İsmet Kür, romandan şiire, çocuk ve gençlik edebiyatından oyuna yazının birçok türünde ürün sunmuş bir yazar, şair ve eğitimci. Bugüne kadar Kür’ün çocuk yazınına yönelik ürünleri üzerine incelemeler yapıldı. İki cilt olarak yayımladığı, anı türündeki yapıtlarının birinci cildi olan Yarısı Roman’ı (1995) Nazan Aksoy, Kurgulanmış Benlikler (2009) adlı kitabında irdeledi; ancak şiirleri üzerinde çok durulmadı.
2005’te o tarihe kadar yazdığı şiirlerinden oluşan yapıtı 99. Kat Şiirleri yayımlandı. Kitapta 1940’larda yazılmış şiirleri de var, 1950’lerde de, 1980 sonrasında da. Altmış yılda yazılan şiirlerde İsmet Kür’ün insana yaklaşımı dikkat çeker; çünkü Kür’ün şiirinde “çıkmaz”ın içindeki[1] insan daha ilk sayfalardan yıllar sonra varacağı noktayı sezdirir. Doğanın uyumu karşısında dev rüyalarında[2] olan insan, varlığını korumanın değil, gücü daima elinde tutmanın, bir başkası üzerinde egemenlik kurmanın hevesindedir. İnsanın bu hevesini bir aymazlık olarak görür İsmet Kür ama öte yandan bu gaflet içindeki insanla arasındaki köprüleri tümden yıkmaz. İnsanın kendi aymazlığının farkına varmasını ister gibidir:
İnsan
Biraz kemik
Biraz et
Ve bir yığın
Gaflet…
Hayat
Budala bir sağırın
Durmadan
Tekrarladığı
Şarkı…
Dayanamıyorum…
Buna rağmen
Ben
Ne bu gafletten
Kurtulmak,
Ne bu şarkıyı
Susturmak
İstiyorum.[3]
Kitabın “İnsanlar”dan sonraki ikinci bölümü kitapla aynı adı taşır. “99. Kat Şiirleri” başlıklı bölümün başına bir dipnot ekler İsmet Kür:
“99. Kat Şiirlerinin tümü de Amerika’da New York’ta yazılmıştır. Ancak, “99. Kat” ne sadece New York’tur ne de sadece Amerika. 99. Kat tüm para ülkeleri, bütün büyük şehirlerdir.”[4]
Bu bölümdeki şiirlerinde insanın tarihini açımlar şair. Hiroşima’da, Nagazaki’de yanan çocuklara karşı kalemi bir erk tarafından tembihlenenleri içerir bu tarih. Kür’ün şiirinde yazdığı tarih, o güne kadar yazılanları, gösterilenleri değil, yazılmayanları, gösterilmeyenleri aktarır. Kür, yalnızca erk sahibine yöneltmez eleştirilerini, o erke hizmet edeni ve seyirci kalanı da silkeleyip kendine getirmek ister ve bu nedenle “Büyük Şehir” başlıklı şiirinde bir köşeye çekilip olan biteni seyreden insanın duyarsızlığını, her şeyi kanıksamış halini ortaya koyar. “Gökdelenlerin iyice küstahlaşıp / Gökyüzünü gözlerden sakladığı / […] En kalabalık caddelerin / Birinde”[5] boylu boyunca yatan bir adamın başından insanlar geçip gitmektedir. Hiçbiri dönüp bakmaz adama. Görmezden gelip yollarına devam ederler. İniltisini de duymazlar. Büyük şehir de kızarmaz utancından.
Utancından yüzü kızarmayanlara karşı gökdelenlerden görülmeyen insanları anlatmıştır İsmet Kür şiirlerinde. Yaşadıkları kayda düşürülmeyenleri, göz ardı edilenleri karşımıza çıkarmıştır. Onların yanında durup iniltilerini duyar ve duyururken kendini dünyanın merkezinde gören insanın verdiği zararı ortaya koyup bu zarara doğrudan ya da dolaylı biçimde destek olanları, seyirci kalanları kendine getirmeye çalışır. Seçtiği mekânlar, tarihin herhangi bir döneminden verdiği örnekler de bu amacına hizmet eder. Biçemi İsmet Kür’ün şiirlerini ilk kez okuyanlara belki sert gelecektir ama işlediği temalar, şiirinde duyulan öfkenin ve itirazın sesi, kendisi gibi yazar olan kızı Pınar Kür’ün bir öyküsünün başlığında sorduğu “Edebiyat Neye Yarar?” sorusunun da yanıtlarından biri olacaktır.
[1]İsmet Kür, “İnsanlar II”, 99. Kat Şiirleri, Everest Yayınları, İstanbul, 2005, s. 4.
[2]İsmet Kür, “İnsanlar V”, a.g.e., s. 7.
[3]İsmet Kür, “İnsanlar VIII”, a.g.e., s. 10.
[4]İsmet Kür, “99. Kat Şiirleri”, a.g.e., s. 13.
[5]İsmet Kür, “Büyük Şehir”, a.g.e., s. 25.
edebiyathaber.net (10 Mayıs 2018)