İlk kitabı Solgun Orospu Kırmızısı‘nı okuduğumda ilk aklıma gelen, “Bir gün ben de böyle öyküler yazabilir miyim?” sorusu olmuştu. Cesur, samimi, içimizden ve anlatılmayanı anlatan öykülerdi. Sonrasında Direniş Öyküleri, Kadınların Ruh Acıları, Yüzyıllık Perde ve Ankara Öyküleri, Yola Çıkan Öyküler; Kars seçkilerinde öykü ve yazılarını okuduk Ayşe Akaltun’un.
Yazarların erkekliğe dair cümlelerini toparlayarak oluşturduğu “Erkekler” isimli başarılı seçkiden sonra “Hüzünlü Kadınları Seviniz” geldi.
Kitap, kapağı ve adıyla sonuna kadar uyum içinde.
Hüznünü bir mücevher gibi taşıyan kadınlara, anneme… cümlesiyle başlıyor.
Çiğdem Sezer’in dizeleriyle devam ediyor,
“Burası dünya, tekin bir yer değildir
Çekip gitmekle gitmemek arası”
…
Kapak ve giriş bize öykülerin neler anlatacağı konusunda göz kırpıyor, vaatlerde bulunuyor. Okuduğumuzda anlıyoruz ki, vaat ettiğinden çok daha fazlasını anlatıyor.
Kitabı bitirdiğinizde size kalan, türlü düşünceler arasında uçuşan minik bir kelebek oluyor.
Hareketlerinde kelebekler kadar özgür, ruhen kelebekler kadar narin, sevdiğinde kelebekler kadar rengârenk, kırıldığında kelebekler kadar dirençsiz, bitirmesi gerektiği vakit “kelebek ömrü” gibi noktayı koyuveren kadınları anlatan, kelebekler kadar hüzünle uçuşan öyküler bunlar.
Akaltun’un kahramanları seviyor, düşünüyor, aşkını yaşıyor, bitmemesi için çareler arıyor. Bittiğindeyse hüznünü kimselere yedirmeden yanına alıp gitmesini de, kendi yoluna devam etmesini de biliyor.
Çaresizlikler içinde yeni çareler, çıkışsız gibi görünen yollarda yeni ışıklar buluyor. Siz hüznün en derinlerinde gezinirken o hüznünü kanatlarına alıp geride minik kelebek tozları bırakarak minicik bir ışık huzmesinden çıkıveriyor yenidünyalara, başka mevsimlere.
Duygularımızdan soyunduktan sonra neye yarar üstümüze geçirdiğimiz kıyafetler…
Küçükken çocuk saflığıyla ay küreyi bile kendine âşık zanneden kız çocuklarının, büyüdüklerinde katlanılmaz dünya karşısında sığındıkları limanlarda aldıkları darbelerle yaralanan bedenlerini ve ruhlarını yine kendi içsesleriyle tedavi etmeye çalışıyor Akaltun’un kadınları. Bu kadınlar kendilerini içseslere gömen, içindeki sesin şiddetiyle kalbini parçalayan ama yine de çocukluğuyla arasındaki bağı koparmayan kadınlar.
Kan görünce bayılan kadınları anlamam ben. Çocukluktan başlayarak kanarız oysa biz, kadınlığımız, anneliğimiz, insanlığımız kanar hep. Benim çocukluğumda kanardı biliyor musun?
Kitapta kahramanı erkek olan öyküler de olmasına rağmen, ben Hüzünlü Kadınları Seviniz’i tamamı kadın öyküleri olan bir kitap olarak okudum. Çünkü erkekleri anlatan öykülerin gerisinde bile hep acı çeken, sorgulayan ama güçlü kadınlar olduğunu gördüm.
Cesurca yazmış. Birçok kadın yazarın aksine kelimelerini sakınmadan kadına ve kadınlığa özgü gizleri ve eril dil kullanmadan eril şiddeti anlatmayı başarmış.
Hayattaki iktidarını cinsellikteki başarısına bağlayan erkeklerin, kendi iç dünyalarındaki yenilgilerini, kadınlara uyguladıkları kaba kuvvet ve hatta kadına tecavüzle tatmin etmelerini ve buna maruz kalan kadınların yaşadığı acıya, çaresizliğe tercüman olmayı başarmış.
Acı bacaklarımın arasından mideme, midemden ciğerlerime doğru yayılıp nefesimi kesiyor. Nefes almadıkça, şakaklarımda zonklayıp bir kine dönüşüyor geçen zaman. Ağır çekim bir video gibi saniyelerin geçişini hissediyorum.
Anneleri anlatmış. Dört duvar arasına sıkışmış, bir türlü görünür olmayı başaramamış annelerimizi.
Sanırım hepimiz unutmuştuk annemi. Bizim içini gözünü kırpmadan vazgeçmişti güzelliğinden, kadınlığından, kendinden. Gözümüzün önünde bir saksı çiçeği gibi solmuş, kurumuştu.
Hüznü kadına yakıştıran öyküler bunlar. Kadınlığın tüm hallerini ustaca işleyen öyküler. Kukla olmak istemeyen kadınlar, beyaz kuğuların içindeki siyah kuğu olduğunun farkında olan kadınlar. Gerektiğinde kendine dolanan, kendiyle hesaplaşan, kendini gözetleyip, kendine çelme takan, düşmesini de kalkmasını da bilen, iplerini kendi tutan, kesmesi gerektiğinde kendi ipini kesen…
Düşüncelerin ipleri yok biliyor musun?
Soran, sorgulayan, terk edilen, terk eden, kayıplarla ve acılarla boğuşan ve yaşamın getirdiklerinin hüznünü cesurca taşıyıp, çözümleri yüreğindeki minik kelebeğin kanat çırpışlarından alan kadınların öykülerini okumaktan hoşlanırsanız bu kitap tam size göre.
Ayrıca hem kapak ressamı olan hem de öykü aralarındaki başarılı çizimleriyle kitapta yer alan Selma Akaltun’u da güzel kadınları için kutlamak istiyorum.
Bir mevsimin bir adamı sevmeye nasıl yetmeyeceğini ama bir adamın bir şehri nasıl sevdirebileceğini merak ediyorsanız Hüzünlü Kadınları Seviniz’i okumalısınız.
Ayşegül Kocabıçak – edebiyathaber.net (29 Aralık 2015)