Serin ve gri bir sabahtayım. Başımı çalışma odamın sokağa bakan camına yaslamışım, gözlerim buğulu, gelip geçenleri takip ediyorum. Sanki her şey biraz daha yavaş bu sabah. Ya da ben böyle görmek istediğimden yavaş ilerliyor zaman ve her şey…
Yaşadığımız bu hayat bir hikâye mi diye soruyorum kendime. Öyle ya herkes kendi hikâyesini yaşıyor ne de olsa. An itibariyle başka başka akıyor zaman herkes için. Kim bilir belki ölüsünün başında ağıt yakıyor kimisi. Belki de hastane koridorlarında çare arıyor derdine bir o yana bir bu yana koşuşturarak. Kimisi uykuda, kimisi aldığı sevinçli haberin coşkusuyla en yakınındakine sarılmakta. İşte ben de camın arkasından sokağı izliyorum en durağan duygularımla. Keşke kendi hikâyemizi kendimiz yazabilsek değil mi? Acının, kederin, kötünün barınamadığı hikâyeler yazabilsek. Olmayan, beğenmediğimiz yerlerini silip tekrar yazabilsek. Keşke mümkün olabilse…
Sonra düşünüyorum kişisel hikâyemin hangi kısmını silip yeniden yazmak isterim diye. Yok, kıyamıyorum hiçbir anına. Sahip olduklarımdan vazgeçmek istemiyorum. Ama yine de güzel olurdu değil mi kendi hikâyemizi yazabilmek.
Tudem Yayınları tarafından yayımlanan “Benim Hikâyem” adlı kitap masamın üzerinde. Bunun da etkisiyle geçiyor bütün bunlar aklımdan. Güzel bir gelecek vaat ettiğimiz çocuklarımız için hazırlanmış bir kitap bu. Henüz farkında değiller kendi hikâyelerini yazamayacak olduklarının fakat yine de hayallerini yazabilirler sanırım güzel gözlü çocuklar. Simon Cheshire tarafından yazılan, Kate Pankhurst tarafından resimlenen kitap Damla Işık tarafından Türkçeleştirilmiş.
“Muhteşem bir sanat olan hikâye anlatımında ustalaşmayı” çocuklara hedef koyarak başlıyor kitap. Sonrasında da bu yolda gereken ve yardımcı olacak ipuçlarını sıralıyor. İlk olarak gerekli olan tabi ki hayal gücü. Bu her alanda böyledir zaten. “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar” diye boşuna dememişler değil mi? Hayal etmeden de yazılamaz! Sonrasında da hangi materyali kullanacağını soruyor çocuklara. Her yazarın farklı alışkanlığı vardır ne de olsa. Ve yazan kişinin bu konuda rahat olması önemlidir. Ben kâğıt ve kalemden vazgeçemeyenlerdenim. Hatta çevreye katkı olsun diye özel defterler de tutmam. Atık kâğıtların arkalarına yazarak üretirim. Sonrasında elektronik ortamda kayıt altına alıyoruz ne de olsa.
Zengin bir hayal gücü, yazmak için materyaller de hazır olduktan sonra sıra gelir hikâyeyi tasarlamaya. Kitap da bu yönde akıyor zaten. Planlı yapılan hangi iş başarısız olur ki? Tasarı kısmını alt başlıklarla destekleyerek anlatıyor kitap çocuklara. “Görülmemiş girişler, görkemli gelişmeler ve süper sonlar”, “Karakterler”, “Kim ne diyor?”, “Yazdığın hikâyenin türü ne?”, “Yer ve Zaman”, “Hikâye dağları” bu alt başlıklar. Ve dilbilgisi. Yazmak isteyen kişinin diline de hâkim olması önemli. Yazar bunun bilincinde olarak “Kelimeler” başlığı ile tümcenin öğelerini de anlatmış çocuklara. Sonrasında da sormuş. Düzgün paragraflar, uygun noktalama işaretleri, doğru kurulmuş cümleler gerçekten önemli midir, diye. Yanıtını da “elbette öyle” diye vererek bu konuda gerekli açıklamaları yapmış. Yazıya ve yazmaya dair daha birçok ipucu da kitapta yer alıyor. Ve çocukların işine yarayacaktır bütün bunlar. Kitabın sonunda “başarılı yazarların alışkanlıkları” başlığı altında çocukların severek okudukları, öykündükleri yazarların isimleri ve yazma alışkanlıkları da verilmiş. Yazarların yerli olması tabi ki yazarın seçimi olamaz. O zaman bu konuda editör Ayşegül Utku Günaydın’ı da kutlamak gerekir. Sayfalar arasında çocukların alıştırma yapmaları için gerekli düzenlemeler yapılmış, boşluklar bırakılmış. Bu da yararlı bir düzenleme olmuş diye düşünüyorum.
Hikâye yazmak isteyen ama nereden başlayacağını bilemeyen çocuklar bu kitaptan mutlaka yararlanacaktır. Fakat bu işle ilgisi olmayan çocuğu da teşvik edemeyecektir kitap. Bunu da şunun için söylüyorum ki “şu kitabı alalım belki yazmaya heves eder” diye düşünen ebeveynler sonrasında hayal kırıklığı yaşamasın. “Benim Hikâyem” çocuklara göre düzenlenmiş, yazı ve yazma üzerine teknik bir kitap.
Yazmak için okumanın gerekli olduğu hem de çok okumanın gerekli olduğu çocuklara anlatılmalı, öğretilmeli, benimsetilmeli. Bir de yaşamın çok çetrefilli olduğu, sürprizlerle dolu olduğu ve ne kadar istense de kendi yazdığı hikâyeyi yaşayamayacakları mutlaka anlatılmalı. Şimdiden bilsinler ki hayal kırıklıkları can kırıklarına dönmesin. Ama yine de mutlu olmayı bilsinler!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (26 Ekim 2015)