Doğum odasına taşıdılar apar topar beni. Eş dost akraba, gözü açılmamış yavrucağın haberini alır almaz dikilivermişti odanın kısrak yerine. Curcunanın en tiz yerine intikal edip iyi pişmiş akşam yemeği gibi kucaktan kucağa servis ediliyordum. Çabucak bu hastane kokusundan kaçıp şehrin yakın-uzak caddelerine sapa sapa evin yolunu bulduk. Bulduk bulmasına ama dört katlı apartmanın camlarından sarkanları görünce defansın ardına sarkan topların acemi stoperlerce karşılanmasına benzedi talihimiz.
Salonun sobaya yakın yerlerine nüfuz eden eş-dost-akraba bir yandan maşallah alayı tutturuyor bir yandan gelen misafirlere ikramlarda bulunuyordu. Dededen kalma ahizeli telefonun sesiyle irkilen iri kıyım görümceler, bakışların yönünü kulak patlatan telefona çevirdi. Arayan henüz on yedisinde – bu bizim topraklarda bir yazgıdır – kocaya kaçan Almanya kaçkını teyzemdi. Ahizeden çıkan ve günler öncesi donanmış sesle birlikte babamın yüzüne düşen bin parçanın kodlamasını yapan ahali “Çocuğun ismi ne olacak?” sorusunu şiddetle arttırıyor; bu durum yurdun yüksek kesimlerinde kendini hissettiriyor; alçalan yerlerde ise patates severler tarafından umulmaz bir tahribata uğruyordu. Keşfedilmemiş toprakları bilgelikle betimleyen kalabalık buna da çözüm getirecekti elbet. Atomun parçalanmasını bilim adamlarından daha iyi analiz eden abiler, ablalar dizilmişti salonun az teneffüs edilen yerine. Antrenörü, sanatçısı, işçisi, bakkalı, memuru hepsi seferber olmuştu. Fakat ortada çözümlenemeyen çözümlense de kabullenilemeyen bir durum vardı. Öncelik anne ve babanındı fakat bunca elebaşının konuşlandığı yerde bu pek mümkün sayılmazdı. Taraftarlar sahaya atlıyor, güvenlik görevlileri engel olmaya çalışıyor, aralarından biri hakemi tekmeliyordu. Bu acı tabloyu engellemeye çalışan siyasiler korkularından altlarına işiyordu. Sidik kokuları birbiriyle yarışıyor, şehrin vıcık vıcık sokaklarına dek ulaşıyordu.
Telefonun ardından çıkan sese kulak veren ahali “Ahmet olsun,” sesini duydukları gibi büyük bir yenilgiye uğradıklarını fark ettiler. Aralardan Obeid Al-Dosari vari bir sıyrılışla “Üçüncü Kemal” olsun diye haykıran ses yerini memleketten arayan dedeme bıraktı. Dayım “On altıncı Luis” konulmasını ısrarla ve esefle istedi. Ahali bu ismimi hiç beğenmemişti. Yerli malı yurdun malı bir isim olmalıydı. Hanidir herkeslerin suratıma iğrenerek baktığı bu kasvetli ortam beni de mutsuz etmişti. Münih’ten amcam aramış adımın “Don Juan” olması talebinde bulundu. Arkadan yengem ise yok yok “Clementine” olsun dedi ve telefonu yüzümüze kapattı. Don Juan ismi kimin aklına gelmişti. Olaya sonradan dahil olan bakkal Mustafa, adımın “Muzaffer” olmasını, ilerleyen yıllarda ise ismimle hemhal olmamı faks çekerek iletti. Sonra atlara vurgun manav Hayri, ganyan masasından kalkmış olacak ki adımın “Cengo” olması hususunda yetkilerle görüştü fakat itibarsızlığı neticesinde bu öneriye kimseler kulak asmadı. Hayri, yetersiz itibarını daha çok çalışarak yükseltme gayretinde bulunacağının sözünü verdi. İnsanlar onu dinlesindi, sözü geçsindi. Devlet dairesine dönen evin davet misafirleri ve mutfaktan iki ya da üç kişilik bir ses hep bir ağızdan “İkinci Melih” diye bağırdı. Bu hanedan isimlerini çağrıştıran isimlerin yerini Cumhuriyetin yegâne isimleri aldı.
Büyük uğraşlar sonucu yalnızca yaşça büyük sayılıp toplumda kendilerine yer edinen patates severler konunun muhatabı olmadıklarını önce beyan sonra tavaf ettiler. Velhasıl kelam bir sonuca varılamadığından oturum sonlandırıldı. Bu olağanüstü hal sonrası benzin, mazot fiyatları kendini kaybederek muasır medeniyetler seviyesine yükseldi. Kışa ramak kala doğalgaz fiyatları üzerine de çeşitli analizler yapan kalabalık bu konuda da bir sonuca varamayıp suçu yirmi beşinci hükümete attı. Yirmi beşinci hükümet yirmi dörde, yirmi dördüncü hükümet yirmi üçe, Boom..
Emre Şahinler kimdir:
10 Nisan 1989’da Kartal, İstanbul’da doğdu. İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 2012’de Polonya’da Wroclaw School of Banking’de öğrenim gördü. 2013’te Avusturya’da Alpen Adria Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladı.
Şiirleri ve poetik yazıları Varlık, Mühür, Şiiri Özlüyorum, Akatalpa, Caz Kedisi, Akköy, Gard, Lacivert dergilerinde ve Panoptikon fanzinde yayımlandı.
Şiirleri Çince, Ermenice, İngilizceye çevrildi.
Kitapları
Ölü Mızıkacılar Diyarı (2013)
edebiyathaber.net (7 Mayıs 2018)