Hayat, tüm hızıyla akıyor. Yaşam dediğimiz yolculuğumuzda durup da bir nefes alma olanağımız yok neredeyse. Özellikle büyük kentlerde yaşayanlar için çıldırtırcasına bir yoğunluk ve hız söz konusu. Sabah olabildiğince erken bir saatte yataktan çıkıp dönüşü olabildiğince geç bir saatte yapmak için mücadele veriyoruz. Kapitalizm olarak da adlandırılan anamalcı sistem, bunu dayatıyor, bunu emrediyor bizlere. Yaşamımız teknoloji sayesinde hızlanıp kolaylaştıkça yükümüz de arttı farkında olmadan. Hızlandıkça uzaklaştık dostlarımızdan, kolaylaştıkça yaşam sevdiklerimizle daha zor görüşür olduk. Sanal bir yaşam sürüyoruz artık yüksek apartmanlarda kendimizi hapsettiğimiz dairelerimizde. Ve hayatı tekdüze, ayrıntılarını fark etmeden yaşıyoruz. Belki de yaşadığımızı sanıyoruz. Sistemin tam da arzuladığı gibi birer modern köleyiz artık.
Tüm bunları bana anımsatan “pazartesi sabahlarımın heyecanı” oldu aslında. ON8 Blog’da her pazartesi yayınladığı öykü ile Ahmet Büke, başka bir yaşamın da var olduğunu / var olabileceğini gösterdi bana ve tüm okurlarına. Şimdi o öyküleri toplu halde bir defa daha okumanın keyfini sürüyorum. ON8 Kitap tarafından yayımlanan “Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi/ İnsan Kendine de İyi Gelir” Ahmet Büke’nin tadına doyum olmayan öykülerinden oluşuyor. Kitaptaki öykülerin büyük bir çoğunluğu ON8 blog’da yayınlanmış olsa da hepsi bu değil tabi. Yeni öykülerin keyfine de varıyoruz bu kitapta.
Yazarın sözünü ettiği, yazdığı dönem kendisinin yeni yetişme dönemine denk gelse de benim çocukluğumla örtüşüyor. Dolayısıyla bu kitap sayesinde çocukluğumu bir defa daha yaşadım diyebilirim. Özellikle sarı renkli “Vİta” kutuları dedemin kalabalık evidir benim için. Dayılar, teyzeler her biri birer genç insan ve elden ele gezdirdikleri kıymetli bir yeğen yani ben!
Kitapla özdeşleştirip yerini dolduramadığım en büyük boşluk ise babaanne/anneanne kavramlarıdır benim için. Her ikisini de tanıyamamanın eksikliğini, o sevginin nasıl bir duygu olduğunu bilememenin acısı/ boşluğu hep içimdedir. Ha bir de Arap Hatçam Teyze’nin tabi. “Sen nasıl bir kadınsın Arap Hatçam Teyze” demeden okuduğum bir öykü olmadı onun var olduğu.
Anasız babasız kalmış bir çocuk öykülerin temeli. Ve omurgayı onunla oluşturan Bakkal Nihat, Berber Kazım gibi karakterler. Okudukça yaşamak istiyorsunuz o günleri. Yaşamanın olanaksızlığını düşününce de omuzlarınız çöküyor, gam yükleniyorsunuz. Ama olsun. “İnsan Kendine de İyi Gelir.”
Yazar hikâyelerin her yerde geçiyor olabileceğini söylese de bir röportajında, itirazım var. Ege mahallelerinin dışına çıkacak hikayeler değil bunlar. En yalın haliyle ifade etmem gerekirse “Altaylı Yesiç”i İzmirli olmayan hadi daha geniş alalım Egeli olmayan kaç kişi/ çocuk/ genç anımsayabilir ki? Alsancak Stadı’nın yerini nereden bilebilirler ki? Örnekleri çoğaltmak mümkündür tabi.
Ahmet Büke öykülerinde yazarın gözlem gücü kendisini gösteriyor hem de çok net. Bu da Semih Gümüş ustanın da dediği gibi öyküyü/öyküsünü zenginleştiriyor. Yalın bir anlatımla zengin bir öykü/ öyküler…
Türkiye edebiyatının bugününü geçmişle kıyasladığımızda büyük ustaların yerinin dolmadığını da göz önüne aldığımızda Ahmet Büke’nin başımıza gelen en güzel şey olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla.
“İnsan Kendine de İyi Gelir” herkese iyi gelecek bir kitap.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (28 Eylül 2015)