Okulların kapanmasıyla birlikte çocukların daha çok kitap okuyabilecekleri düşüncesiyle art arda listeler yayımlanıyor yaz tatili için.
Bunu eleştirdiğim düşünülmesin hemen. Öğretmenleri okuyup bu tip listeler sunmadıkları için öğrencilerine, bu işleri yapmak da bize düşüyor. Ben de bir liste paylaştım geçtiğimiz hafta içerisinde. Fakat gördüğüm bir gerçek var ki bu listeler ya klasikleşmiş kitaplardan oluşuyor ya da en yeni kitaplardan. Belki bir üçüncü seçenek de her iki listeyi birden kapsayan listeler olabilir. Her halükarda bu listeler eksik kalıyor. Önerdiğimiz kitapların kat be kat fazlası da önermek istediğimiz fakat öneremediklerimiz var. Çok fazla sayıda kitabı önererek çocukların gözlerini korkutmak da onların seçenekler arasında boğulup kafalarını karıştırmak da istemem. Çünkü onların tatil için oyun-gezme-bilgisayar oynama programları da var! Dolayısıyla her liste eksiktir diye sözümü tekrarlayarak listemde yer veremediğim, incelediğim listelerde yer almayan bir yazardan ve kitaplarından söz etmek istiyorum.
Hanzade Servi. Onun için “ürkütücü ve gizemli olayları mizahla harmanlayarak kendine özgü bir edebiyat tarzı yaratan yazar” diyorlar. Kendisinin ifadesiyle de “Her kuşluk vakti, mor su samurlarını sağıp sütlerinden altın abajur yapmayan fakat açtığı kapıların ardında, bunu yapan birilerinin var olmasını sağlayan” yazardır.
Servi’ye ait “Umacı” adlı kitapla başlayalım. Nedir umacı? Sözlük anlamı öcü, çirkin ve ürkütücü görünüşlü olan. Bu kitapta da bunlar var işte. Fakat çirkin ve ürkütücü oldukları kadar sevimli de görünüyorlar.
Hayatta hepimizin korkuları vardır. Kimimiz yüksekten kimimiz karanlıktan… Kimimiz de kendi kendimize var olduğunu hissettiklerimizden korkarız. Nedir bu korkulardan kurtulmanın yolu? Üzerine gitmek, yüzleşmek. İşte “Umacı” adlı bu kitap da çocuklara bunu hissettirecek. Korkularıyla yüzleşmeleri gerektiğini… Bunu yaparken üstten, öğüt verici konuşmalar da kullanılmamış. Sağlam bir mizah, değişik bir hayal gücü ile karşı karşıyayız. Sözü daha çok uzatmadan arka kapaktan alıntılayalım Umacı’yı ve bir diğer kitaba geçelim: “Bu bir masal değil. Eğer öyle olsaydı, sana tellallık yapan develerden, saç kesen pirelerden ya da dedesinin beşiğini sallayan bebeklerden bahsetmem gerekirdi. Oysa hiç biri için zamanımız yok. Burada binlerce yıllık bir geleneği değiştirmek için toplandık. Çünkü gece yarısı dolabından dışarı uzanan tüylü pençeyi gördüğünde çığlık atmaman gerek. Umacıların kulakları çok hassastır.”
Yazarın keyifli kaleminden çıkmış olan bir diğer kitap da “Ortanca Balık”. Bu kitap ailesinin ortanca çocuğu olmanın keyifli yanlarından bahsediyor. Bir taşınma hikâyesi ile başlayan kitap, taşınmalara, değişimlere, yeni başlangıçlara ürkerek yaklaşan beni de güldürerek en baştan teslim aldı.
Kahramanımız Nisan, ailesinin ortanca çocuğudur. Eylül’ün küçük kardeşi, Ekim’inse ablasıdır. Ortanca olduğu tamam da neden balık diye sorarsanız, onun yanıtını da kitaptan alın derim. Umacı’da mizah var demiştim. Bu kitap ise çok daha matrak. Ağzınızın kulaklarınıza değdiğini hissedebilirsiniz. Yazarın hayal gücüne ise hayran kaldım. Kitaptaki karakterlerine öyle değişik hayaller kurdurup oyunlar oynatıyor ki; çocukların etkilenmemesi söz konusu olamaz. Ortanca Balık, hayatı kendi gözlemleriyle anlamaya çalışan, aklındaki her soruya yanıt aramaktan ve arkadaşlarıyla yepyeni oyunlar yaratmaktan vazgeçmeyen Nisan’ın hikâyesi. 2008 Tudem Edebiyat Mansiyon Ödülü’nün de sahibi. Çocuklar okumuyorlar da sanki yazarla sohbet ediyorlarmış, onu dinliyorlarmış gibi hissedebilirler.
Görünen o ki Hanzade Servi yeni kuşak çocukların dilinden iyi anlıyor.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (22 Haziran 2015)