Sinek kadar olamamak! | Mehmet Özçataloğlu

Mart 13, 2017

Sinek kadar olamamak! | Mehmet Özçataloğlu

mehmet-fotoÇocukların en çok kavram karmaşası yaşadığı konudur savaş. Onlarla konuşurken barış yanlısı olmalarını, kavga etmemeleri gerektiğini, şiddetten uzak durmalarını öğütleriz. Öğütleriz de böyle davranır mıyız? Çocuklar kafalarını kaldırıp etraflarına baktıklarında şiddete tanık oluyorlar. Gazetelerde, televizyonlarda sosyal medyada savaş haberlerini görüyorlar, okuyorlar. Doğal olarak bir kafa karışıklığı da yaşıyorlar bunun sonucunda.

“Hani Her Şey Oyundu” başlığı ile yürütülen bir projenin sonunda ortaya konan kitapta Vedat Yılmaz şunları yazmış: “Hangi hayvanları seviyorsun, diye sordum on yaşındaki oğluma. Hiç birini sevmiyorum, dedi. Neden, dedim. Durmadan birbirlerini öldürüyor, diye cevap verdi. Ama bu bir doğa kanunu, yaşamak için öldürmeleri gerekiyor, dedim. İnsanlar da yaşamak için mi öldürüyor birbirlerini, diye sordu. Cevap veremedim. Öldürmeden de yaşayabilir insan, değil mi, diye sordu. Yaşayabilir tabi, dedim. O zaman, insan kanunu mu olur, dedi. Evet, dedim.”

Bu denemeyi okuyan çocuk ya da bu denemedeki gibi bir konuşmayı gerçekleştiren çocuk, düşünecektir illa ki, öldürmeden de yaşayabilirse insan bütün bu savaşlar niye, diye.

Yetişkinler olarak biz örnek olamıyorsak eğer, sinekleri gösterelim onlara. Bugünlerde Can Çocuk etiketiyle raflarda yerini alan “Savaşı Bitiren Sinek”i okutalım. İzlanda Çocuk Edebiyatı Ödülü’ne de değer görülen kitap, insanlar, sinekler ve savaş hakkında bir cesaret ve dayanışma öyküsü. Bryndis Björgvinsdottir’in kaleme aldığı kitabı, edebiyatımızın başarılı öykücülerinden Mahir Ünsal Eriş dilimize kazandırmış. Adıyla dikkat çeken bir kitap “Savaşı Bitiren Sinek.” Daha ilk anda insanların başaramadığını karasinekler nasıl başarabilir ki diye sormadan edemiyor insan.

Sinek, Kolkex ve Hermann Şeker hayatlarından gayet memnun bir şekilde yaşayıp gidiyorlardı. Ta ki televizyon bağımlısı Kolkex’in reklamlarda gördüğü elektronik sinekliğe kadar. Çünkü o evde yaşayanlar bu elektronik sinekliklerden sipariş etmişlerdi. Sinek ise sinekler hakkında kitap yazmak istiyordu. İnsanlarla aynı evde yaşamalarına rağmen çoğu zaman fark edilmemelerine içerliyordu. İnsanların, sinekler hakkında bir şeyler okurlarsa onları daha iyi anlayabileceklerini düşünüyordu. Karasinekler başlarına gelen felakete karşı ne yapacaklarını düşünedururken Kolkex izlediği bir belgeselde Nepalli Keşişleri keşfetti. “Barış içinde yaşama sanatında uzmanlaşmanın anahtarının hayatta en basit olan yolu değil, en uygun yolu seçmekten geçtiğini söyleyen” keşişleri. Keşişlere ulaşmak öyle kolay değildi tabi. Uzak diyarlara yapılması gereken bir yolculuk vardı. Ve bu yolculuk sırasında konakladıkları ülkede savaşla ilk kez tanıştılar karasinekler. Bu saçmalığa son vermeyi de kafaya koydular tabi. Üstelik bir sineğin elinden ne gelir ki, demeden.

Hikâye akıp gidiyor, karasinekler türlü çeşitli serüvenler yaşıyor ve en sonunda hayal ettikleri barışı getiriyorlar. Hayal ettikleri o kitabı da yazıyorlar. Kitapta karasineklerle ilgili bilgilerin var olduğunu da öğreniyoruz ama şu satırlar da ayrıca çok değerli: “… Bu kitap umut ve inanç hakkında. Bir gün daha iyi ve daha adaletli bir dünyada, bizlerin ve sizlerin barış ve huzur içinde yaşayabileceğimize dair beslediğimiz umut ve inanç hakkında.”

“Oyuncak tüfek istedim/ Babam almadı bana/ Dedi ki; yavrum kan kusan/ Hiçbir şeyle oyalanma/ Defne dallarından taç yap/ Tak o ışıklı başına/ Yalancıktan bile olsa/ Öldürme hiç, dedi bana.” Abdulkadir Budak’ın bu şiirinde olduğu gibi barışı öğütleyip diğer yandan da yeryüzünün her köşesinden savaşlara tanık etmek, onlara o savaşı yaşatmak inançlarını zedeliyor sanırım. O halde biz susalım. Bırakalım kitaplar anlatsın barışı onlara.

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (13 Mart 2017)

Yorum yapın