Dost Kitabevi 40 yaşında. “Dost’un önünde buluşalım hadi!”

Ekim 23, 2017

Dost Kitabevi 40 yaşında. “Dost’un önünde buluşalım hadi!”

Hazırlayan: Can Öktemer

Ankara’nın en önemli kitapçılarından Dost Kitabevi bu yıl 40. yaşını kutluyor. Dost’un hikayesi  Erdal Akalın’ın [1] 1977 yılında Zafer Çarşısı’nda kitabevini açmasıyla başlıyor. Dost’un isminin hikayesi de oldukça ilginç. Erdal Akalın, kitabevinin ismine karar vermek için kitabevine gelen okurlara sorduklarını, on adet isim belirleyip içlerinden Dost’u seçtiklerini söylüyor.

Dost Kitabevi, Ankaralılar için oldukça önemli bir mekan. Sadece kitabevinin içerisinde saatlerce dolaşıp, kitaplara bakılan bir yer değil, önünde arkadaşınızı, sevgilinizi beklediğiniz de bir yer. Örneğin Kızılay’da birisiyle bulaşacaksınız, merkez olarak muhakkak Dost’un önünü seçerseniz. Dost, bu anlamda Ankaralılar için bir nevi dünyanın merkezidir. Dost bugün için oldukça önemli bir hafıza mekanı işlevi görmekte. 1977 yılından beri birçok kitapseverin hatıralarında, anılarında yer etmiş özel bir yer. Bununla beraber Ankara ve özellikle Kızılay’da baş döndürücü bir mekansal dönüşüm yaşanmakta. Kitapçılar giderek azalmakta, yerlerine birbirine benzeyen kahveci dükkanları açılmakta. Dost Kitabevi şimdilik bu badireleri savuşturmuş gözüküyor ama Tunalı’da bulunan Dost’un bir başka şubesinin kapanacağı söylentileri de ayyuka çıkmış durumda. Kitapçıların geleceğini tehdit eden sadece mekansal dönüşümler değil elbette. İnternetin giderek yaygınlaşmasıyla beraber kitap alışverişinin çevrimiçi yapıldığı da başka bir gerçek. Bu durum da elbette kitapçıların geleceğini tehdit etmekte. Tekrardan Dost’un hikayesine dönecek olursak; Dost, tam 40 yıldır inatla ve titizlikle Ankara’da kitapçılık yapmakta. Biz de Edebiyat Haber olarak Dost’un 40. yaşı sebebiyle bir dosya hazırlamaya karar verdik. Dost’un Ankara’ya kattıklarını, hafızalarda nasıl yer edindiğini, yolu bir şekilde Dost’un önüne düşmüş yazar ve akademisyenlere sorduk. Bu bağlamda kendilerine üç tane soru hazırladık:

1) Dost Kitabevi bu yıl 40. yılını kutluyor. Dost Kitabevi Ankara için çok önemli bir kolektif bellek mekanı işlevi görmekte. Bu bağlamda sizce Dost, Ankara’nın kültür, sanat hayatına nasıl bir katkı sunmuştur?

2) Dost Kitabevi Ankaralılar için önemli bir buluşma merkezi; örneğin Kızılay’da buluşulacaksa “Dost’un önünde buluşalım” denir. Siz bugüne kadar Dost’un önünde en çok kimi beklediniz ve Dost sizin kişisel hayatınızda ne ifade ediyor?

3) Bir süredir Ankara’da ve İstanbul’da kitapçılar kapanmakta, insanlar kitap alışverişlerini internetten yapmakta, kitapçılara gitmemekte. Bu anlamda kitapçıların geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Emek Erez (Yazar, eleştirmen): “Dost’un hem kent belleğinin hem de kişisel belleğimizin önemli mekânlarından olduğunu düşünüyorum.”

1) Bellek mekânları önemlidir, çünkü ortak bir şeyler paylaşabildiğiniz insanlarla karşılaşma olanağı sunar size. Dost Kitabevi de bu anlamda işlevini yerine getiren yerlerden çünkü bir karşılaşma mekânı, kendinizi ait hissettiğiniz bir yer. Bir kitap ya da dergi için uğradığınız bir yerde bir arkadaşınızla karşılaşıp ayaküstü muhabbet edebilir, onun baktığı bir dergiyi, kitabı ilk kez görüp yeni bir şeylerle tanışabilirsiniz. Mekânlar belleğinizi devam ettirir, oradaki anılarınız sizin kişisel belleğinizi de yaşatır. Bu anlamda Dost’un özellikle Kızılay Şubesi’nin hem kent belleğinin hem de kişisel belleğimizin önemli mekânlarından olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Dost’un bulunduğu yer itibariyle şehrin bürokrasisini kıran bir işlevi de var. Önünde oturan gençler, bazen sokak müziği, griliğiyle meşhur bu şehrin renklenmesinde ve resmiyetin dışına çıkılmasında önemli pay sahibi bence.

2) Evet, benim de sık sık kullandığım buluşma yeridir “Dost’un önü”. Burada buluşmanın en iyi yanı mesela şehir dışından gelen bir misafirinizin kaybolmayacağına emin olmanızdır. Evinizin önünü tarif eder gibi tarif edersiniz ve bu garip bir güven duygusu verir. Ben genelde dakik bir insan olamadığım için maalesef bekleten taraf olmuşumdur ama illa cevap vermem gerekirse çok az da olsa arkadaşlarımı beklemişimdir.

3) Maalesef öyle bir durum var ama ben kitapçılık geleneğinin bir şekilde yaşayacağını düşünüyorum. Çünkü mekân olarak kitabevleri sadece kitap satılan yerler değil. İnternetten sadece satın alma işlemini yaparsınız, ilişkisiz bir ortam sunar size. Ancak kitabevleri farklıdır, bizim gibi kitaplara dokunarak, koklayarak, kapaklarını inceleyerek, her bölümün önünde dakikalarca zaman harcayarak kitap satın alma işini yapanlar olduğu sürece kitabevlerinin tam anlamıyla ortadan kalkacağını düşünmüyorum. Açıkçası bunu düşünmek bile beni geriyor.

Can Öz (Yayıncı): “Dost, kurulduğu günden beridir Ankara’da iyi kitap okumak isteyenlerin tapınağı olmuştur adeta.”

1) Dost, kurulduğu günden beridir Ankara’da iyi kitap okumak isteyenlerin tapınağı olmuştur adeta. Hem tüm aradığınız çeşitleri bulduğunuz, hem kitap okumayı çok seven bir ekip tarafından yönetilen, hem de okurun tüm hassasiyetlerine yüksek özen gösteren, bana sorarsanız Türkiye’nin en kıymetli kitabevi.

2) Ankara’da çok kısa süre yaşadığım için pek beklediğim söylenemez, ama o kısa sürede dahi arkadaşlarımla Dost’un önünde buluşurduk, doğru.

3) Oldukça zor bir gelecek bekliyor kitabevlerini, bu nedenle Dost’un hep orada olması çok önemli.

Funda Şenol Cantek (Akademisyen, yazar): “Dost, okumayı-yazmayı seven, yakın tarihi merak eden, edebiyata düşkün bir genç için bulunmaz bir nimetti.”

1) Dost ilk açıldığında sadece Ankara’da değil, ülke çapında rakipsiz bir mekan imiş. Çünkü sadece bir kitapçı değil başından beri Dost. Sergi salonu kültürünün olmadığı başkentte, küçük de olsa bir sergi salonu, bir buluşma mekanı ve de dayanışmacı ilişkilerin kurulduğu, gerçekten de dost bir yermiş. Bana anlatılanlar bu yönde. Ben hiç o döneme yetişmedim. Ama işsiz ve güvencesiz kalan aydın kesime destek için kermesler düzenlendiği ve bugün kapanmış olan Konur Sokak’taki yerine taşındıktan sonra, tam karşısındaki Mülkiyeliler Birliği ile bir kültür adacığı gibi işlev gördüğünü biliyorum. İmza günleri düzenlenmesi bir yana, Ankara’ya yolu düşmüş veya Ankara’da yaşayan yazarları, akademisyenleri de görebilirdik burada. Lise ve üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, okumayı-yazmayı seven, yakın tarihi merak eden, edebiyata düşkün bir genç için bulunmaz bir nimetti Dost.

2) Başka vesilelerle de anlatmıştım. Biz gençken, yani seksenlerde, şimdiki gibi internetten alışveriş imkanı, kredi kartı kolaylığı denen şeyler yoktu. Sadece kitapları değil, her ihtiyacınızı taksitle alabilirdiniz. Veresiye kültürü tarihe karıştı insan ilişkilerindeki ve toplumdaki dönüşmelerle birlikte ama işte taksitle satış bir veresiye kültürüydü. Dost, bizim gibi tıfıllara pek güvenmiyordu ve alış veriş için kefil istiyordu. Önce memur kefil falan gerekirken, biraz da kazancı azaltmış olmalı ki bu zorluklar, bir öğrenci arkadaşımızı kefil yaparak taksitli hesap açtırabilir hale geldik Dost’ta. Ama bu noktaya gelene kadar Dost’ta taksiti olan, oraya devam eden benden büyük herkes benim idolümdü. Bu kadar basit bir muhayillem varmış demek ki. Çünkü Dost’tan kitap satılan alabiliyor olmak, sadece alım gücü veya erişkinlik emaresi değildi. Oraya girip çıkabiliyor ve adam yerine konabiliyor olmaktı. Büyümekti, olgunlaşmaktı, “kendine ait” bir şeylerinin olmasıydı. Hiç gözümün önünden gitmiyor, oradan alışveriş yapmış olan birinden Dost’un kağıt ambalajını bulmuştum. O zamanlar naylon ambalajlar, poşetler falan yoktu. Biliyorsunuz, Dost da yıllarca naylon poşetlere direndi. Ama sonunda pes etti. Her neyse, o ambalajı çalışma masamın üzerine sermiş ve iyice epriyene kadar onun üzerinde okuyup yazmıştım. Olmak istediğim yeri gösterir bir şeydi sanırım ve olmak istediğim insan profilini. Evet Dost’ta buluşulurdu. Ama aynı dönemde Soysal Pasajı, Gima ve Yeni Karamürsel önünde de buluşulurdu. Ben daha çok Soysal ve Gima önü buluşmalarımı hatırlıyorum. Dost’ta buluşmalar son yıllarda arttı benim için. En çok benim gibi okuyup-yazan, muhalif olan, hayata eleştirel bakan öğrencilerim ve arkadaşlarımla buluşmuşumdur orada. Ayrıca, bir süre amaçsızca oturup oraya girip çıkanları ve yandaki Karanfil Sokak’tan akanları seyretmek de keyiflidir. Hatırlarsınız, şimdiki kitabevinin ön bahçesini insansızlaştırma çabaları büyük tepki çekmişti de hemen geri adım atılmıştı. Hatta “buluşmacı dostu” hale getirildi o mekan. O derece namlı ve şehrin kolektif belleğinde yeri olan bir yer, Dost’un önü bile.

3) Keşke öyle olmasa ama okur kitlesine genel olarak bakınca, alım gücü genelde düşük insanlar görüyorsunuz. Çoğu öğrenci, memur ve hatta işsiz, yahut prekarya olarak çalışan insanlar. Bunlar mümkün olan en düşük fiyatla alış veriş yapmaya çalışmakta haklılar. Ama öte yandan, bahsettiğiniz internet siteleri büyük sermaye gruplarının ve onlar da kültür iklimini çoraklaştıran, muhalif düşünceyi bastırmaya teşne muktedirle işbirliği yapan kurumlar. Bunları düşününce de insan içine sindiremiyor oralardan alış veriş yapmayı. Üstelik şu da var: bir kitapçı gezmek aynı zamanda flanörce bir tavırdır, bir kültürel, entelektüel etkinlik, bir sosyal faaliyettir. Kitapları alıp karıştırırsınız, adından hoşlandığınız bir kitabın içeriğini beğenmeyip almaktan vazgeçersiniz. Veya adı ve kapağı size çekici gelmeyen bir kitabın içeriği sizi cezbeder. O güzel kitap kokusunu duyarsınız. Birileriyle karşılaşır veya tanışırsınız. Sohbet edersiniz, hatta aşık olursunuz. Olmayacak şey değil. Aynı ilgiyi paylaşan insanlar bir araya gelebileceği mekanlar çok önemlidir. Birbirinize kitap tavsiye edersiniz. Çalışanlara danışırsınız. Onlarla tanış olur, arkadaşlık kurarsınız. Hatta size indirim yaparlar bazen. Bir köşeye çekilir, varsa bir yer oturur, kitabı inceler, hatta önemli yerlerini okur bitirir, yerine koyarsınız. İnternet alışverişinde bu mümkün değil. Tekellerin elindeki kitabevlerinde de, mesela D&R, her kitabı bulamıyorsunuz. Bir çeşit eşik bekçiliğiyle best sellerlar ve best seller olmasını istedikleri kitapları öne çıkarıyor, muhalif yazarların kitaplarını getirtmiyorlar bile. Kitapçılık pratiğinde büyük tekellerle ve internet satışıyla yarışabilmek için kitap-kafe konseptinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığını görüyorum. Bir örneği, Ankara’daki Arkadaş Kitabevi. Ne zaman gitsem, ders çalışmaya gelmiş gençler ve hatta laptopunu açmış erişkin insanların kıraat ettiklerini görmek güzel oluyor. Üstelik bu kitabevinin bir tekele değil, bir şahsa ait olması da önemli. Kitap dışında kırtasiye, cd ve hobi malzemeleri, oyuncak vb. satmak da son yılların yaygın bir alışkanlığı oldu. Kitaptan kazanılamayan para oralardan kazanılıyor sanırım ve kitabevleri biraz da böyle ayakta duruyor.

Ayşegül Kocabıçak (Yazar): “Dost, saatlerce sıkılmadan dolaştığım, kendimi yalnız hissetmediğim nadir mekanlardan.”

1) Kırk yıldır sadece sanata hizmet ederek ayakta kalabilen bir mekan tabii ki Ankara için çok önemli bir kolektif bellek mekanıdır. Doğma büyüme Ankara’lıyım ve kırk yaşındayım. Demek ki doğduğumdan beri birlikteyiz. Bu soruyu şöyle yanıtlayabilirim. Birincisi Dost Kitabevinden bahsederken Ankara’da kimse Dost Kitabevi demez, Dost der. Dost’a gittim Dost’a sordum. Dost’ta bile olmayan bir ürün ya henüz piyasaya çıkmamıştır ya da sadece üç beş tane üretilmiştir Ankara’ya ulaşamamıştır. Yeni çıkan kitaplar, konser biletleri, kasetler, cd’ler, sevdiklerimize minik hediyeler, dergiler, sanata dair okunup dinlenebilir her şeye ulaşabileceğimiz en kestirme yol Dost’tur.

2) Dost’ta en çok arkadaşlarımı beklemişimdir. Dost benim gençliğim. Kendi kendime keşfettiğim yazarlarımın evi. Saatlerce sıkılmadan dolaştığım, kendimi yalnız hissetmediğim nadir mekanlardan. Kışın soğuk günlerinde, yalnızken, parasızken, iki ders arasındaki uzun boşluklarda iyi vakit geçirilebilecek, hatta ayak üstü fark etmeden  ince kitapları bitiriverdiğiniz (bunun da tatlı bir mahcubiyeti ve hınzırlığı vardır) sıcak mekan. O yıllarda haftada en az bir kez Dost’a uğrar saatlerce kitaplarla haşır neşir olurduk. Asla istediğimiz kadar kitap alamazdık ama tüm kitaplara istediğimiz kadar dokunabilirdik.

3) İnternet alışverişi hepimiz için cazip hale geldi, maalesef. İnternette fiyatların daha uygun olması, istediğiniz her şeyi tek tuşla ekranda görebilmek, zamanın altın değerinde olduğu günümüz dünyası için büyük kolaylık. Ama kitapçıdan kitap almanın hazzı da vazgeçilmez. Dokunarak, koklayarak, sayfalarını karıştırarak kitap almaktan vazgeçmeyecek okurlar hep olacaktır diye ümit ediyorum. Sahafların ve kitapevlerinin hep hayatımızda kalmasını diliyorum.

Levent Cantek (Editör, yazar): “Dost, sadece Ankara için değil memleket yayıncılığı için bir nimet oldu hep.”

1) Şimdi çok anlaşılmayacak ama kırk yıl önce şehirde adam akıllı kitabevi yoktu. Ulus’ta iki üç tane vardı, asıl kitapçılar Zafer Çarşısı’nda toplanmıştı. Ankaralı edebiyatçıları oralarda görüyordunuz. Solcularla tanışmak isteyen genç bir ergen olarak çarşıyı tavaf ederdim. Yayımlanan kitap sayısı çok azdı, hele 12 Eylül sonrasında. Ne çıkarsa okuyabiliyordunuz. Dost, o kıtlıkta bir vahaydı, iyi bir deposu vardı, dürüsttü, hızlıydı, öğrencinin halinden anlardı. Pozcu ve palavracı bir tarafı hiç olmadı. Hani devrimciyiz, solcuyuz, falanız filanız. İşini yapardı. Öyle iyi yapardı ki Türkiye’de bir benzeri yoktu, Ankara’da taklitçileri oldu. Ankara’ya o kadar iyi hizmet ederdi ki bence burada Tüyap Fuarı olmuyorsa o hizmet yüzünden olamadı. Her kitabı bulabiliyordunuz çünkü. Başka ve daha önemli bir tarafı var. Yayıncıya ilaç olan tarafı… Dost, sadece Ankara için değil memleket yayıncılığı için bir nimet oldu hep. Kitap çıkarmak iş değil, dağıtmak derttir, dağıttığın kitabın parasını toplayabilmek derttir. Dost size paranızı öder, mutlaka öder. Para konuşunca insanlar irrite olabilirler. Onlardan hak ettiğiniz parayı alamamanın ne olduğunu düşünmelerini isterim. Fanzin çıkarırken paramızı ödeyen ve ödeyeceğinden emin olduğumuz tek kitapçıydı. Hele dergicilik işlerine girersem çok söylenirim, Dost dışında Ankara’daki her kitabeviyle ilgili tatsız hatıram var. Yahu satmışsın dergimi, versene hakkımı, estek köstek. Hiç affetmeyeceğim onları.

2) Hemen her zaman arkadaşlarımla Dost’un önünde buluştum. Biri gecikirse içeride vakit geçirebilirsiniz çünkü. Öyle bir bekleme yeri paha biçilmezdir. Dost, benim doğal yürüyüş rotalarımdandır, mutlaka uğrarım, gezinirim. Hele öğrenciyken flaneur gibi içerde dolaşırdım. Eskiden kitabevlerinde gezinme imkanı olmazdı, kitapları karıştırsanız, biri yanınıza gelir, “alacaksan bak” filan derdi. Bence Dost, bunu da normalleştirdi. Galeri Kültür’de bir adam vardı, içeri girdiğimizde tıslayarak üzerimize gelirdi. Zülfü Livaneli, hatıralarında aynı adamdan bahsetmiş, öyle şaşırmıştım ki düşünün adam en az çeyrek asır bu nemrutluğunu sürdürmüş. Ne zorun var, kitabı sevmese ne diye girsin senin dükkanına.

3) AVM’ler ve internet alışverişini hesap edersek şehir esnafını küçülten bir değişim var. Koşullar farklılaştı, kitabevleri ona göre yaşamak zorundalar. Çok açık biçimde başka şeyler denemeleri gerekiyor. Kendi adıma yapılabilecek yenilikler olduğunu düşünüyorum. Romantize etmenin, bitti gitti demenin kimseye faydası yok.

Pelin Buzluk (Yazar): “Dost, kent hafızasında önemli bir nokta.”

1) Ankara’da, bünyesinde kentin kültürel tarihinden bir parçayı on yıllarca saklayan çok az mekân var. Dost Kitabevi de bunlardan biri. Konur Sokak’taki Dost da böyleydi. Kapandığında çok üzülmüştük. İç tasarımının, çalışanlarının okuru çağıran bir havası olduğu için davetkâr, raflara, kitaplara çekiyor.

2) Dost’un önünde en çok arkadaşlarımla buluştum. Ankara dışından gelenlerle de önceden bilmiyorlarsa bile genellikle orada buluşmayı tercih ettim. Kent hafızasında önemli bir nokta olduğu için. Giderek kişisel tarihimizde de önemli bir noktaya dönüştü elbette. Özellikle Konur Sokak’taki Dost’ta annemle gezmelerimiz, kitapları uzun uzun inceleyerek birlikte seçmemiz, aldığımız kitapları hemen okumak için o sevinçle eve zor geldiğimiz günler en güzel çocukluk hatıralarımdandır.

3) İnternetten alışveriş yapılsa bile kitapçıların varlığını sürdüreceğine inanıyorum. Bunun yolu yaşayan mekânlar yaratmaktan geçiyor belki de. Ayrıca arkadaşlarla birlikte kitap seçmek, içinden bir parça okuyabilmek, mizanpajını, kapağını rahatça incelemek titiz okur için hala önemli. Ankara’da Kızılay civarında küçük bir alanda birkaç kitapçı var. Her birine yönelim yoğunluğu ve yönelen kitle farklı.

Sevgi Can Yağcı Aksel (Akademisyen): “Dost Kitabevi kitapçıya gitmeye aklımın yettiği ilk zamanlardan itibaren belleğimdeki kent fotoğrafında hep var.”

1) Dost Kitabevi kitapçıya gitmeye aklımın yettiği ilk zamanlardan itibaren belleğimdeki kent fotoğrafında hep var. Kafayı kaldırınca yukarıda gördüğüm mavi-beyaz gökyüzü gibi. Hep orada. Ankaralılara kitaplarla yaşamayı sevdirdi her şeyden önce. Okur terbiyesi kazandırdı bizlere. Kitapçı gezmeyi, kitapların izini sürmeyi, kitaplar üzerine ayak üstü söyleşmeyi gündelik yaşamımızın olmazsa olmaz rutinleri arasına soktu. Öğrenciliğimizden beri sosyalleşme mekânımız oldu. Sosyal medya ile her şeyi cep telefonlarımız aracılığıyla çözmeye başlamadan önce, gideceğimiz etkinliklerden, oyunlardan, konserlerden, sergilerden bile orada haberdar olurduk. Bu anlamda da sunduğu etkinlikleri seçkisiyle bizler için kanaat önderiydi. Dost Kitabevi sokağa çıktığımızda yolumuzu illa ki geçirdiğimiz yer olmuştur. Kent kent olarak kaldığı, İnsanlar sokaklarda var olduğu sürece de öyle olmaya da devam edecektir.

2) Öğrenciyken sevgililerimi, arkadaşlarımı hep orada beklerdim herkes gibi.  Cep telefonlarından önce, sözleştiğimiz saatte sözleştiğimiz yerde olmaktan başka şansımız yokken daima“Dost’un önünde” buluşurduk. Ama genellikle erken giden içerinin cazibesine kapılır ve kitaplara bakarken zamanı unuturdu. Sonradan gelip beklemeye koyulan ise ağaç olurdu tabii. Değişmez bir kural gibidir. Dost önündeki buluşmalara erken giden hep geç kalır.

3) Kitapçıların geleceğini kentin geleceğinden ayrı düşünemiyorum.  Kentsel dönüşümün parçası olarak, evlerimiz, ağaçlarımız, sokaklarımız, kitapçılarımız, kente ve kendimize dair anlamları kurduğumuz hemen her mekân, hayatımızın unutulmaz “olay yerleri”, bir bir yok oluyor. Kentin kokusu bile değişiyor. Duygularımı bir kenara bırakıp uzak mesafeden yorum yapabileceğim bir konu olmaktan çok uzak bu.  Yaşlanmak, yalnızlaşmak, koruyamamak birçok çağrışımı var…  Kitapçıların eksilmesi beni tedirgin ediyor.  Hepimizi etmeli.  Tepkilerimin ne kadarı değişime direnme ne kadarı bu rantçı zihniyete, kapitalizme, kültür endüstrisine dair serzeniş bilemiyorum; geleceği çok da öngöremiyorum ama geçmişe dair bir iki tespitim var. Kitapçıların, kitapların hayatımızdaki dönüşümünde dönüm noktalarından biri  Alışveriş merkezleri oldu. Doksanlarda başlayan bu furyada yetişen çocuklar şimdinin yetişkinleri. Kentin sokaklarından, meydanlarından sokak arası kitapçılarından, kapalı alanlara çekilen, boş zamanlarını bu suni yaşam ve tüketim ortamında geçirerek büyümüş kuşaklardan söz ediyoruz. Neler kaybettiklerini bilmiyorlar.  Evet, oralarda kitabevleri var ama mekanın amacına uygun biçimde dizayn edilmiş mağazalar bunlar. Birçoğu kırtasiye ürünlerinin yanında kitap da satıyor.  Bir diğer yönüyle de AVM’lerde yer alabilmek için büyük zincirlerin parçası olmak gerekiyor. Bu durum kitapçılarla kişiselleştirdiğimiz, bize ait olan, o güzelim özerk ilişkilerimizden uzak düşen bir iletişim konumuna mecbur bırakıyor bizi.  Kitapçı ve okur ilişkisi mahallemizdeki gibi değil buralarda. Bir yandan da yakın zamanda Kavaklıdere Dost Kitabevi örneğinde gördüğümüz gibi, kapanacak söylentilerinden sonra depresyona girip “Artık buradan geçemem yüreğim elvermez” diyenler var aynı kentte. “Eylem yaparız boşalttırmayız” diye diretenler var. Ve bu zihniyetin yetiştirdiği çocuklar var. Sınıfsal konumu, alım gücü ne olursa olsun, simit almaya yetecek harçlıklarını kitap almak için biriktirip kitapçıya uğramadan edemeyen iştahlı gençler var.  Onların da yolları alışveriş merkezlerine düşüyordur elbette. Sanırım oralardaki mağazalar bu iki birbirinden kopuk dünyayı bir araya getiriyor. AVM gençliğini kitapla, kitapseverleri AVM ile buluşturan değişik ortamlar bunlar.  Bir diğer belirleyen teknolojik gelişmeler. Yeni medyanın sunduğu olanaklarla dönen çarkın  kendi üretim, dolaşım ve tüketim kültürünü yazardan okura sürecin her aktörüne dayatması. Elektronik kitaplar kitapların yerini, online kitapçılar kitapçıların yerini alacak mı? Bu soru da zamanla her geleneksel ve yeni medya tartışmasında olduğu gibi yanıt bulacak bence. Birbirlerini yok sayamadan, birbirlerinden beslenerek ikisi de var olacak ama güçlü olanın egemenliği daha baskın biçimde kültürel ortamı belirleyecek. Geleneksel kitabevleri internet ortamının sunduğu zengin içeriği ve çeşitliliği zaman yoksunu okurlarına ulaştırmak için sisteme çoktan entegre oldu.  Akışın dışında kalmak çok da mümkün olmayabilir bu piyasa koşullarında. Sevdiğimiz kitapçılarla hem sokaklarımızda hem ekranlarımızda buluşmayı sürdüreceğiz belli ki.  AVM’ler ve elektronik ortam dışında bir hayat olduğunu unutmayan, mahalledeki kitapçıya uğramayı gündelik yaşamının bir parçası kılan, yüz yüze gelmenin, insan insana konuşmanın, yapraklara dokunmanın, kitap kokusunu duyarak güvende, evinde hissetmenin elektronik cihazlarla mümkün olamayacağını bilen okurlar olduğu sürece kitapçıların da kent hayatında var olmayı sürdüreceklerini, okurdan gördükleri destekle ayakta kalma gücünü bulacaklarını umut ediyorum.

Tanıl Bora (Editör, yazar): “Ankaralı arkadaşlarımla buluşacaksam, zaten ‘aksi söylenmedikçe’, doğal buluşma yeri Dost’tur.”

1) 1980’den beri Dost’la ilişkim var. Kitabevinin hâlâ Zafer Çarşısı’nda olduğu zamandan beri. Yani hem Zafer’deki yer, hem Konur, hem Karanfil’deki yeni mekân, benim için sahiden çok önemli bellek mekânları. Hatta Kuğulu Park’ın oradaki, -yaşamasını umduğum-, küçük dükkânı da ekleyeyim. Kitap hayatımda hep önemliydi, dolayısıyla Dost (Dost’lar) hep önemliydi. Zafer’deki yeri, 12 Eylül tedirginliği içinde bir küçük vaha gibi hatırlıyorum. Aynı zamanda, öğrenci bütçesiyle alacağımız kitapları ince ince hesaplayarak seçtiğimiz zamanların hatırasıdır. Konur’daki mekânın açılması da, 12 Eylül rejiminden usul usul çıkmanın müjdecisi gibiydi – asla tam çıkılamasa da, çıkabilmenin ümit işareti. Orası, alt kattaki kültürel etkinliklerin de katkısıyla, daha çoklu buluşmalara, karşılaşmalara, tanışmalara imkân veren bir yer oldu. Birkaç yıl sonra o etkinlikler bitti, geriye yine sadece kitabevi fonksiyonu kaldı ama yine de buluşma-karşılaşma mekânı işlevini sürdürerek… Hem de o zamana kadar alışmadığımız kadar “büyük”tü. Karanfil açılınca, birçoklarımız bir süre Konur’a bağlılığımızı sürdürdük, bir süre yeni mekâna alışamadık ama sonra galiba Konur biraz ihmal kurbanı oldu, bir tür terk edilmişlik kederi bastı. Karanfil’e alıştık. Karanfil’in “serasıyla” genişleyince bu yeni alanı başka ıvır zıvır değil de “sadece kitapla” doldurması, haysiyetli bir tutumdu.

2) Herkesi orada bekledim – öyle diyeyim. Ankaralı arkadaşlarımla buluşacaksam, zaten “aksi söylenmedikçe”, doğal buluşma yeri Dost’tur. Diyelim telefonda iki taraf da “nerede buluşalım” diye birbirine soruyor, lâf uzuyor, buradan otomatikman şu sonuç çıkar: İyi o zaman, Dost’un önünde buluşalım. Ankara dışından gelen ve Ankara’yı bilmeyenlere de Dost’u söylerim, hem tarifi kolay, hem orta yerde, hem beklerken sıkılmaz. İstanbul’dan geliyorsa, adam gibi kitabevi görsün diye övüneyim de isterim. Ankara dışından gelen Ankara menşeli biriyse, zaten nerede buluşacağımızı ben söylemeden o “Dost” diyecektir. Bir aralar “hangi Dost” meselesi de vardı, bazen buluşma kazalarına yol açardı. Siz Karanfil’de dikilirsiniz, öbürü Konur’a gitmiştir falan… Maalesef, diyeceğim, birkaç yıldır bu kaza ihtimali ortadan kalktı.

3) Az evvel İstanbullu ahbaplarımla Dost’ta randevulaşmayı Ankara adına bir övünç vesilesi saydığımı söylemiştim. Zira dünya metropolü rütbeli İstanbul’da böyle bir kitabevi yok. Tabii esas sorun, kitabevi kültürünün toplamda erozyona uğraması. Çünkü alternatif mecralar güçleniyor. Bu bir vakıadır, “aah ah!” diye nostaljiye kapılmanın faydası yok. Buna karşı kitabevlerinin kendilerini geliştirmesi gerek. Bence en önemlisi, kitabevlerinin “kitap bilen” bir kurum kimliği edinmesi, daha doğrusu kaybolmakta olan bu kimliğini hatırlayarak takviye etmesidir. Bununla öncelikle çalışanların kitap bilmesi gerektiğini kastediyorum. (Zaten iyi bir kitabevi, ahbap değilse bile göz aşinası olacağınız kitapsever çalışanlarıyla kaimdir bana sorarsanız.) Sorulan kitaba bilgisayardan bakarak “yok” deyip olayla ilgisini kesmemeli mesela, getirtebileceğini söylemeli, hatta benzer kitaplarla ilgili önerilerde bulunabilmeli. Kitabevinin düzenlemesi, tasnifleri, sadece çok satarlarla sınırlı olmayan bir kitap ilgisi ve bilgisini ortaya koymalı. Kitabevine gelen insan, alış veriş yapacağı bir markete değil, aradığı veya bilmediği kitaplarla ilgili fikir alabileceği bir ortama geldiğini düşünebilmeli. Kitapsever bir arkadaşım, Londra’da editör istihdam eden bir kitabevinden söz etmişti. Bulundurulacak kitaplara, tasnif düzenine, sergileme önceliklerine karar veren bir editör… Her halükarda, kitabevlerini yaşamasında, çalışanlarının vasıflarının -ve elbette bu vasıflarının hakkını almalarının- hayati önem taşıdığına inanıyorum.

Aysun Kara (Yazar): “Dost yalnızca kitap satın aldığımız bir yer değil çok daha fazlası, edebiyatla ilişki kurduğumuz bir mekandır.”

1) Dost Ankara’nın kültür sanat yaşantısında tarihi bir mekan. Benim kişisel tarihim için de öyle. Sosyal hayatımızda önemli bir uğrak yeri. Ankara’dan başka şehirlere taşınanlar, İstanbul’a mesela, Ankara’ya her geldiklerinde Dost’a uğrayıp kitap almadan edemezler. Bu yönüyle de Dost yalnızca kitap satın aldığımız bir yer değil çok daha fazlası, edebiyatla ilişki kurduğumuz bir mekandır. Kendiniz gibi insanlarla karşılaşabileceğiniz, edebiyatın nabzını hissedebileceğiniz bir kitabevi.

2) Çocukluğu, ilk gençliği küçük şehirlerde geçenler kitaplara, edebiyat dergilerine erişimin zor olduğu zamanları bilir.  Onca yoksunluktan sonra Dost, Ankara’nın göbeğinde bir vahadır. İnsan sanki kerhen sevdiği, içten dostluk kurmadığı birini bekleyemez gibi gelir bana Dost’un önünde. Kimleri bekledim kimlerle kavuştum orada: pek çok! O kalabalığın içinde heyecanla aranırken arkanızdan sessizce yaklaşır çok özlediğiniz. Coşku, sevinç çoğalır. Sevmek paylaşmaktır. Yeni çıkanları, gözden düşmüş eski ustaları. Şiirleri, öyküleri, romanları oracıkta paylaşıverirsiniz. Kimi zaman kitap satın alma niyetinde olmasanız da içeri girer tavaf edersiniz Kabenizi. Kimi zaman da yeni yayımlanan kitabınıza ilkin Dost’ta dokunur, eliniz titreyerek raftan alırsınız.

3) İnternetten kitap satın almanın kitabevlerini zora soktuğu bir gerçekse de kitabevlerinin ortadan kalkacağına inanmam. Elektronik kitapların basılı kitapları ortadan kaldıracağına inanmadığım gibi.

Mahir Ünsal Eriş (Yazar): “Dost Kitabevi, Ankara kültür hayatının bir anıtıdır.”

1) Dost Kitabevi, Ankara kültür hayatının bir anıtıdır artık. Gençlik yıllarımda sonsuz görünen kitap çeşitliliği, oldukça geniş bir alanda hemen her ilgi alanına yönelik kültür ürünleri sunması, bunları kredi kartının bahsinin bile edilmediği zamanlarda oldukça primitif bir taksit seçeneğiyle sunmasının yanında sosyal hayata kattıklarıyla da çok kıymetlidir. Öte yandan, Dost Kitabevi Yayınlarını da unutmamak lazım. Bize Corto’ları, Babil Kitaplığı’nı, İlhami Algör’leri sunan da odur.

2) Bütün sevgililerimi Dost’un önünde bekledim. İnsanın olduğundan daha parlak, daha dolu ve daha kıymetli görünmeye gayret ettiği gençlik yıllarında bunun sevgililerime “Biz de boş adam değiliz” diyen bir afisi olduğuna inanırdım. Öte yandan bu bir çeşit kendini tarif etme yoluydu da. Dost’un önünde buluşmakla Gima’nın önünde buluşmak arasında muhakkak ki bir kültürel-sosyal-politik fark vardı. Dost benim gençliğimin en kıymetli anılarının bir köşesinde illa ki vardır. O meşhur mavi-beyaz Dost poşetini görmek  bile yüzlerce hatırayı çağırmaya yetecek kudrettedir.

3) Bizim neslimizin kitabevlerine gitmek alışkanlığından vazgeçebileceğini düşünmüyorum. Çünkü bu zehir kana karışmıştır artık. Ama bizden sonra neler olur bilemem.

Turan Tanyer (Araştırmacı, yazar):  “Kırk yıl az değil. Ankara’da bir kitabevi bu kadar süre ayakta kaldığına göre bunun nedenleri olmalıdır.”

1) Kırk yıl az değil. Ankara’da bir kitabevi bu kadar süre ayakta kaldığına göre bunun nedenleri olmalıdır. İşletmecilik anlayışı, taksitle alışveriş, merkezî bir yerde oluşu, mekânın gelenler üzerinde bıraktığı olumlu iz, rafların zenginliği gibi birçok neden sıralanabilir sanırım. Dost Kitabevi’nin ilk yeri ile bugünkü Karanfil Sokak’taki yer arasında büyük fark vardır. İlk yer, Zafer Çarşısı’ndaydı. Çarşı, 1967 yılında açılmıştı. O zamanlar Çarşı’nın o uzun koridorunda sağlı sollu yer alan dükkânlar Belediye tarafından kiraya verilirken, bir ikisi dışında tümüne, sanki aralarında sözleşmiş gibi kitapçılar gelip yerleşmişlerdi. Eski kitap satanlar (ikinci el kitapçılar ve sahaflar) ile yeni kitap satanlar o koridorda buluşmuşlardı. Çarşı’ya Atatürk Bulvarı’ndaki ana kapıdan girip, merdivenlerdeki merdivenlerden inip, sağdaki çay salonu ile soldaki galeriyi geçtikten sonra o koridora varırdınız. Sağa döndüğünüzde birkaç adım ileride yine sağ tarafta bir dükkân vardı ve buranın kiracısı Ali Rıza Özsoy’du. 1940’larda Anafartalar Caddesi civarında eski kitap alım-satımına başlamıştı. Çok yer değiştirmişti. Zafer Çarşısı’ndaki dükkân da bunlar arasındadır. Kitap meraklıları ona “Gâvur Ali” derlerdi. Çünkü pahacı ve biraz da gelip gidene karşı suratsızdı. Neyse, Gâvur Ali oradan ayrıldı. Boşalttığı yere de “Erdal” adında biri yerleşti. Böylece Dost’un serüveni başlamış oldu. Diğer kitabevlerinden ayırıcı bir özelliği yoktu Dost’un. Bir buluşma noktası da değildi. O yıllarda edebiyatçılar, sanatçılar, gazeteciler, kitapseverler Çarşı’ya uğradıklarında, daha çok, Toplum, Doruk kitabevlerine, Muzaffer (İlhan) Erdost’un yanına uğrarlardı. Çaylar oralarda içilir, sohbetler o mahfillerde yapılırdı. O yılların Dost’una birkaç defa gitmişimdir. 1980’lerin başında yerli plak şirketleri, satış şansı fazla olmayan albümleri kaset yoluyla piyasaya sürmezlerdi. Dost Kitabevi’nde 33 devirli birkaç plak vardı. Leonard Cohen, Joan Beaz, And Dağları folk müziği plakları gibi. Plaklar meraklısı için kasete çekilir, dükkânda satılırdı. Bu faaliyeti aklımda kalmış. Bir de Dost’un kitap yayımcılığına başlaması… İlk zaman, 1982 yılından, Thomas Mann’ın Düşkün’ü vardır. Bale sanatçısı arkadaşım Nasun Barın çevirmişti dilimize. Bir diğer kitap, Henri Pirenne’dendir. Belçikalı ünlü tarihçinin artık klasikleşmiş Ortaçağ Kentleri eseri yine 1982’de yayımlandı. İlginçtir, o güne kadar Türkçe’de Henri Pirenne’den kitap yoktu. Bence, birkaç yıllık kitabevinin yayın hayatına girip, “ticarî” getirisi üzerinden çokça konuşulabilecek bir kitabı yayımlaması oldukça cesur bir girişimdi. Bugün de Dost Yayınları tarafından yayımlanan, kütüphanelerimizi zenginleştiren çok nitelikli kitaplar var.

2) Karanfil Sokak’ta büyükçe bir kapalı alana sahip Dost’un “kapı önü” ve civarı, değişik açılardan değerlendirilmeli ve yazılmalıdır. Elbette; ancak kendi tarihim bakımından, o kapı önünün, hafızama bir katkısı yok. Bugüne kadar o kapı önünde kimseyle buluşmadım. Yalnız şunu söylemek gerekir; buluşma noktaları vardır ve önemlidir. Ankara-Yenişehir bağlamında şöyle 50-55 yıl geriye baktığımda, örneğin Büyük Sinema’nın asma katı, Emek İşhanı’ndaki postanenin önü (“Gima’nın önü” de denilirdi), Ulus Sineması’nın merdivenleri, Kızılay Bahçesi ve daha başka yerler, birkaç yaş grubunun buluşma noktaları olarak kentin hafıza haritasına işaretlenmiştir. Karanfil Sokak’taki Dost Kitabevi’ni de bunları arasına katıyoruz artık. Evet, buraya uğramam, ama Kavaklıdere’deki küçük Dost’a giderim. Zaten yeni çıkan kitapları oradan izler, ilgi alanıma girenleri alırım. Burada çalışanları “dostum” olarak görürüm. Küçük bir yerdir. Butik bir kitabevidir. Ben, butik kitabevlerini severim.

3) Ankara’da, İstanbul’da pek çok kitabevi kapanıyor, doğru. Bağımsız kitabevleri ayakta kalmakta zorlanıyorlar. Kitabevi zincirlerinde bile çözülmeler var. Şube kapatıyorlar. İstanbul’da, İstiklâl Caddesi’nde âdeta kitabevi kalmadı gibi. Çeşitli nedenleri var. Yüksek kiralar, sınırlı gelir, vs. İnternet kanalıyla kitap satışı, çekici, kampanyalarla, indirim yapılarak yürütülüyor. Dünyanın pek çok yerinde öyle. Ama bana göre -Benim gibi düşünenler vardır-, kitap satış siteleri bir kitabevinin yerini tutamaz. Bir kitabı edinmek istediğimde internet üzerinden almam. Bugüne kadar da denemedim. Kitabevine uğrar, alırım. Sonra, rafları, tezgâhları karıştırırım. Kitabı önce elimde tutmak isterim. Sayfalarında dolaşırım. Kapağını, sırtını, arka yüzünü incelerim. Bu şekilde, keyifli birkaç dakika geçirmek isterim. Kitapla bir süreliğine baş başa kalmanın hazzı tadılmalıdır. Kargo yoluyla çıkıp gelen bir kitapla bu keyifli dakikaları yaşayamam.

Emrah Polat (Yazar): “Dost, kültürel olarak dönüşmemin araçlarından biridir diyebilirim.”

1) İnternet üzerinden kitap satılmadığı -hatta internetin olmadığı- dönemlerde, kitabevleri çok sık gezilirdi. Alınmasa, tümü okunmasa bile kitapları karıştırmanın önemli olduğunu düşünürüm… Dost, kültürel olarak dönüşmemin araçlarından biridir diyebilirim. Gördüğüm kadarıyla Ankaradaki kültür-sanat hayatı için de dönüştürücü bir rolü oldu.

Dost’un önündeki panoda ve camda afişler olurdu; kentteki etkinlikleri öğrendiğimiz birkaç yerden biriydi Dost. Ayrıca; kültür sanat hayatının kılcal damarlarından olan dergilere, fanzinlere kapılarını açtı. Hepimiz için önemliydi bunlar.

2) Arkadaşlarımı bekledim… Dost deyince aklıma Konur Sokak’taki Dost ve doğrusunu söylemek gerekirse, “sakallı görevli” geliyor. Aradığım kitabı kendisine söylerdim ve binlerce kitap arasından anında bulur, kitap üzerine uzun uzun konuşurdu. Şimdilerde, zincir kitabevlerinde böylesi kitapseverler çalışmıyorlar. Bu durumun çeşitli nedenleri var tabii. Karanfil’deki Dost’a ise mimari engeller yüzünden çok az gidebildim; Çankaya Belediyesi’ne ve kitabevi yönetimine selamım olsun.

3) Birkaç butik kitapçının yaşayacağını, internet üzerinden kitap alımının artacağını, sahafların ve kitap kafelerin yaygınlaşacağını düşünüyorum. Zincir kitabevlerinin egemenliği, AVM’lerin ömürleriyle doğru orantılı olacak gibi. Ayrıca, amazon.com’un Türkiye’ye girişi kısa vadede kartların yeniden dağıtılması, orta vadede ise “kasa”nın el değiştirmesi anlamına gelecek muhtemelen.

[1] Kaynak: Esme Aras’ın 2013 yılında Hürriyet’te Erdal Akalın’la yaptığı söyleşi: http://www.hurriyet.com.tr/otuz-alti-yildir-dost-24439645

Hazırlayan: Can Öktemer – edebiyathaber.net (23 Ekim 2017)

Yorum yapın