toplumu, tanık olduğumuz başka ilişkileri de irdeliyoruz, istemeden.
Bir kadının intiharı ve 6-7 Eylül olaylarının mağduru bir aile ile karşılaşıyoruz romanda. Bu iki hayatın en sonunda bir yerde birleştiği, koşut ama çok değişik bir kurguyla roman bizi sarsıyor. Bütün anlatılanların, kitabın zeminindeki ülke gerçekleri ile sarmalanmış olması da esere ayrı bir değer kazandırıyor. Her karakterin romana girişiyle sorularımız çoğalıyor. Toplumun ötekileştirdiklerinin izinden giderek bir polisiye heyecanıyla bizi saran sayfaları soluk soluğa, merakla çeviriyoruz. Ancak özenli anlatım dili, dil zenginliği bizi polisiyelerden uzaklaştırıyor.
Özellikle ARASÖZ, RASÖZ, ASÖZ, SÖZ, ÖZ, Z eksitili bölümlerde İstanbul’u resmeden manzumeler; her şeyin hem çok iç içe hem de çok ayrı olduğu doğu masallarından esintiler, tekerlemeler alıp götürüyor okuru. Canlılar/cansızlar, köprüler/gökdelenler, aşağıdakiler/yukarıdakiler… Sanki uçan halıyla gezdiriyor bizi Gönül Çatalcalı bir kentin üzerinde, bir kadının ve hayatın labirentlerinde… Sözcükler imgelere, imgeler metaforlara sürüklüyor. Bunca yıkıma karşın küllerinden her gün yeniden doğan Anka gibidir İstanbul ve kahramanlar…
Roman karakterleri bilerek seçilmiş; doğudan, batıdan, azınlıklardan, çoğunluklardan; varsıldan, yoksuldan tıpkı ülkemiz gibi; ama karakterlerin birbirlerinden o kadar farklı olmalarına karşın, onları kaynaştırmayı başardığını görüyorum Çatalcalı’nın.
isimsiZ, önsözü, eksiltili arasözleri ve çarpıcı kurgusuyla bizi insanın gizlerine sürüklüyor. Yaşama dair ne varsa bir insanda bulunabileceğini de kanıtlıyor… Görünenin arka yüzünü, madalyonun tersini gösteriyor. Hiç ummadığımız gerçeklerle karşılaştırıp karakterlere karşı önyargılarımızı sorgulatıyor. Kahramanların sosyal, psikolojik yapısının, kişilik özelliklerinin her yönüyle ve başarılı biçimde işlendiğini görüyoruz.
Kapak, kırık camdaki pastel yüz, kadın karakterlerin yansıması gibi… Yine arka kapaktaki irdeleyici sorular da merak uyandırıyor.
Bunların yanında romanın asıl üstünde durulması gereken yönü dilinin farklılığı, yer yer şiirselliği… Biraz Leyla Erbil’i (özellikle arasözler) çağrıştırsa bile bambaşka, kendine özgü anlatımı, yerine oturmuş bir yazın dili var Çatalcalı’nın.
Hiçbir Şeyin Beklentisi, Yedi Yeşil Fil, Güvercin Beyazı adlı üç öykü kitabından sonra yazarın ilk romanı olduğunu bilmesem, kesinlikle usta bir romancının kaleminden çıkmış diyebilirim… Özellikle bölümlerin kısalığı; her bölümün kendi içinde bütünlük taşıması özelliği ile kitabın fazlalıkları atılmış, bir prizma duruluğu taşıdığını ifade edebilirim…
Okumaktan çok mutlu olduğum ‘isimsiZ’i okurlara öneriyor, Gönül Çatalcalı’nın başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
Emine Şimşek Emiral – edebiyathaber.net (5 Mayıs 2015)