Yüzü gülemeyen insanlar ülkesi olduk. Her gün çatışma, her gün ölüm haberleri. Ne zaman noktalanır bilinmez. Dileğimiz bir an önce sonlanması. Gözyaşları dinsin artık. Bunların hiç birini hak etmiyoruz. Üç tarafı denizlerle çevrili, her bir karış toprağında tarih kokan bu coğrafyada güzel günler yaşayıp güzel bir gelecek bırakmak istiyoruz çocuklarımıza.
Çocuklarımız, bu süreçten en çok etkilenen varlıklar. Kaygılı gözlerle izliyorlar olan biteni. Ve o denli zeki ve duyarlılar ki her şeyi kendilerince yorumluyorlar. Bugün sandık başına göndersek tercihlerinin nedenlerini açıklayarak oy kullanabilir birçoğu, farkındayım. Her ne kadar dışarıda tutmaya çalışsak da bu olan bitenden, iletişimin, sosyal paylaşımın bu denli yaygın ve hızlı olduğu bir dönemde olanaklı değil bu.
Aslında bu hafta ele alacağım kitapta ben de bunu yapmak istedim. Fakat olmadı, olamadı. Adına ve kapağına bakarak ele aldığım, yakın bir zamandır kütüphanemde bekleyen bir kitap “Neredesin Janinka?” Ve okumaya başladığımda gördüm ki bu hafta da konumuz yine savaş! Bu defa bir köpeğin gözünden savaşın yıkımını okuyoruz.
Bizde pek adet değildir. Hayvanlar canlı olarak görülmez. Yıkımlarda hesaba katılmaz. Bunu da çok defa yangınlarda görüyor ve yaşıyoruz. Açıklamalarda kül olan alan ölçüsü verilirken “neyse ki can kaybı yaşanmadı” denilir. O ormanın içerisinde yaşayan ve telef olan hayvanlar can taşımazlar çünkü!
“… Gözlerimi açtığımda her şey toz ve karanlık içindeydi. Yatağın ayakları kırılmış olmalıydı ya da üzerime çok ağır bir şey düşmüş, beni eziyordu. Elimden geldiğince sürünerek oradan dışarı çıktım. Cam parçaları, eğrilmiş demirler, kırılmış tuğlalar vardı. Kulağım kesilmişti ve bir bacağım ağrıyordu. Bacağımı yaladım. Dilime kan ve toz tadı geldi.” (kitaptan)
İşte bu kitap bu düşünceye aykırı olarak kaleme alınmış. David Cirici’nin yazdığı ve Final Kültür Sanat Yayınları tarafından bizimle buluşturulan kitapta korkunç bir savaşın ortasında alt üst olan hayatını yeniden kurmak için yılmadan mücadele eden Yosun adında sevimli ve akıllı bir köpeğin öyküsünü okuyoruz. Nedenini hiçbir zaman anlayamadığı ve anlayamayacağı, adına savaş denilen bu felaket sırasında Yosun’un yaşadığı eve bir bomba düşer. Bu bomba yüzünden hem evini hem de çok sevdiği sahipleri Janinka ile Mirek’i kaybeder sevgili dostumuz. Yıkıntıların arasında bir başına kalmıştır Yosun ve böylesi bir yaşama hiç mi hiç alışık değildir. Hayatta kalmak için artık her gününü mücadeleyle geçirmeye başlayan Yosun, şehirdeki türlü kokular arasında sahibi Janinka’nın kokusunu aramaktan bir an olsun vaz geçmez. Sonuçta umumtlarını gerçekleştirebildi mi, dersiniz. Sonunu anlatıp kitabın heyecanını öldürmeyeyim. Onu da dileyen okusun, öğrensin.
Janinka’nın peşinde iken birçok engelle ve zorlukla karşılaşır Yosun. Fakat asla pes etmez. Zorluklar karşısındaki bu tutumu çocuklara da, gençlere de ve hatta yetişkinlere de bir direnç aşılayacaktır. Gündelik yaşam olarak adlandırdığımız olağan süreç hepimiz için zorlu çünkü.
Yazarın yaşam öyküsüne de değinelim. 1954 yılında İspanya’nın Barcelona kentinde dünyaya gelmiş. Dil ve edebiyat öğretmenliği, radyo ve televizyon oyun yazarlığı ve reklamcılık gibi çeşitli işlerde çalışmış. Anlatımdaki ustalığın temelinin buraya dayandığını da görmüş oluyoruz böylece.
2013 “Edebe Çocuk Edebiyatı Ödülü”ne sahip olan bu kitap gözden kaçmamalı.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (10 Ağustos 2015)