Levent Cantek‘in senaryosunu yazdığı, Berat Pekmezci‘nin çizimleriyle hayat verdiği ve merakla beklenen Bir Ankara üçlemesinin sonuncusu Uzak Şehir geçtiğimiz hafta okuyucularla buluştu. Ankara üçlemesinin İlki Dumankara-Hayat Bir Yangın ile 2013 yılında tanışmıştık. Dumankara, senaryosunu Levent Cantek’in yazdığı ve her biri farklı çizer tarafından çizilen 21 öyküden oluşuyordu. Grafik romanın ağırlıklı olarak çeviri olarak kendine yer bulabildiği bir ortamda Levent Cantek, Dumankara’da çok değerli bir işe imza atarak, edebi tonu ağır basan, etkileyici hikâyeleri olan bir iş ortaya çıkarmıştı. Dumankara’nın içersisinde 1916 yılında çıkan büyük Ankara yangını gibi tarihi olaylarda vardı, Ankara’nın meşhur kabadayıları da, eski Ankara da vardı. Kısacası Cantek, okuyucuyu geçmişten, günümüze bir Ankara yolculuğuna çıkarıyordu.
Dumankara-Hayat Bir Yangından sonra 2014 yılında Emanet Şehir raflara düşmüştü. Levent Cantek’e bu sefer Dumankara’dan tanıdığımız Berat Pekmezci eşlik ediyordu. Emanet Şehir, II.Dünya Savaşı sonrası Ankara’nın ekonomik ve kültürel olarak uğradığı güç kaybını, sertleşen politik iklimi, palavracı, pozcu vasat bir yazar olan Şekip üzerinden anlatıyor, Nurullah Ataç gibi dönemin önemli yazarı da hikayenin içerisinde yer alıyordu ve ilginç bir tarihsellik oluşturuyordu. Emanet Şehir’de Berat Pekmezci’nin her biri titizlikle ve derinlikle çizilmiş kareleriyle tarihi Ankara vücut bulmuştu. Pekmezci’nin maharetli çizimleri Levent Cantek’in incelikli senaryosu ile birleşince de ortaya edebi derinliği olan bir hikâye ortaya çıkmıştı.
Bir Ankara üçlemesinin sonuncusu Uzak Şehir ise Emanet Şehir’de olduğu gibi Levent Cantek’in senaryosunu yazdığı, Berat Pekmezci’nin çizdiği bir hikâye. Uzak Şehir, günümüzde geçen ve olay mahalli olarak yine Ankara olduğu bir suç öyküsü olarak özetlenebilir kısaca.
Yeni Türkiye yeni Ankara
Levent Cantek, Emanet Şehir’de İnönü dönemi Türkiye’sinin sertleşen politik atmosferinin etrafında yoksul, memur maaşıyla geçinmeye çalışan, yazarlık hayalleri kuran ve hayata tutunmaya çalışan bir yazar adayını anlatmıştı. Cantek, Uzak Şehir’de ise bu sefer yazarlardan ve entelektüel dünyadan bizi biraz uzaklaştırıp, Ankara’nın yeraltı dünyasına davet ediyor. Yoksullar, kaybedenler üçlemenin diğer ikisinde olduğu gibi Uzak Şehir’de de hikâyenin ana damarını oluşturuyor. Uzak Şehir, Ankara’nın kenar semtlerinin birisinde, hırsızların, etraflarını saran yoksulluktan kurtulmaya çalışanların, kentsel dönüşümün bütün acımasızlığıyla etkisini hissettirdiği, “bir başka yaşam” temalı çirkin çok katlı gökdelenlerin ürkütücü gölgesinin ardında hayata tutunmaya çalışanların kısacası bahtı karaların hikâyelerini anlatıyor. Uzak Şehir’de öne çıkan mevzuların başında ise kentsel dönüşümün yıkıcılığı ve yeni siyasi dengelerin oluşturduğu gerilimler oluyor. Başta Ulus olmak üzere
Ankara’nın eski semtleri uzunca bir zamandır kentsel dönüşüm kapsamına alındı ve oralarda ikame eden pavyonlar, barlar, gecekondular başka yere gitmek durumunda kaldılar. Bu zorunlu göçün izleri ve yıkıcılığı Uzak Şehir’de tüm hakikiliğiyle karşımıza çıkıyor. Yine Türkiye’nin değişen siyasetinin değişen dengeleri de, çıkar çatışmaları da, siyasi kumpasları da hikâyenin içersinde yer almış, bu anlamda hikâyenin alt metninde günümüzde yaşanan siyasi çekişmelere de ufak göndermelerin olduğunu söyleyebiliriz. Bu yeni siyasetin, yurt dışında eğitim görmüş, yabancı dil bilen, piyasanın acımasız diliyle konuşan yeni yetme figürleri de hikâyenin içerisinde yer alıyor.
Kitapta üç ana kahramanız var. İlk olarak Volkan’ın hikâyesini dinliyoruz. Volkan, hırsızlık yapan, “yoksulluk kader olamaz” diyip bu durumdan kendisini sıyırmaya çalışan, hayata mağlup başlayanlardan, bir nevi erken kaybeden 20’li yaşlarda bir genç. Volkan, ne yaparsın bu yoksulluktan, kötü yaşam koşullarından kurtulamayacağını biliyor, kendisine bir çıkış yolu arıyor. Aradığı yollar ise onu hep karanlığa götürüyor. Kendisi karanlıkta giderek kaybolurken kulağına hep babasının ona söylediği “eşit olacağız, insandan yana olacağız” sözü bir hayalet gibi takip ediyor, babası rüyalarında üzgün ve hayal kırıklığı içerisinde karşısına çıkıyor. Bu durum Volkan’ın vicdanını çok huzursuz etse de “her şey sermaye için sevgilim” diyenlerin olduğu bir dünyada, babasının bu sözleri ona inandırıcı gelmiyor, kendi bildiğini, iyi bildiğini sandığı yoldan kaybetmeye doğru koşuyor hikâye boyunca. Kazanamayacağı bir muharebede, cephenin en önünde savaşmaya çalışıyor.
Volkan’ı bu kirli işlere sokan Cavit ise Uzak Şehir’in öne çıkan bir başka karakterlerinden. Cavit, sıfırdan başladığı bu kirli dünyada, kendisine kurnazlığı ve iş bitiriciliği sayesinde iyi bir yer edinmiş. Lakin siyasette dengeler, figürler değişince oyunun kuralları da değişiyor, oyundan alınan ilk oyuncu kendisi oluyor. Büyük laflar ediyor, her şeye hâkimim sanıyor lakin iyi bildiği, avucunda tuttuğu sandığı dünyada en büyük mağlubiyeti kendisi tadıyor. Uzak Şehir, erkeklerin ağırlıkta olduğu, sözün, raconun da bu istikamette cereyan ettiği bir hikâye.
Lakin hikâyenin içerisinde önemli bir yerde duran bir kadın karakterle; Lili ile de tanışıyoruz. Lili, Uzak Şehir’de olayları, durumları, dengeleri en iyi gözlemleyen, oyunu kurallarına göre oynayan bir karakter. Erkekler dünyasında hayatta kalmaya çalışıyor. Lakin emanet şehirde, hayatlar da emanet oluyor, bu durumunda en çok Lili farkında oluyor. Levent Cantek, Uzak Şehir’de hikâyesini bu üç karakterin etrafında döngüsel bir kurguyla anlatıyor. Her karakter olayları kendi bakış açılarıyla anlatıyor. Bu farklı bakış açısı sayesinde hikayenin derinlik ve tempo kazandığını söyleyebiliriz.
Karanlık bir Ankara hikâyesi
Uzak Şehir, bizim son dönem Türkiye edebiyatında görmeye alışkın olduğumuz Ankara anlatılarının dışında kalıyor. Levent Cantek, okuyuculara Ankara’nın bugüne kadar pek az anlatılmış bir tarafını, yer altı dünyasını, herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, solcu damarı da olan, lakin girmeye çekinilen mahalleri, etrafında toplu konutların yükseldiği, gecekonduları, yolları çamurlu, yıkık dökük evlerde hayatlarını sürdürmeye çalışanların yoksulluk hallerini sahici bir dille anlatıyor.
Berat Pekmezci de derinlikli ve titiz çalışmasıyla Ankara’nın bu karanlık dünyasını başarıyla resmetmiş. Özellikle Volkan ve Cavit’in yaşadığı mahalledeki duvarlarda gözüken sol afişler, mahallenin evlerinin yıkık döküklüğü gibi ince detaylardan, hikayenin gerilimin arttığı mekanlar olan otel lobileri ve gece kulüplerindeki karanlık atmosferlere varana kadar Berat Pekmezci’nin ustalıklı bir iş çıkardığını söyleyebiliriz.
Levent Cantek, editörlük ve yazarlık haricinde çok uzun yıllardır çizgi roman üzerine yazmakta ve akademik araştırmalar yapmakta. Birçok röportajında belirttiği gibi çizgi romana itibar kazandırmak, geniş kitlelere ulaştırmak için olağanüstü bir emek harcıyor. Ankara üçlemesine gösterilen ilgi de bu çabanın bir sonucu olsa gerek. Grafik romana son yıllarda giderek artan bir ilgi olduğu bir gerçek, lakin çeviri düzeyinden ileri gitmeyen bu ilgi, bu üçlemeyle birlikte kendi hikâyelerini anlatmak, çizmek isteyenler için ilham olacaktır, cesaret verecektir.
“Uzak Şehir”le ilgili olarak yazarla yapılmış bir röportaj için>>>
“Uzak Şehir”den birkaç sayfa için>>>
Can Öktemer – edebiyathaber.net (12 Kasım 2015)