“Düzyazı iletişimdir, gerçeğin ortaklaşa arayışıdır, tanımadır ve karşılıklı ilişkidir.”
Jean-Paul Sartre
Bir zamanlar, edebiyata edebiyat denmemişken daha, ilk edebiyat kuram kitabı sayılan Poetika doğdu. Aristo’nun, gerçeklikte hoşlanmadığımız şeylere sanat sayesinde hoşlanarak bakacağımızı söylediği, güzeli yaratıcı eylemle buluşturduğu Poetika. Aynı zamanda türü çözümleyen ilk kitap o.
Komedyayla karşılaştırarak tragedyaları çözümler Aristo. Tragedyanın niçin var olduğundan, neye hizmet ettiğinden, işe yarayıp yaramadığından değil, bir eseri tragedya yapanın ne olduğundan bahseder. Hatta Retorik’te “Bir kavram türettiğinizde gerçek bir türe işaret etsin ve kesin bir farklılığa; aksi halde boş ve anlamsız laf kalabalığından başka bir şey elde edemezsiniz,” der.
Aristo edebiyat kuramının edebiyatın doğasını araştırdığını söylemek ister. Poetika’yı bir edebi söylem türünün özelliklerini ortaya koyan kurama dönüştürür. Bu yüzden önce sanatları tasnif eder, sonra da tragedyanın biçimine odaklanır. Aristo kendi döneminin yazını üzerinden sanki bugüne konuşur. Sanatı güzeli yaratan, dolayısıyla görünür kılan, hakikatimsi üstünden hakikate yaklaştıran diye tanımlar ve Platon’la ayrılır. Böylece sanatla felsefeyi buluşturup barıştırır.
İşte o zamanlardan bu zamanlara sanat hakkında, edebiyat kuramı üzerinde konuşmaya ya da yazmaya kalktığımızda Poetika’ya dokunmadan edemeyiz. Genelde sanatın özelde edebiyatın neliğini onda ararız. Edebiyat ne işe yarar? Yazarak dünyayı değiştirebilir miyiz? Sanatın hakikatle bağı ne? Eleştiri yaşıyor mu? Eleştiri nasıl olmalı?
Todorov Poetikaya Giriş kitabında yeni bir poetika kurma gerekliliğini öne sürer bu yüzden. Çünkü ona göre “edebi tür” üzerinden yol alınmalı. Var olan türlerden yola çıkarak metinler incelenmeli. Yoksa ipin ucunu kaçıracağımızı ima eder Todorov. Eleştirinin Eleştirisi kitabında, “Eleştirinin edebiyatın eklentisi değil, ikinci yüzü” olduğunu söyler. Çünkü ona göre poetika, edebiyatı kendi terimleriyle açıklamayı ifade eder. Böylece poetikayı “okuma”dan ayırır.
Günümüzde eleştirinin öldüğü söyleniyor. Onun yerini okuma aldı öyleyse. Kitap yazılarına baktığımızda eserin ne anlattığına odaklı yorumlara rastlıyoruz çoğunlukla. Diğer yandan yirminci yüzyılda tür kavramının aşınması sebebiyle karmaşıklıkla karşı karşıya kalıyoruz. Güzel dediğimiz bir eseri neden güzel bulduğumuza ilişkin saptamalar yok. Biçime ilişkin araştırma olmayınca, var olan biçimi aşma, yıkarak yaratma da yok.
Başyapıt diye nitelendirdiğimiz pek çok metnin kendinden öncekini tanıyan, bu tanıma üzerinden yükselen eserler olduğunu hatırlamalıyız belki de. Todorov’un eleştiriye ve poetikaya ilişkin düşüncelerini okuduğumuzda sadece biçime odaklanan, edebiyatın diğer yönlerini yok sayan bir tavırla karşılaşır gibi oluruz. Todorov, edebiyata farklı disiplinlerle bakmaya, metnin anlamının çoğaltmaya karşı olmasa gerek. Okumaya da karşı değil muhtemelen. Sanırım bütün bunların yanında o, poetikanın yeniden özgürleşmesini istiyor sadece.
Aristo, tragedyaları incelerken, Sophokles’i över en çok. Öykünün gücünü göstermek ister. Yapıtın nesnelliğine vurgu yapar. Ama ne Oedipus’u veya Antigone’yi yargılar ne de yorumlar. Metni sadece kendi terimleriyle, tragedyayı tragedya yapanla açıklar. Örneğin büyülü gerçekçiliğin edebiyattaki gerçekçi tutuma başkaldırı olduğunu söylüyoruz. Bir yapıtın büyülü gerçekçi olduğunu bilmeden neye başkaldırdığını anlayabilir miyiz? Metnin niyeti tam da biçiminde saklı değil mi? Metnin asıl anlamına biçimi araştırmadan ulaşabilir miyiz? Yazarın ne yapmak istediğini anlayabilir miyiz? Anlatılan hikâyeyi biçiminden bağımsız düşünebilir miyiz? Sanırım hayır. Bugün eleştiriden beklenen ve aynı zamanda eleştirinin yapmadığı çoğunlukla bu ve bu yüzden edebiyat kuramının Poetika gibi bir hayaleti var.
Todorov’a göre Poetika’nın şöhreti kendisine ihanet etti. Belli formüllere indirgendi. Todorov’un ihanet dediği şey bir metni kendisi yapanı anlamaya dönük saflığın yitirilmiş olması. Ona göre bugünün yeni bir poetikaya ihtiyacı var. Peki, böyle bir şey mümkün mü? Buradan bir soru daha doğuyor gibi. Poetika bir eleştiri miydi? Yoksa sanatı kurtarma çabası mı?
Tragedyaların biçiminden öte bir işlevi yok muydu? Felsefe tarihi bu konuya epey kafa yordu. Tragedyaların bir meseleyi tartıştırma amacıyla yazıldığı, katharsisi amaçladığı, eğitimi içerdiği gibi önermeler var. Terry Eagleton, edebiyatın ideolojiden bağımsız düşünülemeyeceğini söyler. Alain Badiou, Aristo’nun sanatın sağaltıcı yönüne vurgu yaptığını hatırlatır. Fakat, türün kendisine ilişkin bilgi olmadan metnin niyetini anlamak mümkün mü? Roman edebi bir tür olarak tanımlanmasaydı, ölçütleri olmasaydı, diğer yapıtları bu tanımdan yola çıkarak değerlendiremezdik. Tür üzerine düşünmek önemli. Türü anlamak, edebi yapıtın neyi nasıl anlattığını düşünmek demek. Hikâyenin nasıl işlendiği ne anlattığıyla sıkı sıkıya bağlıysa edebilikten söz edebiliyoruz. Roman yazmak üzere masasına oturmuş kişinin, romanı iyi tanıması gerekir. Fakat yazdığı klasik türde bir roman olmayabilir. Poetika, onun neden klasik olmadığıyla ilgilenir.
Yirmi birinci yüzyıldayız ve var olan türlerin toplamını gökyüzüne yükselen bir duvar gibi düşünürsek, onca esere rağmen duvarın üstüne taş koymayı başardık mı, bilmiyoruz. Bir metni anlatan metnin kendisinden başkası değil. Ona dışarıdan ve farklı disiplinlerden kalkarak yüklediğimiz anlamlar, metni çoğaltan okumalar var elimizde. Bu okumalar sürekli değişime tabi. Terry Eagleton ideolojiktir dediği edebiyat için bir şey daha söyler. Neye edebiyat dediğimizin değişebileceğini… Todorov da poetikayı, bir metne neden edebiyat dediğimizi bilme yolu diye tarifler. Ve sorar, “Değeri saptamayı edebiyat jürilerinin üyelerine mi bırakmalı?”
Evet, eleştiriye ihtiyacımız var. Eserin yorumları, neden beğenildiğine ilişkin tasvirler kıymetli. Fakat asıl kıymetli olan bir yapıtı tüm açılardan görmek isterken onu edebi yapanın ne olduğunu bilmek. Çünkü edebiyat değişiyor. Bu değişim yaşayıştaki değişimin aynası. İnsanın, insanlık tarihinin aynası…
“Anlam özgürlüktür, yorum da onun araştırılmasıdır.”
Kaynakça:
Poetikaya Giriş, Tzvetan Todorov
Eleştirinin Eleştirisi, Tzvetan Todorov
Poetika, Aristo
Retorik, Aristo
Edebiyat Nedir, Jean-Paul Sartre
Arzu Eylem – edebiyathaber.net (12 Haziran 2018)