Aleksandr Sergeyeviç Puşkin denildiğinde, biraz durmakta fayda var. Zira Puşkin ilk olarak şiirleriyle geleceğinden akla, onu sadece şair yanıyla sınırlamak riskine girilebilir. Oysaki Puşkin, -sadece eserleri değil- yaşamı ve kişiliğiyle de okunmayı zorunlu kılıyor. Aslında Puşkin’in yaşamıyla, eserleri arasında fazla mesafe yok. Eserlerinde ve şiirlerinde Puşkin’i görmek mümkünken, kendisinde de yapıtlarını bulmak aynı oranda mümkün.
Daha açık bir ifadeyle, Puşkin’i anlamak için yaşamının içine girmek gerekiyor. Vasili İvanoviç Kuleşov, Puşkin: Yaşamı ve Sanatı adlı çalışmasında bunu fazlasıyla yapmış. Aslında Kuleşov, Rus edebiyatı tarihi uzmanı olarak tanınmaya değer bir isim. Tolstoy, Lermantov, Turgenyev, Çehov, Dostoveyski gibi dehaların eserlerini de incelemiş. Ama Puşkin çalışmasından anlıyoruz ki, en fazla Puşkin’e yaklaşmış. Kuleşov’un oğlunun önsözde de belirttiği gibi, “Puşkin’e karşı özel bir ilgi”si olmuş. Bu yüzden olsa gerek, eserde; Puşkin’in yaşamı en ince ayrıntısına kadar sergileniyor.
Aydınlanmacı geleneğin edebi yaşama etkisi
Puşkin, gerçek yaşamında da özgürlüğün peşine takıldığından başı dertten hiç kurtulmamış. Hayatının önemli bir bölümünü sürgünde geçirmesi bunun kanıtı ve şiirlerinde de bu sürgün hayatının yansımalarını görmek mümkün. Bir çizgisi var Puşkin’in ama bu çizgide, 19. yüzyılın ataklarını göz ardı etmememiz gerektiğinin farkında olmamız gerekiyor. Puşkin’i tarihsel durumdan soyutlamaksızın, dönemin koşullarıyla birlikte kaleme alan Kuleşov, 18. yüzyıl sonlarında gerçekleşen Fransız Devrimi’nin Rusya ve Puşkin üzerindeki etkisi üzerinde bir hayli duruyor. Aydınlanmacı geleneğin, “Hem dini hem de edebi yaşam alanlarında” yerini bulması ve “Oldukça, liberal içerikli Sansür Yasası(nın) yürürlüğe” konulması, dönemin Rusyasının düşünce ve sanatına soluk aldırıyor. Zira “Başlayan Fransız Devrimi’nden korkan II. Yekaterina ve Pavel’in yasaklarından sonra, ilk kez özel dergilerin yayınlanması teşvik” ediliyor.
O dönemlerde lise öğrencisidir Puşkin. Denilebilir ki, bütün hayatının şekillenmesi okuduğu lisede başlar. Ancak bu sıradan bir lise değildir. “Çağdaş yaşam koşullarına uygun ve öğretim düzeyi yüksek bir ülke için hazırlık yapılmasının ve kendi yüce inisiyatiflerinde bulunan devletin bürokrasi organındaki memur politikasının gerekli olduğunu hisseden I. Aleksandr’ın yararlı girişimlerinden biri” olarak kurulur. Söz konusu girişimin Puşkin’in kaderini belirlediğini söylemeye gerek yok. Liseye sadece zengin ve soylu ailelerin çocuklarının seçilmesi düşünülürken, Puşkin gibi soylu ama zengin olmayan ailelerin çocukları da sızmayı başarmışlardır. Tabii kendilerini, kendi başlarına kanıtlamak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kalarak.
“Göze çarpacak kadar iyi kalpli”
Asıl olarak Puşkin, bu okulla birlikte şekillenecektir. Ama sadece Puşkin değil, dönenim Rusyası da. Dönemin Rusyası derken, söz konusu dönemde başlayan düşünsel, siyasal, sanatsal atakların 20.yüzyıl Rusya’sını da nasıl belirlediğini işin içine katarak. Özgürlük, eşitlik gibi ideallerin Puşkin’in eserlerinde ve yaşamında temel düstur olduğunu düşünürsek, 17 Ekim Devrimi’ne kadar gidebiliriz. Hatta, Rus devrim tarihini Puşkin’le ilişkilendirecek kadar ileri gidebiliriz…
Puşkin’in karakterine gelince, “Kendisini zaman zaman mahcup eden ikbalperestlikle karışık bir gurur, ince bir ruh, öfkenin verdiği şiddetli parlama, düşüncesizce davranışlar ve özellikle esprili konuşmaya karşı istek, karakteristik özellikleridir.” Ancak Puşkin, “Göze çarpacak kadar iyi kalpli, zayıflıklarını kabul ederek verilen öğütleri başarılı bir biçimde” özümseyen bir karaktere sahiptir. Yazarın Puşkin’in karakterinin ana hatlarıyla ilgili yaptığı bu tanımlama giderek değişecektir elbet. Ama temel özelliklerin aynı kalması şartıyla. İlerleyen yıllarda çok da başka bir Puşkin çıkmaz karşımıza aslında. Ama biz Puşkin’in liseden mezun olduğu yıllara dönelim. Çünkü burası önemli. Kuleşov şöyle diyor: “Rusya’nın Avrupa ile aynı kaderi paylaştığı ve Rus insanının bilincinin olağanüstü büyüdüğü o çağın genel havası içerisinde delikanlıların çok yönlü algılayabilmeleri, merakı, farklı düşünce ve iddialara karşı sabretmeyi öğrenmeleri gerekiyordu. Mezunların özellikle bu vasıfları tüm yaşamları boyunca hep belirgin olarak kaldı ve Lise, tarihinin daha sonraki dönemlerinde mezun ettiği her dönem öğrencileri arasından döneme ait bir Puşkin’i mutlaka yaratmak zorundaydı.” İşte bu zorunluluktan bir şair doğmuştur artık.
Dekabrist şairler…
Puşkin’in şiirlerinin yönünü belirleyen dönenim önemli isimleri arasında partizan şair Denis Davidov ismi önemlidir. Zira Davidov, Puşkin’e, “Yargıda bağımsızlığı, ironi sanatını, alayı, sağlıklı bir akılla fikir yürütmeyi ve zevki” öğretmiştir.
Ancak Puşkin’in kaydettiği gelişme, onu çağının ilerisinde, 20.yüzyılla sınırlamayıp, 21.yüzyıla kadar götürecektir. Dekabrist şairlerin (1825) bakış açısının bir hayli ötesindedir Puşkin. Örneğin Dekabrist şair Rılayev, “Aşk bir türlü akla ulaşmıyor, Heyhat! vatanım acı çekiyor…” derken, Puşkin, “Devrimci arzuların insan tabiatını sıkmak zorunda olmadığı” düşüncesini savunur: “Esaretten kurtaracağı, daha geniş, daha açık hale getireceği, çünkü devrimlerin insanlar tarafından insanlar için, insanların daha rahat yaşaması için kabul” eder. Belki de, Kuleşov’un Puşkin’le ilgili yaptığı en önemli saptama burasıdır… Öte yandan, Puşkin’i takip edip, yaşadığı dalgalanmaları, sanatında ve yaşamında geçirdiği evreleri izlediğimizde, farklı bir Puşkin çıkmaz karşımıza. Puşkin hep aynıdır aslında, “Göze çarpacak kadar iyi kalpli ve zayıflıklarını kabul eden” ve hayatını bir düelloda pazarlık konusu yapacak kadar gözü pek biridir.
Aysel Sağır – edebiyathaber.net (21 Mayıs 2018)