Murat Darılmaz’ın ilk öykü kitabı Yola Düşen Gölge, 2010’da Kanguru Yayınları arasından çıkmıştı. Darılmaz, kendini çok okuyan ve az yazan biri olarak tanımlıyor. Belli ki bu yüzden, uzun aradan sonra ikinci kitabı Akşam Olur Karanlığa Kalırsın, geçtiğimiz günlerde Meda Kitap etiketiyle yayımlandı.
Kitapta yer alan on altı öykü, 12 Eylül’den mülteci sorununa, töre cinayetlerinden bürokrasinin açmazlarına kadar çeşitli konularda yazılmış.
İlk öykü Şarampol, mültecileri botlarla hareket edecekleri kıyıya taşıyan bir kamyonun kaza yapması sonucunda şoförün kaçışını anlatıyor. Yaralı haliyle, biraz da bilinçsizce, büyük bir korkuyla olay mahallinden uzaklaşmaya çalışan şoförün trajik hali, aslında hepimizin yaptığı şeye, dünyanın bu derinleşen sorunu karşısında susmayı ve belki de böylece kaçmayı tercih edişimize acı alay içeren bir gönderme niteliğinde.
Bu Dava Başka Dava, bir kasabadaki doktorun aydın kişi olarak yerleşik feodal ilişkilere tek başına direnişinin öyküsü. Terzi, yatılı okula gönderilmek üzere olan bir gencin gözünden anlatılan ama yaklaşan 12 Eylül’ün sancılarını da duyumsatan, atmosferi yoğun öykülerden biri. Lastikli Toka, tefeciye para kaptıran bir babanın hazin sonunu işleyen acıklı bir öykü. Talihsiz Liz ise yine göçmen sorununa odaklanıyor.
Kimi öykülerde anlatıcının yorum yaptığına, anlatı dilinin tarafsızlığını kaybettiğine tanık oluyoruz. Anlatıcının diliyle yazarın görüşünün aktarılmasına sebep olan bazı cümleler, öyküleri yer yer öğreticiliğin sınırlarına dek götürmüş görünüyor. Örneğin Bu Dava Başka Dava adlı öyküde, ben anlatıcı doktorun, “Böyle bir boku yiyorsunuz hiç değilse gömseydiniz. Dışarıda bir sürü insan müsveddesi beni bekliyordu,” diye söylendiğine tanık oluyoruz. Oysa okurun asıl beklentisi durumun hissettirilmesidir, yani söylenmeden anlatılması.
Havuz Problemi, konusuyla kitabın en iyi öykülerinden biri. Murat Darılmaz, Esme Aras’la yaptığı söyleşide edebiyatımızda bürokratik çarkın eleştirisini işleyen az sayıda ürün olduğunu söylemiş. Bu öykü, yetersiz bulduğu söz konusu alanda verilmiş iyi bir örnek. Gerçekten de Murat Darılmaz’ın öykü konularını birbirinden çok farklı alanlardan bulup çıkarmakta başarılı olduğunu söylemek gerek.
Morfin, Bulgakov’un Genç Bir Köy Hekimi kitabındaki aynı adlı öyküyü çağrıştırması bakımından ilginç. Kartlar Yeniden Dağıtılsın, yersiz yurtsuz ve kaçak olmanın öyküsü. O adlı öykü, karısından ayrıldıktan, daha doğrusu karısı tarafından terk edildikten sonra okul çağına gelmiş çocuğunun kendisinden olmadığını düşünmeye başlayan, yani eski karısının kendisini aldattığını öğrendikten sonra çocuğundan şüphe duymaya başlayan bir babanın öyküsü. Burada belirtmek gerekir; Yirmi Beş Metrekare Mavilik, Kasiyer Günlüğü ve O öyküleri, eril dilin öne çıktığı anlatılar. Meselenin sadece kadının maruz kaldığı şiddetin, süregiden durumun gösterilmesi olduğunu sanmıyorum; bence söz konusu şiddetin ortadan kaldırılabileceğine duyulan inanç ve kadının özgürlüğüne vurgu, en önce dilde başlar ve öykülerde gösterilebilir.
Derdalan üzerinde daha uzun durmak gerekiyor. Bu ilginç öykü için, dil ve anlatım açısından kitaptaki en iyi öykü denilebilir. Küçük bir şehirde, belki bir kıyı şehrinde, üç genç arkadaş, hem taşra sıkıntısı yaşamakta hem de aşkı tatmaktadırlar. Bu öyküyü özel yapan, söz konusu üç karakterin yanında öyküye bir gölge gibi sızan “dayı” karakterinin varlığı. Politik geçmişinin yüküyle eve kapanan dayı, üç arkadaşın düşüncelerinde ve sohbetlerinde boy gösterir. Odasından çıkmayan ve yemek yemeyen dayıyı, yaşadığı travma, bile isteye ölüme doğru gidişiyle bir yan karakter, ikincil önemde bir kişi olarak değil, öykünün esas kahramanı olarak biliriz. İşte bu dil ve anlatım, o boğuntuyu ve belirsizliği duyumsatma, öykünün gerçek başarısı olarak duruyor karşımızda.
Korku Baladı üç bölümden oluşuyor. Kitabın öyküleri için genel olarak kısacık öykülerden oluşmadıkları, aslında her birinin klasik öykülerden el alan kısa öyküler ve sanki daha uzun olacakmış da kısaltılmış gibi görünen öyküler olduğu söylenebilirken, Korku Baladı üçlemesi kısacık öykülerin yer yer absürt ve kapalı yapısına daha çok yaslanan metinlerden oluşuyor. Bu bakımdan diğer öyküler arasından ayrılıyorlar Korku Baladı öyküleri.
Akşam Olur Karanlığa Kalırsın’daki genel izleğin, kitabın adı ve kapağı gibi, kara, dramatik, hüzünlü olduğu söylenebilir. Yüzümüzü güldüren, umut veren öyküler değil bunlar. Yaşamda giderek kötüye giden olay ve durumlara yöneltilmiş bir bakışın, işte her şey böyle diyen öyküleri. Ne diyelim, hoş geldi sefa geldi.
Zeynep Sönmez – edebiyathaber.net (17 Haziran 2016)