Fransız Teğmenin Kadını, “olmak ya da olmamak” | Sultan Sarı

Ocak 10, 2018

Fransız Teğmenin Kadını, “olmak ya da olmamak” | Sultan Sarı

16 Ekim 2005’te Time dergisi en iyi 100 romandan biri olarak ilan etmiş John Fowles’ın Fransız Teğmen’in Kadını’nı.[1] Haksız da sayılmaz…

İngiliz edebiyatının en büyük ustalarından biri olan John Fowles, anlatı kurmadaki becerisi, çarpıcı üslubu ve deneyciliğiyle dikkati çeken bir yazar. Fowles’a göre Fransız Teğmenin Kadını tıpkı Glasnost gibi değişikliği ve açıklığı simgeliyor. Fransız Teğmen var mıydı? Belki de hiç yoktu. Fransız Teğmen’i olan olmayan tüm kadınlara adamıştır belki de bu romanı John Fowles. Belki de bu “kadın olmanın” ya da “var olmanın” romanıdır. “To be or not to be”…İşte bütün mesele budur.

Fowles dünya tarihinin en tutucu dönemlerinden biri olan, her şeyin ve özellikle de edebiyatın sıkı kurallara ve “görev” bilincine bağlı olduğu Viktorya döneminden aykırı bir aşk öyküsü getiriyor bize. Roman başarısını büyük ölçüde nefis diyaloglarına ve iki karakter arasındaki gerilime borçlu. Kadınların “görev”lerinin boyun eğme ve çocuk yapmayla sınırlı olduğu bir dönemde, romanın kadın kahramanı Sarah, inanılmaz sezgi gücü, özgürlüğe olan tutkusu ve sevgiyle hemen romanın merkezine yerleşiyor. Toplumsal kodları umursamaksızın sevmek neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan kaçınmayan özgür bir kadın Sarah. Erkek kahraman Charles ise görmüş geçirmiş bir aristokrat, ama görmüş geçirmişlikte bir aristokrattan beklenenler arasındaki dengeyi tutturmakta zorlanan biri. Sarah’yla tanıştıktan sonra bu bıçak sırtındaki denge darmadağın olur. Charles, çağının toplumsal statüsünün, eş dost çevresinin talepleri ile yolu aşktan geçen “Aşkınlık ve Sahicilik” ve “Özgürlük” arayışı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.

Romanın daha başında iki bakış-iki ses duyarız. Roman boyunca devam eder bu ikilik. 20.yüzyılda yaşamış John Fowles Viktorya Döneminde geçen bir roman kurgular. Post modern bir tarihsel üst kurmacadır bu… Sarah Woodruff adında bir kadın ve Charles adında bir erkek hakkındadır. Gizem ve cinsellik(aykırı aşk), Tanrı ve doğa ikiliği vardır romanda. “Fosiller” de “yeni kuşlar yeni ağaçlar” da. “Lyme ve Ware Commons” ve “Londra” ikiliği, “Ware Commons koruluğu” ile “Londra’nın Samanpazarı”, “teyzeler” ile  “genç canlı yeğen ve hizmetçiler”, “kapalılık, tutuculuk” ile “varoluş ve özgürlük”, “eski fikir ve düşünceler” ile “yeni gerçeklik, yeni nedensellik” gibi ikiliklerinden Charles’ın “Yeni hayatı”na ve Sarah’ın  “kendi yolu”nu bulmasına tanık oluruz. “Yeni yolculuk – Yeni Sarah” ile “Yeni bir hayat” ve  “Yeni romanı” kıyas ederiz. Düşmüş kadın Sarah’ın kitap kahramanı olarak yükseltilmesi ile yaratılan çelişkiyi de görmezlikten gelemeyiz.

Romanda bağlantıların alıntılar ve arabacılarla sağlandığını görür bir dönemden diğer bir çağa geçiş ve bunun işaretlerini buluruz.

Kitapta da denildiği gibi;

“Varoluş dediğimiz, birbirinin yerine geçen bu biçimler silsilesinin içinden de bir tür yeniden doğuş geçmez mi?”  (sy 271).

Jale Parla’nın[2] da “post modern edebiyat” için söylediği gibi;

“Okur ve yazar dil denizinde sözcüklerin anlamlarının dalgalar gibi birbirini izlediği bir devinim içinde yüzerken, metinler, benlikler, kimlikler ve yorumlar da yeni göstergelere dönüşürler…

Artık “yazar, okur, metin yoktur; yalnızca o metin aracılığıyla oluşan söylemler vardır”.

Yazarın roman boyunca bahsettiği silsile, bağ adeta bir edebiyat ve düşünce tarihidir.  Dolayısıyla roman da bir geçiş romanıdır diyebiliriz. Viktorya dönemi ile başlar, varoluşun sıkıntı ve sorunlarını dile getirir ve sosyal gerçeklere de gözünü kapatmaz. Roman boyunca Darwin’den ve koruyucu renk değiştirmenin erdemlerini sorgulama ihtiyacından, ekonomik sömürü (sy 43) den, sosyal ve ekonomik gerçeklerden, sosyal ilerleme ve gelişmelerde, sınıf çatışmalarından, gayri meşru ilişki yaşayan köylülerin işgücü ihtiyacından bahsedilir. “İyi kalpli sömürgelerin bir kısmı Hoş Görüntü, diğer kısmı Yüksek Verimlilik peşinde.” denilir. Ernestina’nın babasını anlatırken “Kar ve Dürüstlük onun düsturuydu.1850 ve 1870 arasında meydana gelen büyük sosyo-ekonomik değişiklik sırasında yükünü tutmuştu” (sy 259.) der Yazar.

Sarah’ın yüzü ile bir köylünün Meryem Ana’yı gördüğü hikâyesini ilişkilendirilerek Sarah’ı dolaylı olarak Meryem Ana seviyesine yükseltir.

“Gizem’ini kendine saklayabilirsin. Gizemin benim için kutsaldır”(sy 413) der Yazar romanda  ve bu gizem roman boyunca sürer ve okuyucunun merak duygusunu perçinler. Romana sürükleyicilik kazandırır.

Romanda ruhsal çözümler de kullanılmıştır. Örneğin karakterlerden Dr Grogan ve Charles arasında geçen diyaloglar (sy 141-142) ve doktorun Sarah hakkındaki tahlilleri (sy 144- sy 204-206) etkileyicidir.

Şenol Bezci’nin;

“Fowles, romanda Viktorya Çağı’na ait, az bilinen bilgiler sunarak ve insanların kafalarındaki genel resmin dışında bir resim çizerek, tarih kavramını sorunsallaştırır. Benzer bir yaklaşımla, geleneksel roman kuramının tutarlılık, bütünlük, anlatıcı ve yazar gibi unsurlarını sorunsallaştırır”[3]  görüşüne katılmamak da mümkün değildir.

Viktorya Dönemi başlı başına bir karakterdir romanda. Döneme ait pek çok bilgi verilir.

Anlatım ve mizah anlayışı eşsizdir. Bazılarına fazla alaycı gelebilir. Ama bizce dönemin çelişkileri ile ve karakterlerle son derece uyumludur bu üslup. Zaten romandaki karakterler, dönem ve yerler de birbiriyle son derece uyumludur. “Ernestina’nın yüzü tam çağına göre; küçük çeneli, oval ve bir menekşe kadar narin” dir. Bir başka örnekte;“Viktoryenlerin yönteme düşkünlüğü”  ile alay edilir ve “Keyif denen bir şey kalmamış mı diye merak ediyor insan” der yazar. “Mesela Charles daha ince giysilerle daha rahat edebileceğini nasıl anlamıyor?” diye sorar(sy 48). Diyebiliriz ki romandaki ince mizah anlayışını anlatmak ve örnekler vermek bu yazının sınırlarını aşar.

Fowles’ın tüm romanlarının hem geleneksel hem de deneysel çalışmalar içerdiği de bilinen bir gerçektir. O bilinçli olarak kurgusal, geleneksel ve yenilikçi unsurlar kullanır. Tüm bu unsurlar “Fransız Teğmen’in Kadını”nın bir “üst kurmaca” olduğunu gösterir.

Romanda geçen yerlerin başarıyla tasvir edilmesi mekânları da ayrı bir karakter haline getirir. Bunun sırrı da Fowles’ın “Romancı olmasaydım, ressam olmak isterdim” cevabında gizlidir sanırım.

Velhasıl; romanın kurgusu güzeldir. Gizemli bir aşk  öyküsü anlatması ve Fransız Teğmenin görünmez olması ilgi çekicidir. Anlatım çok katmanlıdır. Karakterler zaman, yer ve birbiriyle uyumludur.  Fowles’un verdiği uygarlık, tarih ve toplum bilgisi derindir ve her bölüm başındaki alıntılar bölümler arasında bağlantılar sağlar ve uyumludur.  Okuyucu alternatif sonlar bırakılması da gizemin devamını sağlar. Belkide işin sırrı Fowles’ın “dünyanın çevresindeki bu gizemli duvar ve ona ilişkin algımız, bizi hayal kırıklığına uğratmak için değil; bizi yeniden şimdiye yaşama şu anki varoluşumuza yöneltmek için oradadır”  cümlesinde gizlidir.

Sultan Sarı – edebiyathaber.net (10 Ocak 2018)

[1]  İlk 1969’da yayınlanan kitabın Panther Books 1971 Basımından çeviren Aslı Biçen, Ayrıntı Yayınları 8. Basım 2011.

[2] Edebiyat teorisyeni ve eleştirmeni

[3] John Fowles`un romanlarındaki post modern unsurlar: Fransız Teğmenin Kadını and Mantissa [The Postmodern elements in John Fowles`s fiction: The French Lieutenant`s Woman and Mantissa] / Şenol Bezci -1998

Yorum yapın