Kız çocuklarına neredeyse doğumlarından itibaren prenses masalları anlatılır yeryüzünde. Prenslerin kurtardığı prenses masalları. Güzellikleri dillere destan, hayalleri süsleyen, sırma saçlı, ince belli, aşırı estetik prenseslerin masalları –çünkü prenses olmak bunu gerektirir-. Bugüne dek hiç şişman ve bakımsız, erkeğin korumasına muhtaç olmaksızın kendi ayakları üzerinde durabilen bir prensese rastlanmamışçasına, gerçek hayattaki güçlü; ne yapmak istediğini bilen ve buna kendi karar veren, nasıl yaşayacağına, giyineceğine ve gezeceğine dair kararları daima kendi alan, işine kimsenin burnunu sokmasına izin vermeyen kadın profilini yok sayarcasına Walt Disney ve Warner Bross gibi eğlence endüstrisinin küresel markalarının kullandığı toplumsal cinsiyetçi kalıpların içine sıkıştırılmış popüler kültür figürü karakterler kullanılarak anlatılan çıt kırıldım prenses masalları.
Birinin bu gidişata bir dur deyip prenses öyle değil böyle olur demesi gerekiyordu ki işte tam bu noktada karşımıza NotaBene Yayınları’ndan ‘Bizim AntiPrensesler’ serisi çıktı. Buradaki ˈbizimˈ kelimesi bizim coğrafyamıza işaret ediyor ve gerçekçiliğini de tam olarak buradan alıyor. Seride çocuklarımıza coğrafyamızda yaşamış gerçek kadınların, yüksek doz gerçeklik içeren büyüleyici hikâyeleri anlatılıyor. Bu seri sayesinde artık hayallerinin peşinden koşmayı bilen, nasıl yaşamak ve ne yapmak istediğine kendisi karar veren güçlü kadınlarla dolu bir geleceğin tohumları atılıyor.
Bu serinin ilk kitabının Türkan Saylan olması da haliyle hiç şaşırtıcı değil. Şimdi diyeceksiniz ki pozitif ayrımcılığı bu kadar küçük yaşta kızlarımızın beynine işlemek yerine prenses masallarından bütünüyle vaz mı geçsek acaba. Durun! Yapmayın! Yuvayı dişi kuşun yaptığını unutmayın. Önce kadınlarımız gelişecek, kendilerini özgürce ifade edebilecek kadar özgüvenleri yerinde olacak, kültürde, sanatta, bilimde, edebiyatta hatrı sayılır bir yer edinecekler ki adil, bilinçli, vicdanlı, kendini bilen, insan haklarını önemseyen, insana insan olduğu için değer veren yeni nesiller yetiştirebilsinler. Ancak sanmayın ki bu seri sadece kız çocukları için. Oğullarınıza da gönül rahatlığıyla okutarak onları küçük yaştan itibaren kadınlara değer veren bireyler olarak yetiştirebilirsiniz. Ve şunu hiç unutmayın; her çocuk hayal kurarak daha da güçlenir çünkü sahip olduğu gücü hayallerinden alır. İşte bu yüzdendir ki dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirebilmek için hayal gücü gelişmiş çocuklar yetiştirmeye özen göstermek durumundayız. Bu noktada her büyük başarının bir zamanlar hayal olduğunu hatırlatmakta da fayda var diye düşünüyorum.
İşte Türkan Saylan da öyle bir kadındı. Önce hayal kurdu ve sonra da hayallerinden aldığı güçle hepsini birer birer gerçekleştirdi. Hayatı boyunca kız çocuklarının eğitimine çok önem verdi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini de bu sebeple kurdu ve binlerce kız çocuğuna geleceklerini hayal edip hayallerini gerçeğe döndürmeleri için cesaret verdi. Bu, onu Türkan Saylan yapan etmenlerden yalnızca bir tanesiydi. Hayatının son on yedi senesini meme kanseriyle savaşarak geçiren bir kadının hayatı hakkında hiçbir şey bilmeseniz de sırf hastalığına rağmen taşıdığı yaşam enerjisi bile ona hayranlık duymanız için tek başına yeterli bir sebep. Bu yaşam enerjisi bedeninden dışarıya öyle bir sızıyordu ki onun hayatına bir şekilde değen herkesin hayatı değişiyordu.
Saylan, 1976’da Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfını kurarak cüzzamlılar, 1989 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni kurarak çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını hedeflediğimiz eğitim sistemimiz, 2000 yılında Kardelenler projesini başlatarak maddi güçlükler nedeniyle eğitim göremeyen kız çocukları için umut oldu. Aslında insan Türkan Saylan’ı anlatmaya başladığında o kadar çok şey yazmak istiyor ki yetersiz kaldıkları için kelimelere kızarken buluyor kendini. Onlarca, yüzlerce, binlerce anı, sayısız başarı ve uğranan haksızlıklarla ilgili söylenecekler öyle birkaç satırla özetlenemiyor. Tüm yazılanlar aslında filmin kısa bir fragmanı gibi duruyor.
Son tahlilde çocukluğundan başlayıp adım adım ilerleyerek ailesini, başarısız evliliklerini ve bu başarısızlıklara rağmen devam eden direten duruşunu temiz cümlelerle anlatan bu harika hikâye kitabıyla Türkan Saylan’a bir kez daha hayran olacaksınız. Dilerim ki gelecek nesillerin, Türkan Saylan’ı tanıyarak, onu ve yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışarak büyüyecek olması ihtimali bile umutla dolmaya yetiyor. O umut dolu güzel yarınların, karanlığın içinde ışıl ışıl parlayan güzel çocuklarımızın ellerinde yeşermesi dileğiyle…
Nihal Yormaz – edebiyathaber.net (21 Ağustos 2017)