Tozun toprağın içinde, sokağın gürültüsünde akıp giden bir hayatın içinde şehrin hafızasını ve sokağın bilincini getiriyor bizlere Önder Abay. İstanbul’un ötekileri Destek Yayınları’ndan yayımlanan Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi kitabıyla bize öte taraflardan sesleniyor…
Üniversitede kimya eğitimi alan Önder Abay lise yıllarından beri yazı yazıyor. Ankara’nın ve İstanbul’un tehlikeli denilen mahallelerinde yaşayıp farklı alanlarda dergiler çıkaran Abay, uzun süre BirGün gazetesinde ‘Sokakta BirGün’ köşesinde sokak muhabirliği yaptı, sokağın bilinmeyenlerini bize taşıdı. Yazar halen Bavul dergi yayın yönetmenliği görevine devam ediyor.
Abay gazete ve dergi yazılarında yoğun olarak kalemde aldığı sokak temasından hareketle bizi bilinmeyen köşe başlarından içeriye çekerek tanıdığımızı düşündüğümüz ama aslında kapısından bile geçmediğimiz yaşamların hikayelerine ortak ediyor. Şehrin keşmekeşinde göz göze gelmekten kaçındığınız ne kadar tükenmişlik varsa hepsi kitapta gözbebeklerimize bakıyor.
Yazar, sokaktaki yolculuğuna başlamadan önce kendini de sıkı sıkıya tembihliyor. “Birincisi duyduğun hiçbir şeye şaşırmayacaksın. İkincisi ise duygusal bağ kurmayacaksın. Çünkü duygusal bağ kurarsan saplanıp kalırsın.” Kulağımıza yazarın nasihatlerini küpe yaparak başlıyoruz yedi tepeli şehirdeki yolculuğumuza.
İstanbul dünyanın en sihirli şehridir. “İstanbul kirli yüzlü çocukları ve karanlık sokaklarıyla Vedat Türkali’nin dizelerine uğrayan, Nazım’ın hasretle ulaşmak istediği limandır.
İstanbul, Andersen’in masalına gözyaşı sokabilen, Yaşlar Kemal’i Galata Köprüsü’nün altında kartonların üzerinde yatıran, en namlı kabadayıları dişleri arasında çiğneyen, imparatorlukların hatırasını sırtında taşırken bir de müteahhitlerin yükünü ensesiyle kaldıran şehirdir.”
Tarihler boyu kendisini nice sultana, şaire aşık etmiş bu güzelim şehirde akıp gidiyor hayatımız. Ülkü Tamer’in dediği gibi “Şimdi yalnız balıklar boğulmuyor İstanbul’da.” Bugün milyonlarca insan hep birlikte boğuluyoruz ve bu keşmekeşin hiç tanımadığımız insanların yaşamlarına hem ortak hem de şahit oluyoruz.
Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi, bir sokak ve şehir okuma rehberi. Hem de tüm kabullerden, önyargılardan, yasaklardan ve kurallardan arınarak okunması gereken bir rehber. Sokakta şahit olduğunuz ne varsa burada da o var. Sokakta yürürken bir anda yanı başınızda patlayan bir kavgaya bulaşmanız nasıl an meselesiyse burada da okuyacağınız bir hikâyenin tesadüfen gözlemcisi çıkmanız hatta belki bizzat olayın bir parçası olmanız da an meselesi. Önder Abay, bilinmedik bir yoldan bizi bize anlattığı Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi kitabıyla sokağın ruhunu içimize taşıyor. Okuduktan sonra sokağa, şehre ve şehrin insanına dair bakışınızı değiştirecek kitap, zengin karakterleriyle ve güçlü anlatımıyla hepimizi sorgulamaya ve dönüşmeye davet ediyor.
Bir konfeksiyon atölyesinden yükselen makinenin sesinde, yok olup gitmeye yüz tutmuş bir sokak satıcısının bağırtısında, her semtin havasına asılı kalmış kokusunda gizlenmiş nice hikayenin incelikle örüldüğü Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi, zemine yayılmış kaybedilmişlik duygusuna inat yükselen bir yaşam çığlığı aynı zamanda.
Tıpkı hem kaybetmenin hem de kazanmanın yeri olan sokakta yürürken adımlarımızın bizi nereye çıkaracağını bilmediğimiz gibi, hikayeler de alıp götürüyor. Çünkü sokak gerçektir. Sokak saklayandır, ulaştırandır, estetiktir ve öğreticidir. Sokak sizi türlü ihtimalleriyle sınayan gizli bir öğretmendir.
Bu gizli öğretmenin önderliğinde yol alırken cebimize doldurduklarımızın ağırlığı da gitgide artıyor. Bazen ortak notalara hapsolmuş farklı coğrafyalardan göçmenlerin öyküleri oluyor bunlar bazen de kentsel dönüşüm belasına kapılıp gitmiş, beton mikserlerinin uğultusunda bunalan esnaf.
Ama deniz ve gökyüzü hep aynı yerde duruyor İstanbul’da. Afrika’dan saat satmak için gelen Bordana’da, Suriye’den savaştan kaçıp gelen Esmehan’da, satışa sunacağı limon sıkacağını evde test eden işportacı da aynı umut dolu gözlerle bakıyorlar denize ve de gökyüzüne. Aynı kaldırım taşına basarak soluk alıyorlar ve aynı iskeleden adım atarak başlatıyorlar kıtalar arası yolculuklarını…
Kitapta en iyi senaryolara taş çıkartacak insanların yaşam öyküleri var. İthaf cümlesinde adı geçen Mehmet Kartal da bunlardan sadece biri. Mehmet Kartal Avrupa’da veya Amerika’da yaşamış olsaydı onlarca filmi ve dizisi olacak bir karakterdir. Kendisi doksanlı yıllarda İstanbul suç dünyasına adını yazdırmış azılı bir hırsız, birçok kere hapiste ve akıl hastanesinde yatmasına rağmen altı tane kitabı olan ve işlediği suçları yazacak kadar tutkulu bir yazar, dizi setlerinde yatıp kalkan sinema aşığı biridir. Bir kitabı sinemaya uyarlanmıştır. Suç işlemek bazı insanların isteyerek yaptığı bir eylem değildir, onların adalet sisteminde hayatta kalmanın bir yoludur bazen. Bu yüzden ‘kötü yola düşmek- suça itilmek’ diye tarif edilir ama yazmak yalnızca isteyerek yapılacak bir eylemdir. Mehmet Kartal da iyi olmaya çalışan ama hayat koşullarınca suça itilmiş bir sokak adamıdır. Şimdilerde yazar tarafından yazılan bir film senaryosuna da konu olan Mehmet Kartal, tüm sokak çocuklarının babasıdır ve yazarın da ilham kaynağıdır. İkisi de sokaklara açılan aynı kapının eşiğinden adım atmışlardır hayata.
Uzun süre sokak çocuklarıyla vakit geçiren Abay, onlara hayata tutunma macerasında yoldaşlık etmiştir. Bu yüzden bir sokak çocuğuna hediye olarak tiner götürmek ona göre çok da tuhaf bir durum değildir. Çünkü sokağın kendi içinde kuralları vardır. Sokak çocukları ülkenin, aile yapısının, aile içi şiddetin, taciz ve tecavüzün anlaşılacağı aynadır. Mutsuz ailelerin şansız çocuklarıdır onlar. Yıllardır devlet tarafından önü alınamayan bir sorundur ve elbette yazılacak onlarca şey var ama özetle yazarın da dediği gibi, sokağın cinsiyeti yoktur bu sebepten sokağın çocuğu olmaz. Onlar bizim çocuklarımızdır. Onların sorunları da bizim sorunlarımızdır.
Artan göç ve işsizlik nedeniyle varoşlarda savrulan gençler de sokağa açılan kapıdan geçerek başlarlar maceralarına. Bir çatı katına kurulan derme çatma stüdyodan ortaklaşa alınmış mikrofondan seslenerek anlatırlar öfkelerini. Her iki gençten birinin madde bağımlısı olduğu, mahalle kültürü, komşuluk gibi değerlerin hızla çözüldüğü mahallelerde verilen hayatta kalma çabalarından bugün pek çoğumuzun haberi yoktur.
Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi, Fikirtepe’de yıkık evlerin muşamba geçirilmiş pencerelerinden bakan Suriyeli göçmenlerin dramlarına da değiniyor. Tıpkı bir mesleği babasından devralır gibi bir savaş trajedisini devralan babaların ve oğulların hikayelerini anlatıyor. Bomba sesleri eşliğinde geceye yürüyen insanlarla aynı karanlıkta bekletiyor bizi. Elli sene önce Anadolu’nun köyünden kalkıp gelenlerin uykuya yattığı, şimdilerde ise Suriyelilerin başını dayadığı bekar odalarına misafir ediyor. Takvimlerden sayfalar eksilirken insanoğlunun o çaresiz bekleyişi ve çabalaması hiçbir yere gitmiyor. Geçmiş sanki geleceği örüyor. Ve hiç kimse tarihin üzerine attığı ağlardan kendisini kurtaramıyor.
Kitaba konu olan ilginç yaşam öykülerinden birisi de aslan terbiyecisi Semra ablaya ait. İstanbul Cihangir’den başlayıp İran Şahı’nın sarayına uğrayan ve Tarlabaşı’nda izbe bir evde noktalanan bir yaşam Semra Özgen’inki. Sirklerde yılanlarla dans ederek başladığı yolculuğu okurken bir zamana da tanıklık etmiş oluyorsunuz. İran Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği aslan yavrularıyla dünya turuna çıkan, Kenya’da Masailerle buluşan, ilk kocasını sahnede zehirli bir yılanın sokması nedeniyle kaybeden Semra ablanın hayatı öyle pek eşine benzerine rastlanacak türden bir hayat değil.
Yazar, tüm bu hikayeleri anlatırken ıskaladığımız bazı temel meselelere de çengel atıyor. İyilik, empati, mutluluk gibi kabul ettiğimiz pek çok kavramın içini dışa çevirerek tüm bunların hepimiz için aynı şeyler demek olmadığının da altını çiziyor. Öyle ki zaman zaman kendinizi bir dolandırıcıyla empati yapmak zorunda kalırken bulabiliyorsunuz. Metnin genelinde kendini hissettiren ince mizah duygusu ve ironi yüklü bölümlerle yazar, Türkiye’de yaşayanlar olarak hiç de şaşırmadığımız durumları keskin bir gözlem gücüyle bize naklediyor.
Özlem Küskü – edebiyathaber.net (28 Mart 2018)