Görsel bir sanat olan sinema da her sanat türü gibi “okunmaya” muhtaçtır. Gözlerimizin önünde akan saniyedeki 24 karede neler olup bittiği, arka planda anlatılmak istenenler, yönetmenlerin dertleri… Çoğu zaman sadece izlemekle anlaşılacak cinsten değil. Memleketin yazın literatürünün en az gelişmiş alanlarından biri, sinemanın okunmasına aracılık eden sinema kitapları literatürüdür. Bir elin parmakları kadar az yayınevi, çoğu 2. baskıyı yapmayan kitaplarla sinema sanatının arka planını, derinliğini, sosyolojik ve politik yapısını gözler önüne sermeye çalışıyor. Bu kıymetli çabanın uğraşını veren yayınevlerinden biri de Ayrıntı Yayınları. Yayınevi yedinci sinema kitabını yayınladı. Daha önce Sinematografi Üzerine Düşünceler, Kara Perde, Film Eleştirisi, Sinema Teorisine Giriş, Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema ve benim başucu kitabım Politik Kamera Ayrıntı Yayınları’nın sinema literatürünün zihin açıcı çalışmaları.
Popüler Sinema’nın Mitolojisi, yayınevinin sinema kitapları zincirinin son halkası. Bu son halkanın eklenmesi süreciyse oldukça hüzünlü bir vedanın meyvesi. Kitabın iki yazarından biri olan Veysel Atayman, kitabın yayınlanmasından çok kısa bir süre önce hayata gözlerini yumdu. Ardında kimi zaman “yazar” kimi zaman “çevirmen” kimi zaman da “yayına hazırlayan” sıfatlarının olduğu devasa bir külliyat bıraktı. Bu hacimli kitap, onun baskıdan çıkmış halini göremediği son çalışması. Popüler Sinema’nın Mitolojisi kitabının ömrünün uzun olmasını dilediğim öteki yazarı Tuncer Çetinkaya ise coğrafyamızda sayıları giderek azalan basılı mecrayı devam ettirmek için mücadele verenlerimizden. Antalya merkezli çıkardığı Modern Zamanlar Sinema Dergisi, ruhu ve söyleyecek yeni sözü olan az sayıdaki mecramızdan biri.
Kitap, dört temel sinema türünün derinlikli bir analizinden oluşuyor. Bunlar; komedi, western, melodram ve korku türleri. Yazarlar, 492 sayfalık bu hacimli çalışmada türleri oluşturan sosyolojik ve politik atmosferleri, bu türlerin en önemli sinemacılarını ve tabi ki bu türün en iyi filmlerini incelemişler. Kitap çoğunlukla sinema endüstrisinin merkez istasyonu olan Amerikan yapımları üzerinde durmuş. Bunu yaparken Amerika’nın görsel gücüne angaje olmuş yazarların manipülatif bakışlarından sıyrılarak Hollywood’un son derece muhafazakâr ve farklılıkları yok sayan politik atmosferinin eleştirisini dile getirmeyi es geçmemişler.
Kitabın ilk bölümünde komedi türü incelenmiş. Bu bölümde komedinin ortaya çıkma macerası, sinemanın ilk ürünlerinin komediyle vücut bulması ve gülme nedenlerimiz masaya yatırılmış. Bu türün öncüleriyle başlayıp Charlie Chaplin’in sinema yaklaşımı ortaya konmuş, Woody Allen’in komedi anlayışının eleştirisi verilmiş. Kitapta Charlie Chaplin’in Amerika’da yaşanan cadı avı döneminde maruz kaldığı baskılar da ayrıntılı olarak sunulmuş. Çarpıcı bilgilerden biri totalitarizmin baş düşmanı, özgürlüklerin savunucusu George Orwell’ın Charlie Chaplin’i İngiliz devletine komünist olduğu iddiasıyla muhbirlemesi bilgisiydi. 2003’de ortaya çıkan bu gerçeklik, benim haberdar olduğum bir bilgi değildi. Yetimhanelerde her türlü yoksunluğun göbeğinde, tebessüm etmek için bile bir neden bulması çok zor halde büyümüş bir çocuğun dünya sinemasının en komik karakteri haline gelmesi ironinin en somut halini resmediyor. Onun çarpıcı hayatını, sinemayla kurduğu ilişkisini kuvvetlendirmek isteyen herkes okumalı.
Western türünün incelendiği bölüm, Amerika’nın kültürel kodlarını gün yüzüne çıkarmakla başlıyor. ABD’nin inşa sürecinin sinemaya yansıması olan western tarihi; farklı olanın yok edilmesinin adeta görsel haritası. Kitapta Amerika’ya göç etme sürecinin kültürel ve ekonomik temelleri, Amerika’daki iç savaş, mülk edinme dertleri ve “beyaz adam”ın yerlilerle olan ilişki-iletişimi derinlikli analizlerle ortaya konmuş. Bu bölümden zihin açıcı bir alıntı yapmalıyım: “Sorun yerlilerin varoluş tarzlarının beyazların mitolojisini tehlikeye atmasıdır. “Kızılderililerin” düşünceleri, dünyaya bakışları, dünyayı tasarlayış biçimleri, maddi talepleri, hatta başlangıçta hiç de ortaya çıkmayan, mevcut olmayan saldırganlıkları beyazlara korku veren, onları müthiş telaşlandıran etmenler değillerdir. Dert başkadır; (…) Tanrı Yehova’nın altı gün uğraşıp yarattığı, yedinci gün karşısına geçip “bak gör, çok iyi oldu” dediği bu dünyada hâlâ o Tanrı’dan haberi olmayan bu “ilkel kalabalık” dünya tablosunda tahammül edilemez bir çatlaktır. Yan yana gelinmesi imkânsız bir paganlar, kâfirler dünyasının kenarında ve içinde var olma mecburiyeti demektir. Yerlilerin bir ruhu var mı yok mu sorusuna ciddi ciddi cevap bulmaya çalışan meczupların sayısı az değildir elbette. İncil’in sözcüğü sözcüğüne çevirisine en ufak bir kuşku duymaksızın inanan beyaz Hıristiyan’ın dünyasında tehlikeli bir yarılmadır bu. Üstelik bir misyona da işaret etmektedir. “İsa bu köye de uğramamıştır”; böylelikle toprakları ele geçirme sürecine yerlileri imana getirme misyonunu da eklenmesi kaçınılmazdır”(s.152). Bu bölümde; westernin alt türleri, dönemleri, yönetmenleri, oyuncuları dönemsel politik yaklaşımlar es geçilmeden anlaşılır ve kapsamlı bir biçimde okuyucuya sunulmuş.
Melodramların anlatıldığı bölümde bu türü ortaya çıkaran koşullar, ilk örnekleri ve türün yükselişe geçtiği örnekler üstüne derinlikli analizler yapılmış. 100 sayfadan daha fazla olan melodram bölümü kelimenin gerçek anlamında kapsamlı analizlerden oluşuyor.
Korku türünün işlendiği son bölüm, kitabın en zengin bölümü. Zira korku kavramı birçok farklı disiplinden faydalanılarak okuyucunun önüne seriliyor. Edebiyatla ilk etkileyici örneklerini veren bu insanın en derin, en karanlık yanlarına seslenme sanatı; dayanakları, kapsamı, köşe taşlarıyla ortaya konmuş. Özellikle son yıllarda ülkemizde de oldukça fazla izleyicisi oluşan korku sinemasının, temel dayanağı olan bilinmezlik miti, akıcı bir dille su yüzüne çıkarılmaya çalışılmış. Vampirler, canavarlar, hayaller ve hayaletler bu bölümde okuyucu bekliyor.
Sinema, hiçbir zaman sadece sinema olmadı. Toplumsal dönüşümler, politik önermeler, derin ekonomik yapılar analiz edilmeden sinemanın hinterlandını, görselliğin etkilerini anlamak mümkün değil. Son yıllarda çeperini giderek arttıran neden-sonuç bağlamından koparılmış yüzeysel analiz yaklaşımına panzehir olacak cinsten bir çalışma olan Popüler Sinema’nın Mitolojisi, “bir solukta” değil, notlar alınarak okunacak bir başvuru kaynağı.
Rıza Oylum – edebiyathaber.net (29 Nisan 2016)