Cemil Kavukçu’nun öncelikle Notos dergisinin 44. sayısında ve daha sonra Üstü Kalsın adlı öykü kitabında yer alan “Ruhsavar Topu” adlı öyküsü bana göre defalarca okunmayı hak eden bir öykü. Bazı öyküler, şiirler ya da genel olarak kitaplar ve yazılar böyledir. Her okuduğunuzda farklı bir şey bulacağınızı duyururlar size. Bir şeyler daha var der içinizdeki o ses, bu kitapta, bu öyküde ya da bu şiirde zihnimdeki bir kilidi açacak, ruhumdaki bir yaraya dokunacak ya da beni yeni arayışlara, sorgulara götürecek bir şeyler daha var. İşte Kavukçu’nun bu öyküsü de benim için böyle.
Öyküde ölüme yaklaşmış, kanser hastası olduğunu bildiği halde tedaviyi reddetmiş bir yazarla tanışıyoruz. Ve Kavukçu öykü boyunca bizi onun düşünceleriyle hayat, ölüm ve ölümsüzlükle ilgili kısa ama derin bir yolculuğa çıkarıyor. Kendine Ruhsavar Topu yakıştırmasını yapan bu yazar, hiçbir yerde satılmayan ancak yaşamak için edinilmesi gereken ruhsavar topunu kendisi oluşturmuştur. Son günlerinde ise yazmayı bırakmıştır, belki bir deneme yazabilirim der öykümüzün anlatıcısına. Ölümsüzlük üzerine bir deneme olacaktır, bu.
Beni üzerinde düşünmeye iten de işte bu konuşmadan sonra gelişen ve Kafka’nın Dönüşüm romanını da öykünün içine katan bölüm. Burada böcekler üzerine bir takım bilimsel bilgiler veriliyor. Böceklerin nükleer savaştan bile kurtulabileceğine dair savlar olduğu söyleniyor. Evrim geçirerek, yok olmaları için kullanılan şeker tuzaklarından kaçmayı başaran hamamböceklerinin olduğu, Kafka’nın da hamamböceğini aslında ölümsüzlüğe bir gönderme olarak seçtiği söyleniyor, ruhsavar topu olarak tanıdığımız öykü kişisi aracılığıyla. Öykü bu anlamda aslında bir başka eserin analizine dönüşüyor. Tabii burada bu başka eserin isminin Dönüşüm olması da ayrıca ilginç. Şöyle diyor Ruhsavar Topu öykünün bir yerinde;
“Kafka, ölümsüzlüğün sırrını Gregor Samsa’yı bir hamamböceğine dönüştürürken bulmuş zaten. Burada yazarın kendisiyle ilgili bir sorunu var. Diyorum ya hamamböceğini kullanması boşuna değil. Önemsenmediğini, yarına kalamayacağını düşünüyor. Bu pesimist tavrı onu öyle bir buluşa götürüyor ki, ancak dehalara özgü bir durum.” Kafka hamamböceğinin bu özelliğini biliyor muydu ya da Gregor Samsa’yı hamamböceğine dönüştürmesi kendisiyle ilişkilimiydi bilemiyorum. Üzerine tartışılabilir.
Kafka Dönüşüm’ü 20. yüzyılın başlarında yazmış. Bir sabah işe gitmek için uyandığında kendini bir hamamböceğine dönüşmüş olarak bulan Gregor Samsa’nın öyküsüdür, Dönüşüm ve insan olmanın sorgulanması olarak okunabilir. Başkalarının ( anne, baba) düşlerini gerçekleştirmeye kurban edilmiş oğulun ( Gregor Samsa) belki de kurtuluşunun bir hamamböceğine dönüşmekle gerçekleşmesi. Böcek, böcektir nede olsa, bir hayvan. Oysa sınırları iyice çizilmiş yaşamlarla özgürlüğü elinden alınmış 20. yüzyıl insanı insan da değildir artık. Kuşatılmıştır. Aile içindeki yeri bile aileye katkısıyla ölçülmektedir. Acımasız bir dünyadır, bu. Elbette Dönüşüm üzerine daha çok inceleme gerektiren, birkaç cümleyle analiz edilemeyecek kadar derin bir eser. Ancak Gregor Samsa’nın ailesinin bir kölesi olarak yaşayışı sonucunda bir böceğe dönüştüğü söylenebilir sanırım. Başka bir şey yapamayacağına, ailesi için var olduğuna olan inancı, kendini ve isteklerini belki yeteneklerini bir kenara atarak, sadece para kazanan bir varlığa dönüşmesi sonucunda fiziksel olarak da dönüşür Gregor Samsa. Böylece özgürleşerek dışına çıkabileceği sürüden, bu sefer böcekleşerek çıkar. Belki bu anlamda böceğe dönüşmek “insanı” tektipleştirmeye yönelten sisteme bir başkaldırıdır.
Bu noktada Cemil Kavukçu’nun Ruhsavar Topu öyküsüyle ortaya attığı ölümsüzlük fikrini de bu başkaldırıyla bağlayabiliriz. Sonuçta Kafka yaşadığımız çağın çıkmazlarını, her türlü kurumun ( aile, bürokrasi…) nasıl da insanı yabancılaştırdığını anlatırken, yüzümüze tuttuğu aynada bir çıkış yolu da gösteriyordu belki de. İşte iyi eserler böyledir, sizi düşünmeye yöneltirken tekrar tekrar kendilerine çekerler tıpkı Ruhsavar Topu öyküsü ve Dönüşüm’de olduğu gibi.
Eylem Hatice Bayar – edebiyathaber.net (1 Haziran 2015)