‘Orta ve goooool!’
İbrahimoviç attıı! Evet futbolseverler dakika…’
Ding dong.
Diiing dong.
-Oğlum kapı çalıyor kıssana şunu!
‘Neffis bir rövaşata!’
Dingg Donggg Dinng…
-Tamam geldiiiim patlama sen de.
…Dong.
‘Tribünler ayakta müthiş bir atmosfer. Saatime bakıyorum yirmi onbe…’
Ding Dong
-Of çıldıracam.
-Selam hayatım.
-Ya lütfen ya. Sen bir şey söyle buna. Şu gürültüye şu ortalığın haline bak. Bıktım artık.
-Kızma gül yanaklım. Oğlum kapat onu, mutfağa gel hadi aslanım benim.
‘Evet ilk yarının son düdüğü ça.’
-Hoş geldin babacım.
-Naber ortak? Çak bakayım.
-Oh yemek de mis gibi koktu. Çok açım, bir dakika, Etliekmek kokusu mu alıyorum Gülizar? Hımm ta kendisi getir bakayım elleri. Aman da bunlar neler yapı…
-Of dur hadi soğumadan yeyin de B blogtaki Mine hanım gelecek. Kocası Ereğli yolunda kaza mı ne olmuş göreve gitmiş gene.
-Bu savcıların işi zor…
Şirketin de öğle yemekleri boğazdan geçmez oldu. Aç bakayım ağzını evlat!
Eline sağlık bitanem. Tatlı getirdiydim bu arada. Konya’ya tayinimiz çıkmıştı da ilk gelişimizde yemiştik, ismine epey gülmüştün ya hani: ‘gıgırdaklı höşmerim.’
-Şimdi uğraştırma tatlı matlı. Siz oturma odasına geçin hadi.
-Baba Pes oynayalım mı?
-Oynamaz mıyız!
-Şu bulaşıkları makineye koyayım ben de çabuk çabuk.
Tüh çamaşırları sermedim, akıl mı kaldı.
Ding dong.
Aha da geldi bak.
-Canım kusura bakmayın bu saatte…
-Aman ne kusuru hadi gir gir.
-Ne bu halin kuzum?
-N’olcak sinirlerim tepemde, kahve yapayım iki laflayalım mutfakta.
-Ay orta şekerli olsun… E Güliş anlat noldu?
-Üf hiç sorma bir rüya gördüm:
Lunaparka götürüyorum oğlanı. Bomboş. Hava öyle kasvetli, kıpkırmızı. Altımda basma fistan, başımda düştü düşecek bir yazma.
-Senin mi? Kız yoksa Mango’ya yeni şeyler geldi de bizden mi saklıyorsun hihihih.
-Bir sus da anlatayım. Dönme dolaba yöneliyorum. Bileti kesen bizim içerdeki. Oğlan yanında kalıyor, tek başıma biniyorum. Yalnız, dev bir taş tekerleğe benziyor bu. Oyuncağın bölmelerine değil de tam göbeğinde bir sandalyeye yerleştirip beni, ‘Şunu tak, kımıldama’ diyor. Ses edecek oluyorum, dönmeye başlıyor dolap. Tabi benim oturduğum yer sabit, çevre kısımlar hareket ediyor. Yüksekteyim, durmazsa inemem. Tüm Konya dümdüz, uçsuz bucaksız gözlerimin önünde. Kaskatı kesiliyorum. Yetmezmiş gibi yuvasından çıkıyor lanet alet. Böyle parktan ayrılıp yuvarlanarak kırık dökük kenar mahallelere, çarşıya, Mevlana Müzesi’ne, AVM’ye, oraya buraya uğrayıp, nihayet bizim çakma rezidansın önünde duruyor. Durdu da uyandım, kafam zonklayarak. Bir baş dönmesi bir mide bulantısı sorma.
-Fenaymış aa. Oğluşuma kardeş mi geliyor yoksa haha?
-Yok be ağzından yel alsın.
Yeter artık. Çalışmak istiyorum ben tekrar.
-Tatlım ne çalışması Allasen. Kocan iyi kazanıyor yetmiyor mu? Çocuk da ortaokula başlıyor bu yıl…
-Sıkıldım artık, bunaldım. Ankara’da ne güzel işim vardı. Bankadan terfi almak üzereydim. Annem Babam sağ olsun oğlanla ilgileniyordu. Yemeğimizi de yapan bir kadın tutmuştuk. Şu halime bak şimdi, oy şiştim. Hem mal gibi hissediyorum çürüyüp gidecem burada!
-Sakin ol, seninki ne diyecek bu işe?
– Ne derse desin halim ortada!
Mehmet Bar – edebiyathaber.net (9 Ekim 2015)