1500 yıl önce Filistin’de doğan kendini söz söyleme sanatı alanına veren Procopius, hukukçu olarak Bizans sarayının dikkatini çekti. Bizanslı komutanlarla savaşlara katılan ve bunları yazarak tarihçi kimliği edinen Procopius yazdığı cilt cilt kitaplarına sonradan birini daha ekledi: Bizans’ın Gizli Tarihi. Procopius’un içinde tuttuğu, o koşullarda söyleyemedikleriydi. “Gayri Resmi”, “Gizli” yapıt yıllarca saklı kaldı. Bin yıl gözlerden ırak rulolar halinde Vatikan Kütüphanesi’nde uyurken keşfedildi. Antika meraklısı Niccolo Alamanni 1623’te “benim!” demedi Lyon’da yayımlanmasını sağladı. İlk yayımlanması da sorun oldu. Ahlaksızlığı anlatan kitap “Muzır” damgası yedi. 40 yıl sonra tam metin olarak yayımlanabildi.
Önceki kitaplarında, mümkün mertebe olayları doğru yer ve zamanlarında anlatmak suretiyle Romalıların geçmişten günümüze yaptığı savaşlardaki serüvenlerini aktaran Procopius bu kitapta farklı bir yöntem kullanmış. Bunu yapmasının sebebi, okuyacağınız olayların müsebbibi olan kişiler hâlâ hayattayken bu olayları tam olarak nakletmek istemesidir. Çünkü aksini yapsaydı ne çok sayıdaki casusların dikkatinden ne de ölümlerin en kötüsünden kaçabilirdi. Bu yüzden en yakın akrabalarına bile güvenmedi. Nitekim eski kitaplarında da, anlattığı olayların çoğunun gerçek nedenlerini gizlemek zorunda kaldı. O ana kadar tarihin omzuma yüklediği görevler içinde söylenmeyeni söylemek, önceden anlattığı olayların gerçek nedenlerini ve ortaya çıkış sebeplerini anlatmak ona düştü. Ama bu yeni görevi üstlenirken, Justinianus ile Theodora’nın yaşamlarıyla ilgili daha önce kendi söylediklerini tekzip etmek ne kadar acı ve zor olmuştur onun için, tahmin etmek çok zor değil.
8 ciltlik Savaşlar Tarihi ve “Yapılar” adlı yapıtları da bulunan Procopius neden bu yapıtı yazdığına açıklık getirdikten sonra kendisini danışman seçen ve Saray çevresine girmesine neden olan Komutan Belisarius’u, eşi Antonina’yı anlattıktan sonra İmparator Justinus, onun yeğeni Justinianus’u ve Theodore’yi onun doymak bilmeyen cinsel sapkınlığını yazıyor. Kitap muzır bulundu ve kimi bölümler çıkartıldı. İlk basımından 40 yıl sonra eksiksiz olarak basılabildi.
Zalimlerin zalimiydi Procopius’un korka korka yazdığı Bizans’ı içten içe yıkan, Theodora: “Çok gizli ve tenha zindanları vardı. O kadar ıssız ve karanlıklardı ki içinde gece ile gündüzü ayırmak imkansızdı… ona göre hiçbir yer girilemeyecek kadar kutsal değildi ve bu yüzden tapınakların en kutsalına bile tecavüz etmekte beis görmüyordu. Hıristiyan halk -onun bu saygısızlığından dehşete kapılmıştı ama yine de ona boyun eğmek zorunda kaldılar… İnsanların talihlerine niyetleri değil de kader dediğimiz göklerin karar verdiği ne kadar doğrudur. Hadiseleri görürüz ama sebeplerini anlamayız. Bu yüzden, nedensiz sebepsiz gelişen olaylara ‘tesadüf’ der geçeriz. Bu mesele çok su götürür. Bırakalım da herkes kendi düşüncelerini kendi oluştursun.”
Devlet aygıtının nasıl işleyemez hale gelişini anlatıyor Procopius. Memurlar, görevlerini yapamaz hale gelmişler. Öyle ki tüm Roma’da hiçbir yargıç özgürce adaleti sağlayamaz olmuş. Gereksiz bir kibirle tüm yetkileri kendinde toplamaya çalışmış. Bir dava olduğu haberini aldığında, rüşvet hariç hiçbir kanuna veya ilkeye dayanmaksızın karar vererek herkesin kararına uymasını zorunlu kılarmış. Açgözlülüğü tüm utanma duygusunu yok ettiğinden hiç suçluluk duymadan rahatça rüşvet alırmış. Çoğu zaman, Senato’nun kararları ile İmparator’un buyrukları birbirine zıt kararlar içerirmiş. Senato içi boş bir kurum haline gelmiş, hiçbir karar alma yetkisi kalmamış. Üyelerin hiçbir konuda söz hakkı olmadığı için sırf görüntü icabı, âdet yerini bulsun diye toplanıyormuş. Görüşülecek konulara İmparator ve aveneleri karar veriyor, kendi aralarında aldıkları kararları uyguluyorlarmış. Biri yasadışı bir iş yapmış veya kendi aleyhine bir yasa mevcutsa, tek yapması gereken İmparator’a bir miktar altın karşılığında mevcut yasalara aykırı da olsa bir yasa çıkarttırmakmış. Yönetimi altında hiçbir şey sabit değilmiş. Adalet terazisi, hangi kefede daha çok altın varsa o yana eğilirmiş. Memurlar, normalde olması gerektiği gibi vatandaşların dilekçelerini (dileklerini) İmparator’a iletmiyor ve konseyin verdiği kararları da halka bildirmiyormuş. Aksine, çevreden yalan yanlış uydurma ifadeleri toplayıp aldatılmaya ve kandırılmaya çok müsait olan İmparator’u yanlış yönlendiriyorlarmış.
Adalet konusuna gelince, görevi mahkemelerde yargıcın yanında bulunmak olan saray muhafızları bile, yargıçları istedikleri kararları çıkarmaları konusunda zorluyormuş. Yani, hepsi gerçek görevlerini bırakıp başına buyruk hareket ediyormuş. Her şey zıvanadan çıkmış, kurumların itibarı, hatta isimleri bile kalmamış… Kısacası ona yanlış yapan biri ne hayattayken ne de ölümünden sonra sevgisine mazhar olabilirmiş. Ölenin mirasçılarına İmparatoriçe’nin öfkesi de miras kalırmış. Öyle ki torunları bile bu öfkeden nasibini almış. Tüm düşüncesi, insanların felaketine yönelmiş ve kimse onu bundan vazgeçirememiş. Theodora, tüm devlet yönetimini tek elde toplamış, hâkimleri ve din adamlarını kendisi atamaya başlamış. Tek derdi, kaygısı, önemli görevleri, hain planlarına engel olacak onurlu, dürüst adamlara kaptırmamakmış. Emrinde birkaç saygın insan olsa da genelde en aşağılık insanları işe alırmış. Adalet içten ve dıştan kuşatılmış.
Yangın her yerdeydi. Gaddar adamın senato üyelerinin mallarını açık veya gizli nasıl mideye indirdiğini anlatan Procopius, zengin ailelerin mallarını ele geçirmek için ortaya atılan uydurma iddiaları; askerlere, hizmet sektöründe çalışanlara saray muhafızlarına, çiftçilere, mülk sahiplerine, bilim insanlarına, tüccarlara, gemi kaptanlarına, denizcilere ve zanaatkarlara, perakendecilere, hayatını sahneden kazananlara, dilenci, yoksul, hasta, sakat ve düşkünlere, din adamlarına kısacası bütün millete yapılan zulümleri; para söz konusu olduğunda Justinianus’un yasaları nasıl çiğnediğini gizli tarihte yazıyor: “Devletin düştüğü duruma bakar mısınız? Bir İmparator, soruşturmayı rüşvet karşılığı durdursun, sarayın içinde teröristler devletin valisine suikast düzenleme cesaretine sahip olsun. Devletin haline acımamak elde mi?”
Dünyanın dört bir yanında insanlar devletin haline acıyıp duruyor!
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (21 Haziran 2018)