Siyaset oyunları | Can Öktemer

Ekim 26, 2015

Siyaset oyunları | Can Öktemer

can-oktemerErcan Kesal, son dönem Türkiye sinemasının en gözde oyuncularından. Esas mesleği hekimlik olsa da Nuri Bilge Ceylan‘ın Üç Maymun filmiyle adım attığı sinema macerasına son sürat hızla devam ediyor. Özellikle bağımsız Türkiye sineması denilince akla ilk onun adı geliyor son yıllarda. Sinema macerasını sadece oyunculuk alanında da icra etmiyor, aynı zamanda oynadığı kimi filmlerin de senaryolarında imzası bulunuyor. Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu filminde hikayenin ana çatısı kendisinin Keskin’de hekimlik yaptığı yıllardan kalma hatırlardan oluşuyordu örneğin. Bununla beraber Ercan Kesal, uzunca bir zamandır edebiyatla da uğraşmakta hatta bu yönünün oyunculuktan da eski olduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda ağırlık olarak çocukluk ve doktorluk hatıralarından oluşan ilk öykü kitabı ‘Peri Gazozu’ ile çıka gelmişti. Kesal, arayı çok açmadan bu sefer, İstanbul’da hekimlik yapan bir doktorun başından geçen belediye başkanlığı aday adaylık sürecini konu alan ‘Nasipse Adayız‘ isimli romanı ile okuyucusunun karşına çıktı.

Nasipse Adayız’da kahramanımızın hem doktor hem de hastane sahibi olması, aynı zamanda Ercan Kesal’ın de vakti zamanında başından geçmiş olduğu aday adaylık sürecinden dolayı bütün işaretlerin bu karakterin Kesal’ın kendisi olabileceğine dair şüphe uyandırsa da, yazar daha kitabın başında okuyucuya şu uyarıyı yapıyor: “Bu kitapta anlatılan tüm olaylar ve kişiler kurmacadır… Hayatımız Gibi”.

Siyasette kirli ilişkiler, kirli oyunlar

Nasipse Adayız’da hikayesine tanık olduğumuz kahramanımızın ismi, Kemal Güner. Kendisi hastane sahibi bir pratisyen hekim. Eşinden boşanmış, bunun pişmanlığını taşıyor kalbinde ve bu kalp sızısını tamir etmeye çalışıyor. Hastanesinin bulunduğu yerde sevilen, saygı gören birisi. Doktorun bulunduğu bu iyi pozisyon nedeniyle, kendisini politik olarak merkez sağ çizgide konumlandıran bir partinin radarına giriyor ve yaklaşan belediye seçimlerinde bulunduğu bölgenin aday adayı olması isteniyor. Doktor, bu teklif karşısında ilk başta tereddütleri olsa da zamanla adaylık fikri hoşuna gidiyor ve hiç bilmediği siyaset meydanına adımını atıyor. Doktor bu işi çok ciddiye alıyor. Gençlik yıllarında solculukla da haşır neşir olduğundan, aday adayı olduğu parti her ne kadar kendi ideolojisine ters düşse de topluma hizmet etmek için, yaşadığı yeri daha iyi bir yer haline getirmek için kolları sıvıyor. Hemen kendisine bir ekip kuruluyor, imaj çalışmalarına hız veriliyor. Hedefler çok büyük olduğu için “ABD Başkanı Obama’dan ne eksiğimiz var” denilerek web sitesini Obama’nın sitesiyle birebir nasipse-adayizaynı yapılıyor. “Halkın içinden geliyorum” imajı önemli, bembeyaz gömleğiyle, elinde karanfilleri halka dağıtırken ki halleri fotoğraflanıyor. Son yıllarda siyasetin olmazsa olmazı haline gelen, muhtarlarla görüşmeyi de es geçmiyor. Bekar siyasetçi de olmaz, seçmende olumsuz intibah yaratır denilerek, eski karısıyla yemeklerde partililere gözükmeye çalışıyor. Aday adayı olmak kolay değil, pamuk eller cebe gidecek elbet. Doktor da bu konuda parayı hiç esirgemiyor. Dernek toplantıları, hemşerilik geceleri için alabildiği kadar davetiye alıyor, sünnet düğünlerinde takı çuvalının içini altınla doldurmayı da ihmal etmiyor. Anketsiz de olmaz herhalde, partinin içerisinden birisinin yeğenine manipülatif bir anket sonucu da ayarlanıyor. Siyasetin karmaşık ve kirli yapısı zamanla Doktor’u da kirletiyor, amiyane tabirle onu yoldan çıkartıyor. Naif duygularla başladığı siyasete, bambaşka biri haline geliyor. Doktor siyasette kazanılacak zaferin ilk esasının kirlenmek olduğunun farkına varıyor ve o da büyük siyasi zafer için küçük oyunlara başvuruyor. Onun bu halleri Çetin Altan’ın şu sözlerini akıllara getiriyor: “Politika demek, kazığı atarken söylediğin nutukları, kazığı yiyenlere alkışlatmak demektir. Sonuç olarak, toy bir siyasetçi olarak oturduğu kurtlar sofrasında kuzu oluyor ve geriye büyük hayal kırıklıkları kalıyor.

Memleketten seçim manzaraları

Ercan Kesal, Nasipse Adayız’da hikayesini sade, minimalist bir anlatımla aktarıyor okuyucuya. Yazar, kitapta Peri Gazozu’nun aksine Aziz Nesin öykülerini anımsatan neşeli, sarkastik bir dil kullanmayı tercih etmiş ve bundan da gayet başarılı olmuş kanımca. Özellikle kitap boyunca doktorun yaşadığı trajikomik anlara verdiği komik iç sesleri, homurdanmaları hikayenin içerisinde oldukça hoş durmuş. Karakterin geçirdiği değişime ve yaşadığı hayal kırıklarını daha hakiki kılmış.

Nasipse Adayız, neredeyse iki ayda bir seçime girdiğimiz şu dönemde memleketten siyaset manzaraları sunuyor. Türkiye’de ki siyasetin tamamen ranta döndüğü hatta bir meslek haline geldiğini, insanlara, yaşadığı yere hizmet etmek isteyenlerin bu arenada nasıl kenara itildiklerini, ülke sorunlarından uzak bencil, üç kağıtçı politikacıları gösteriyor bizlere. Bununla beraber özellikle İstanbul’un iç göçle karma karmaşık hale gelen nüfus demografisini, nasıl çarpık kentleştiğini, insan ilişkilerinin de buna bağlı olarak nasıl yürüdüğünü daha da önemlisi bu yerlerdeki yoksulluk hallerini gösteriyor. Siyasetçilerin yıllarca bu yoksulluğa, sefalete çözüm üretmeden, o insanların kapılarını sadece oy zamanı çaldığını anlatıyor.

Ercan Kesal özetle, memleket siyaset iklimine dair bildiğimiz, tanık olduğumuz, yaşadığımız durumları resmediyor. Yazar, tıpkı taşraya olduğu gibi bu mevzuya da içeriden oldukça sahici bir bakış atıyor. Kitabın hakikiliği de buradan geliyor kanımca. Bitirirken; Emma Goldman “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanır” demişti. Bunca sandık deneyimden sonra ortaya çıkan tabloya bakarsak Emma Goldman’ın haklı olduğunu düşünebiliriz. Lakin Çetin Altan’ın dediği gibi “enseyi karartmamak lazım”, belki bugünlerde inadına barışı, inadına düzgün siyaseti savunan birileri vardır, kulak vermek lazım.

Can Öktemer – edebiyathaber.net (26 Ekim 2015)

Yorum yapın