Polisiye romanlara ilgi duymayanlara bile keyif vaat eden bir roman: Neruda Vakası. Romanın Şili’li yazarı Roberto Ampuero, bir polisiye roman içerisinde Neruda ve şiirlerini, Şili’nin Pinochet darbesi öncesini ve darbe sürecini, Şili ve Küba tarihinin çarpıcı kesitlerini, edebiyata ve şiire dair sorgulamaları ve devrimi harmanlayarak, zengin ve yoğun bir tat, sürükleyici bir hikaye sunuyor okura.
Roberto Ampuero’nun polisiye romanlarının değişmez kahramanı özel dedektif Cayetano Brulé Küba’lıdır ve dedeklifliğe Şili’de, tam da Pinoche darbesine çok yakın bir zamanda, Şili’nin Nobel ödüllü dünyaca ünlü şairi Pablo Neruda tarafından başlatılır.
Bilindiği gibi, Pinoche darbesi sırasında Neruda hastadır ve ölümü beklemektedir. Darbeden 12 gün sonra yaşama veda eder. Ölümüne dair sırlar bugün de tartışılmaktadır. Hastalığı nedeni ile mi, yoksa Pinoche tarafından mı öldürüldüğü hala bir sırdır. O dönemde yanından hiç ayrılmayan şoförü, Neruda’nın darbenin yapıldığı sırada acil olarak kaldırıldığı hastanede zehirlendiğini iddia etmektedir. Bugünkü Şili Hükümeti de Neruda’nın ölümünün ardında doğal olmayan nedenler olabileceğini kabul etmiştir. Kaldı ki, ömrünü halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine adamış bir şaire, ölüm döşeğinde halkına yapılmış kanlı bir darbeyi izlemekten daha büyük ve daha korkunç bir zarar olabilir miydi?
Ampuero romanını, hem Şili’nin hem de Neruda’nın bu zor günlerini temel alarak kurgular. Neruda, son günlerini yaşadığını anladığında, bu dünyadan göçüp gitmeden önce geçmişi ile hesaplaşmaya dayanılmaz bir ihtiyaç duyar. Ancak hem dünya çapındaki ünü, hem de ülkenin içinden geçtiği gergin süreç düşünüldüğünde, geçmişine dair ortaya çıkacak sırların başkalarına zarar vermemesi için, geçmişin izleri gizli biçimde ve sadece güvenebileceği bir sır ortağı aracılığıyla araştırılmalıdır. Ampuero’nun çiçeği burnunda dedektifi Cayetano bu sırada sahneye çıkar ve olaylar hızla akmaya başlar.
Cayetano, Neruda’nın geçmişinin peşinde, dünyanın bir ucundan diğer ucuna birçok ülkeye gider. Araştırmaları sırasında hem onun hem de biz okurların karşısına hangi isimler çıkmaz ki… Neruda’nın yakın dostu Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’den Neruda’ya pek de sempati duymayan Fidel Castro’ya, Belçika’lı polisiye yazarı Georges Simenon’dan Brecht’e ve daha nice ünlü yazar ve şaire, onlardan alıntılara, şiirlere dokunup geçen bu serüvende, Cayetano ile biz okurlar da aynı heyecan ve şaşkınlıkları birlikte yaşarız. Efsane fotoğrafçı Tina Modetti’nin ismi bile yer bulur bu hikayede. Cayetano’nın zaman zaman karşılaştığı tehlikelerin, yaklaşan kanlı darbenin gerginliğinin gölgesinde, Neruda ve Cayetano ile birlikte edebiyatı, şiiri, aşkı, politikayı ve devrimi sorgularız.
Kitap, Neruda’nın hayatına damgasına vuran beş kadının ismi altında bölümlendirilmiş. Her bölümde, Cayetano’nun dedektiflik hikayesine kısa bir es verilmek istenir gibi, o bölüme ismini vermiş olan kadına dair ve romanın kurgusuna uygun biçimde Neruda’nın bir metni yer alıyor. Hikaye boyunca da Neruda’nın şiirleri ara sıra göz kırpıyor.
Neruda Vakası, hem Neruda’yı, hem Cayetano’yu, hem de okuru oldukça düşündürücü bir sorgulamayla karşı karşıya getiriyor. Kitapta beni en çok etkileyen şeylerden biri bu oldu. Kendini sosyalizme ve Şili halkının iktidarına adamış, bu uğurda Salvador Allende gibi isimlerle ortak mücadelede yer almış büyük bir şairin, ülkesi bir yangın yerine dönüşürken bireysel geçmişinin hesaplaşmasını dert edinmesi ne kadar anlamlıdır? Öyle ki, bu hesaplaşmayı yazdığı bütün şiirlerle takas edebileceğini söyleyecek kadar önemsemektedir. Neruda Vakası, Neruda’nın aşkları kadar, devrimin silahlı mı silahsız mı yapılacağı üzerinde de durur. Cayetano, Neruda’nın sırlarının peşinde koşarken, romanın kurgusunda Şili’nin, Küba’nın, devrim uğruna yaşamını feda edenlere ait coğrafyaların tarihine de yer verilir. Peki iktidarın hırsları ya da devrim uğruna ölmek ve öldürmek ne kadar anlamlıdır? Bu soruların cevabını her okur kendisi verecektir, Cayetano da kendi cevapları ile ilerler bu serüvende.
Roberto Ampuero, romanını Neruda gibi bir şaire yer vererek güçlendirirken, roman kahramanlarının cümlelerini de şairin dizeleri ile yarıştırıyor bazen. Neruda’nın büyük aşklarından ve onun sayesinde kendini devrim mücadelesinin içinde bulan kadınlardan birini şöyle konuşturur Ampuero: “Tabii bir açıdan hepimiz aşklarımızdan doğuyoruz. Tatmin edici olanlar ya da olmayanlardan.”
Bir şair hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, hangi aşkları yaşamış olursa olsun, savaş ya da barış, devrim ya da diktatörlük, her ne koşulda yaşarsa yaşasın, ölüm döşeğinde bile olsa şairdir. Şair şairdir ve her daim şirini yazar, yaşamı şiirin kendisidir zaten. Neruda Vakası’nın Nerudası, Pinoche’nin yüreğinde açtığı acılarla erirken de, Cayetano’yu geçmişinin peşinde koştururken de şiirini yazmaktadır. Cayetano bunu anladığı için darbenin onu ölümle yüz yüze getirdiği anlarda bile yaptığı işi bırakmaz, o şiirin bir parçası olmayı tercih eder. Neruda’nın ölümünün ardından, cunta yönetiminin engellemelerine ve sokağa çıkma yasağına rağmen cenazesine, elinde çiçekler ve Neruda kitapları ile binlerce kişinin katılması, şiirin galibiyetinin en güzel kanıtıdır…
Roberto Ampuero, bir polisiye romana şiir bulaşırsa ne olur sorusuna, çok güzel olur dedirtiyor Neruda Vakası ile…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (16 Mart 2016)