Jack Kerouac’ın “Paris’te Satori” adlı kısa romanı Zeynep Akkuş çevirisiyle Siren Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
“Gerçek bir Tanrı olmayı beceremediğim sürece ikinci derece rollerle yetinmek zorundayım.”
Jack Kerouac, 1965 yılında, ailesinin kökenlerini araştırma amacıyla Fransa’ya gitmiştir. Paris’te Satori adlı bu kısa roman, o seyahatin belgesidir.
Boston yakınlarında küçük bir kasabada, Fransız asıllı Quebec göçmenlerinin oğlu olarak doğmuştur Jack Kerouac. İlkokula başlayana değin ailesinin konuştuğu Fransız Kanadası’na özgü Fransızca diyalekti Joual, tek dilidir. Büyük Buhran sırasında çocuk, İkinci Dünya Savaşı esnasında donanmaya yazılıp dünyayı görmeye soyunan bir gençtir Kerouac. Paris’te Satori ise, yaşamının sonlarına doğru kaleme aldığı metinlerden biridir ve bir keşif hikayesi anlatır. Gelgelelim keşfedilen yeni bir coğrafya, yeni ufuklar ya da yeni bir yer değil, farklı bir şeydir.
Kerouac’ın yazını, otobiyografik ve doğrudandır. Sayfalara akan sadece kelimeler değil, yaşamın kendisidir. Dram hayatın içinde gizlidir; kararan gökyüzünde, yağan yağmurda, yeşeren çimlerde… Patlayan bir yıldız, kabaran bir deniz, kendi deyişiyle ise masaya güm diye inen bir yumruk gibi yazar Kerouac ve kızgın, parlak, dağlayıcı ışığını metne düşürür. Başıbozuk caz melodilerinin tınılarını andıran coşku dolu dili, tırısa kalkıp dörtnala giden atlarla yarışan temposu ile yaşanan ve yaşanmış her şeyi kucaklamaya, kapsamaya çalışır. Spontan düzyazı adını verdiği teknikle açtığı bu damar, anlatılan hakikati dil vasıtasıyla resmedilen bir manzaraya, o manzarayı da ânın sonsuz uçuculuğunda dağılmaya mahkum bir toz bulutuna çevirir – Avuca konan bir kelebektir karşımızdaki olsa olsa, havalandığında geride kanatlarından dökülen rengarenk tozu kalır. Kerouac, asla yakalayamayacağını bilse de hem o kelebeğin peşine düşmenin hem de avuçlarındaki tozları sayfalara saçmanın peşindedir. Yazıyı yaşama sadık biçimde kurgulamak, bu metinde öne çıkan temel kaygılardan biridir.
Paris’te Satori, çağdaş Amerikan edebiyatının en meşhur gezgininden farklı bir yol anlatısı… Şaşırtmacalı bir kitap aslında, çünkü sondan başlayıp başa dönüyor ve anlatıcı, yaşama sadık bir biçimde naklettiği bu metinde yanıtların değil soruların peşine düşüyor. Bu koca dünyada yollar nereye varırsa varsın, insanlarla yaşamlar nihayetinde birbirine benziyor. Florida’dan Paris’e, Paris’ten Brest’e ve geriye; barlar, oteller, kiliseler, meydanlar, sokaklar, kalabalıklar.
Peki insan, kim olduğunu, atalarının hayatına bakarak mı öğrenir?
Jack Kerouac
12 Mart 1922’de, Boston yakınlarındaki Lowell’da Kanada göçmeni bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Quebec’e özgü bir Fransızca varyasyonu olan Joual’in konuşulduğu bir aile ortamında büyüdüğünden İngilizcesinin ortaokul yıllarına değin yeterli olmadığı söylenir. Kerouac, bugün, Amerikan edebiyatının en özgün ve önemli isimlerinden biridir. Katolik olarak yetişen Kerouac, sonradan ilgi duyduğu Budizm ve diğer Doğu dinlerinin üzerindeki tesirini, savaş sonrası Amerika’nın kazanmaya odaklı kültürel iklimine kendine has bir yaşam coşkusuyla meydan okuyan metinlerine birebir yansıtmıştır.
Futbol bursuyla Columbia Üniversitesi’ne giren Kerouac, geçirdiği sakatlık yüzünden okulu ve futbolu bırakmış, birkaç ay ticari gemilerde çalışıp kısa süreliğine Amerikan Donanma Kuvvetleri’nde hizmet vermiş, ancak askeri disipline uyum sağlayamadığı ve ‘şizoid’ bir karakter sergilediği gerekçesiyle ordudan ihraç edilmiştir. New York yılları ve sonrasında William S. Burroughs, Allen Ginsberg, Neal Cassady, Gregory Corso, John Clellon Holmes ve daha niceleri ile yoldaşlığı, bir sanat ve edebiyat akımından öte bir yaşam biçimi ortaya koyan Beat akımının temellerini atmıştır. İlk romanı olan Deniz Benim Kardeşim 1942’de yazılmış, ancak 2011’e değin basılmamıştır. Sağlığında yayımlanan ilk romanı The Town and the City’dir. 1951’de tamamladığı Yolda, Amerikan ahlakına aykırı olduğu gerekçesiyle uzun yıllar yayıncı bulamamış ve ancak 1957’de, kısaltılmak suretiyle yayımlanmıştır. Bu kitabın yarattığı devasa etki ile Jack Kerouac, Amerikan kültürüne ve edebiyatına damgasını vurmuştur. Kerouac, spontan düzyazı adını verdiği ve caz ile bebop tınılarından esinlendiği duygusu yaratan doludizgin anlatımla pek çok metne imza atmıştır. Paris’te Satori, yazarın olgunluk çağına ait eserlerinden biridir; Kerouac, burada ailesinin kökenlerini araştırmak üzere çıktığı Fransa seyahatini nakleder. Bir yol anlatısıdır ve burada nihai amaç yahut varış noktası değil, yaşama sadık biçimde aktarılacak deneyim öne çıkmaktadır.
Jack Kerouac, 1969 yılında, 47 yaşındayken geçirdiği siroz kaynaklı iç kanama sonucunda hayatını kaybetmiştir.
edebiyathaber.net (31 Mart 2016)