Zaman konusunda yine sıkıntılı bir dönemdeyim. Ne yapsam yetemiyorum kendime. Yirmi dört saat ne denli az bir zaman kavramıymış, bunu hissettim bu aralar. O yüzden günışığı, çalışma odamdayken vuruyor üzerime son zamanlarda. Oysa çocukluğum ne rahatmış. Annemin dizinde dinlediğim masallar geliyor aklıma. Bugünün çocukları gibi rengârenk resimli masal kitaplarımız yoktu bizim. Bir efsaneymişçesine anlatılan masalları dinleyerek büyüdük biz. Her akşam bir başkası. Şimdi ne denli uğraşsam da benzer şekilde anlatmak için çocuklarıma, başaramıyorum. Yaşamın keşmekeşi durup düşünmeye izin vermiyor. Uydurup uydurup anlatamıyorum bir masalı. Neyse ki kitaplar var da derdimize derman oluyor. Çocuklar karşısında mahcup etmiyor bizi.
Son dönemde kafama takılan bir soru da masalların işlevi. Bizi uyutmak için anlatılan masalları sorgulamadan dinler, çıkarmamız gereken hisseleri çıkarır, davranışa dönüştürürdük. Şimdilerde çokça sorgulanır oldu masallar. Hem çocuklar tarafından hem de alana gönül veren, bu alanda çalışanlar tarafından. Eleştirileri okuyunca haklılık payı olduğunu düşünüyorum ben de. Ve şöyle düşünüyorum: Masallar artık çocukları uyutmak için anlatılamıyor, okunamıyor. O zaman? Çocukları uyandırmak için, farkındalık yaratmak için masalları kullanacağız. Çocukluğumun La Fontaine, Andersen, Grimm Kardeşler ve Beydeba Masalları bu alanda işlevini yitirmiş gibi görünüyor. Onlar işlevini yitirmişse “Beybaba’dan Masallar”a bakalım biz de.
“Beybaba’dan Masallar” kalemini çocuklara adamış Ahmet Önel’in Elma Çocuk tarafından yayımlanan kitabı. Altı masaldan oluşuyor. Masalların teması; gülümseme, çalışkanlık, sevgi, dürüstlük, elindekini fark etme ve onunla yetinme, mutluluk, paylaşım, doğa sevgisi. Günümüz çocuklarına verilebilecek değerlerin neredeyse tümü altı masalda sunulmuş. Anlatılan hemen her şey yaşamdan bir kesit, gerçekçi. Her biri çağdaş birer masal. Yazarın naif duruşu masallara da yansımış. Kitabı resimleyense Sait Munzur. Sait Munzur’un adını diğer Ahmet Önel kitaplarında da görmüştük. Bu birliktelikleri, Roald Dahl – Quentin Blake birlikteliğini anımsatıyor bana. Bir anlamda da “bana yazarını söyle sana çizerini söyleyeyim” gibi!
Kitabın arka kapağına yazılan birkaç tümceyse bütün bir kitabın özeti sanki: “Masal biriktiren beybabaları bilir misiniz? Bu tontonlar masallarını ilk fırsatta ceplerinden çıkarıverirler. Anlattıklarıyla hem şaşırtır hem de güldürürler. İşte bizim beybabamız da böyle biri. Yerinde duramıyor. Masallarını fısıldamak için kitabın kapağını açmamızı bekliyor. Şimdi hazırsanız beybaba yola çıktı. Mutsuz bir korkuluk, yağmurlar yağdıran Dursun ve gezgin bir mantarla size doğru yaklaşıyor. Önce şarkılar söyleten bir salıncağın konuğu olacaksınız. Sonrası beybabanın ceplerinde…”
Siz beybabanın ceplerini karıştıradurun ben başka bir kitaptan daha söz edeyim bu arada. Malum buluşma periyodumuz haftalık değil artık. Hazır zamanı gelmişken olabildiğince fazla kitabı anlatmak istiyorum. Ve o kitap Serhan Kansu imzalı “Sırtımdaki Okyanus.” Kitap, özgürlük kavramını sorgulayan Gambi’nin hikâyesini anlatıyor bize. Merak ediyor özgürlüğün ne olduğunu sevimli kaplumbağamız çünkü o bir hayvan dükkânında yaşıyor. Hani şu ‘pet shop’ da denilen. Hiç görmediği gökyüzünü, şekerden yapıldığı söylenen bulutları merak ediyor. Ve dilinde bir soru: “Özgürlük nedir Rafi, daha büyük bir akvaryumda olmak mı?” Bir gün küçük bir kız onu evine götürünce de Gambi’nin serüveni başlıyor. Yaşamı, dünyayı, içinde yaşadığı çevre kadar sananlar için de etkileyici bir kitap olabilir “Sırtımdaki Okyanus.”
Serhan Kansu’nun yazdığı kitabı Kaan Bağcı resimlemiş. Ve yine Elma Çocuk etiketiyle çocuklara sunuluyor.
Hayal kurmanın ayıplanmadığı, horlanmadığı; çocukların hayallerinin sınırlanmadığı günlere…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (30 Ekim 2017)