Dedalus 2018’e dört kitapla giriyor

Ocak 5, 2018

Dedalus 2018’e dört kitapla giriyor

Dedalus Kitap  2018’e dört yeni kitap yayımlayarak girdi.

Tanıtım bülteninden

Gözlemci Olarak Buradayız – Emirhan Burak Aydın

Gözlemci Olarak Buradayız, Emirhan Burak Aydın’ın ilk romanı. 1990’da İstanbul’da doğan yazarımız Kocaeli Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Çevirmenlik ve editörlük yaptı. Öyküleri Notos, Sözcükler, Öykü Gazetesi, Öykülem, Sarnıç Öykü, Lacivert, Peyniraltı Edebiyatı dergilerinde ve Marşandiz Fanzin’de yayımlandı. Dedalus Kitap olarak öykülerini birkaç yıldır takibe aldığımız yazarın, gerek yayınevimiz gerekse edebiyatımız için önemli bir keşif olduğunu düşünüyoruz. Aydın’ın yayınevimizde yayımlanmayı bekleyen bir öykü dosyası ve üzerinde çalıştığı bir romanı daha bulunuyor. Üretkenliği ve nitelikli metinleriyle kısa süre içinde adından çok söz ettireceğine inanıyoruz.

Gözlemci Olarak Buradayız, ülkemizde yaşanan gerçek bir cinayetin anlatımıyla başlıyor. Bir adam, önce karısı ve çocuğunu sonra da evlerinin yakınında bulunan bakkalın sahibini, bakkalın çırağını öldürüyor. En sonunda ağzına dayadığı Kırıkkale tabanca ile kendi hayatına son veriyor. Gazetelere yansıyan bu haber, hayatlarının baharında olan bir grup üniversite öğrencisinin dikkatini çekiyor. Romanın asıl kahramanları cinayeti kısa filme çekmeye çalışan üniversite öğrencileri. Roman bu gençler üzerine kurulmuş. Aynı anda kâinattaki her şeyi görebilen, fakat hiçbir şeye müdahale edemeyen bir gözlemcinin ağzından okuyoruz her şeyi. Anlatıcı gören, duyan, fikirleri olan bir adam. Vasıfsız bir Tanrı adeta.  Bir yandan filmin çekilme süreci anlatılırken bir yandan o sırada dünyanın farklı yerlerinde olup biteni aktarabiliyor.

İyi adam olmak için istemediğiniz şeyleri yapıyorsunuz. Çarklar dönüyor, zekâtlar veriliyor. Acımadan iyilik yapabilme güdüsüne sahip olan memeli, evrim sürecinde yok oldu. Onu gördüm. Kaburgalarının içini kurtların dolduruşunu izledim.

Karakterlerin iç dünyasında elini kolunu sallayarak geziniyor gözlemci. Onların bugünkü, dünkü ve gelecekteki hallerini bize (okuyucuya) gösteriyor. Geçmişlerini, acılarını, çaresizliklerini, aptallıklarını, hayallerini. Hiçbir şeye dokunamayan, müdahale edemeyen gözlemci, romandaki karakterlerin ve diğer bütün insanların hiçbir şeye müdahale edemediğini, her şeyin bizim dışımızda gerçekleştiğini anlatmaya çalışıyor.

Hiçbir şey tahmin ettiğiniz gibi gerçekleşmeyecek, olmayı hayal ettiğiniz kişiye asla dönüşmeyeceksiniz çünkü.

Gözlemci Olarak Buradayız ülkedeki hastalıklı durumun; geleceğe, devlete olan güvensizliğin, dünyanın giderek daha kötü bir yer olmasının bir eleştirisi sanki.

Yasemin Adam – Unica Zürn
Almanca Aslından Çeviren: Kansu Kanber

“Umuttan kurtuluş özgürlüktür.”

Unica Zürn bir akıl hastası olarak deneyimlerini romanlarında tasvir etmesiyle tanınmış bir yazar. 1960’ların başında paranoyak şizofreni teşhisi konuldu ve bunu takiben çok sayıda psikiyatr kliniğine yatırıldı. Genel olarak tanınmış sanatçı ve fotoğrafçı Hans Bellmer ile ayrılıkları sonrasında başlayan şizofreni krizleri hayatını sürekli olarak tehlikeye sokuyordu. Unica Zürn’ün romanı Yasemin Adam, okuyucunun ilgisini çekerken aynı zamanda da sersemleten halüsinasyon tasvirleri ile deliliği, günlük sade hayatın gerçekliği arasındaki kontrastı kullanarak vurguluyor.

Unica Zürn Yasemin Adam romanında “ben”liğini üçüncü tekil şahıslı bir anlatımla saklamıştır. Onun için hayat ve edebi çalışmalar o denli birbirine girmiştir ki yazar özel mektuplarında, günlüklerinde bile kendinden “o” diye bahsetmiştir. Ancak bu “dışarıdan bir göz” ile kendisini görmesi yazarın dışarı taşan şizofrenik belirtilerinden de kaynaklanıyor olabilir.

Ünica Zürn Yasemin Adam romanıyla şizofrenisini konuşturuyor. Korkarken aynı zamanda da onu büyüleyen hastalığının bastırılmış ve sınırlandırılmış düşüncelerini yazıya geçiriyor. “Yasemin Adam” altı yaşındaki bir kızın rüyasıyla başlıyor: Altı yaşındayken, bir gece vakti gördüğü bir rüya onu odasının duvarına maun çerçevesiyle asılı duran aynanın arkasına götürür.  Bu ayna, içinden geçilerek sıra sıra kavakların olduğu uzun bir yola çıkan bir kapıya dönüşüp, oradan da bir eve varıyor…  Evin kapısı açık. İçeri giriyor ve kendini yukarı çıktığı bir merdivenin başında buluyor. Hiç kimseye rastlamıyor. Bir masanın önünde duruyor. Bu masanın üzerinde küçük, beyaz bir kart duruyor. Üzerindeki ismi okumak için kartı eline aldığında uyanıyor. Tıpkı Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kitabının devamı olan Aynanın İçinden’de olduğu gibi Yasemin Adam’da da romanın sonuna kadar isimsiz kalan kahramanımız aynanın ötesinde bilinen evrenin çok dışında, paralel bir evrene geçiş yapıyor.  Ancak bu geçiş Lewis Carrol’unki gibi bir masal diyarına geçiş değil, bir rüyaya geçiş. Aynı zamanda kızın bu diğer dünyadaki yalnızlığı da betimleniyor. Rüya o kadar etkiliyor ki kahramanımızı uyandığında aynayı kenara itmek için yataktan kalkıyor ancak kapı yok, sadece geçilmez bir duvar. Buna rağmen Ünica Zürn okuyucularına bu duvarın ve aynanın ötesindekini anlatmaya, mantık çerçevesinin dışındaki görüntülerini anlatmaya çalışıyor. Akıl hastalarının ve deliliğin dünyasını.

Yasemin Adam, Unica Zürn’ün şizofrenisinin sesi. Akıp giden ama parçalar halinde, parçalı olsa da bütünlük içinde, gerçeklikle ‘karanlık tarafın’ birbirine karıştığı, etkileyici, sarsıcı ve benzeri olmayan bir parça. Roman mı, otobiyografi mi, anı mı? Bir şey söylemek kolay değil. Ama sanat ve delilik arasındaki sınırlar ne zaman çok belirgin oldu ki zaten?

Aydınlanma Düşüncesi – Ahmet Çiğdem

Aydınlanma Felsefesi gerçekten ‘karmaşık’ bir konu, çünkü bu felsefeyi oluşturanlar ayrı dilleri konuşan, ayrı felsefî gelenekleri ve toplumsal formasyonları olan insanlar; net, çünkü Aydınlanma Felsefesi, felsefe ve düşünce tarihinde ilk kez felsefe dışından ölçütler ve kavramlar getirilerek, deyim yerindeyse felsefeye pratik bir müdahalede bulunarak oluşturulmuş bir birikimi ifade ediyor.”

Aydınlanma, genel itibarıyla “tek bir kafanın” ürünüymüş gibi algılanır. Ancak, bir eğilim olarak aydınlanma çeşitli coğrafyalarda çeşitli kişiler üzerinden serpilip gelişmişti. Ahmet Çiğdem Aydınlanma Düşüncesi‘nde Fransız, Alman, İngiliz (İskoç) Aydınlanma tecrübelerini ayrı ayrı irdeliyor ve böylelikle bu düşüncenin, başka bir anlamda hareketin, girift yapısını ana hatlarıyla okur için çalışıyor.

Barışın Şikâyeti – Desiderius Erasmus

Çeviren: Celal Yeşilçayır

Hristiyanların birbirlerini silahlarla delik deşik etmesine tanıklık ettikten sonra, doğrusu Türklere bundan daha eğlenceli bir gösteri sunulamazdı. Türkler, şeytanları kurban ediyorlar.

Türkçeye ilk defa çevrilen Barışın Şikâyeti, Desiderius Erasmus’un çağına yaptığı bir şahitlik.

Savaşların ortasında kalmış Avrupa’ya yöneltilen bir “Durun!” ihtarı âdeta.

Erasmus bu eserinde Avrupalı devletlere, devlet adamlarına, yetkililere karşı barışı konuşturuyor. Savaşların, kıyımların ve katliamların mantıksızlığını ortaya koyuyor. Barış, insanların savaşarak, birbirlerini öldürerek aslına bakılırsa vahşi hayvanlardan daha aşağıda bir davranışta bulunduklarını haykırıyor.

Deliliğe Övgü‘deki alegorik yapının aksine Barışın Şikâyeti tüm açıklığı ile insanları aklın hükümran olduğu bir yapıya davet ediyor, hepsini bağlayan ortak değerlerde buluşarak savaşmayı bir kenara bırakmaları gerektiğini söylüyor. 

edebiyathaber.net (5 Ocak 2018)

Yorum yapın