Şöhret Doğruyol Sağbaş’ın, “Ütopyaya Yolculuk” adlı kitabına burada değinmiştim. Kitapta günümüz çocuklarının obezite sorununa müthiş bir şekilde değinmişti yazar. Ütopyaya yolculuk diyerek bizi çocukluğumuzun dünyasına götürmüştü. Şimdilerde ise “Distopyaya Yolculuk”la selamlıyor okurlarını Sağbaş. Kitap Epsilon etiketli.
İlk kitaptan anımsıyoruz Mavi’yi ve Kitap’ı. Orada, Mavi, bir kaza sonucu 18 saatlik bir yolculuğa çıkıyordu. Vardığı yer Ütopya’ydı. Bu kitapta ise olaylar tersine dönmüş ve Kitap, 18 saatliğine evren değiştirmiş. Bu süre zarfında Kitap, Mavi’ye ulaşmanın peşindedir ve geldiği yer ise bulunduğu yerden çok başkadır.
Kitap’ın paralel evren kâşifi olmak gibi bir hayali vardır. Bununla ilgili bir staj yapma zorunluluğu da… Ve staj için geldiği bu evrende garip insanlarla karşılaşır. Motosikletli bir çete onu bu evrende karşılayan ilk garipliktir. Bu çeteden kaçarken de Bağış isimli çocukla çarpışır ve Bağış’la ilk karşılaşması böyle gerçekleşir. Tıpkı filmlerdeki gibi. Aslında çocuğun adı Barış olacakmış ama annesinin r’leri söyleyememesinden dolayı nüfus müdürlüğündeki memur Bağış olarak anlamış ve adı böylece Bağış olmuş! Kitap’ın staj için ziyaret ettiği bu evrendeki gariplikler bununla sınırlı değil tabii. Toplu taşıma ile burada tanışıyor örneğin. Sonrasında katıldığı bir dersin magazin dersi olduğunu görüyor ve şaşkınlığı büyüyor. Böylesi tuhaf bir dersin öğretmeninin de tuhaf olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Uzaylı muamelesi gören Kitap, okul kantinindeki paketli yiyecekleri görünce de şaşırıyor. Ama bitmiyor çilesi… Asabi insanlar, süper indirimli mağazalar, üç boyutlu çıktı alınabilen yazıcılar, cep telefonları, insansız hava araçları vs. Tabi toprak, deniz, ağaç gibi doğal kaynaklardan da eser yok. Neredeyse tükenme noktasında. Şimdi bunları böyle doğrudan okuyunca ne de saçma, diyebilirsiniz. Bunların hepsini biz zaten günümüzde kullanıyoruz da diyebilirsiniz. Anlatılmak istenen de tam olarak bu aslında. Farkında olmadan dünyamızı dönüştürüp değiştirmişiz. Meğer distopyanın tam içinde yaşıyormuşuz.
Şöhret Doğruyol Sağbaş, günümüz dünyasının ne denli çarpık olduğunu, yanlış biçimlendiğini yine harika bir kurguyla anlatmış. Kitap’la birlikte okurlarını heyecanlı bir serüvene çıkarmış.
Yeniçağın bize dayattığı tüm yeniliklerin içinde, günden güne hızlanan bir yaşamın içinde boğulup gidiyoruz da farkında değiliz. Oysa ilk kitapta yaşanılabilir bir dünyanın nasıl olduğunu da görmüştük. O dünyanın içinden yaşayarak bugünlere geldiğimizin farkına varıyoruz bu kitapla. İlk kitapta anlatılan dünya günümüz çocukları için bir ütopya niteliği taşısa da bizim için güzel birer anıydı. Bu kitap ise çocuklar için normal bir yaşamı anlatıyorken bizim için bir distopya niteliği taşıyor. Yazarın iki kitabını bir arada okumak bugünün korkunçluğunun daha açık bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Doğuş Sarpkaya’nın distopya üzerine söylediği bir söz tamamlayıcı olacaktır: “ Distopyanın kehanetçi rolünden sıyrılıp gerçekçi bir türe dönüştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Yazıyı Serap Çakır’ın sözleriyle sonlandıralım bugün: “Ütopik bir dünyanın yanı sıra, distopik dünyalar da okuruna kendini, insanlığı ve yaşadığı anı sorgulatan eserler olarak algılanmalı ve galiba tüm bu grup eserler bizlere temelde aynı soruyu sormakla işe başlıyor. Mutlu olmak mı yoksa özgür olmak mı? Mutlu olup özgür olmak mümkün değil mi? Sizce mümkün mü?”
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (10 Nisan 2017)