İsmail Güzelsoy dünyasını aralamak için: “Fenni Sihirler” | Onur Uludoğan

Haziran 28, 2018

İsmail Güzelsoy dünyasını aralamak için: “Fenni Sihirler” | Onur Uludoğan

I

İsmail Güzelsoy, 1963 Iğdır doğumlu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okuduktan sonra bir süre turizm rehberliği yaptı. Bu alandaki birikimini 2009 yayında yayımlanan iki ciltlik İstanbul’un Gezi Rehberi isimli kitapta topladı. 

Güzelsoy’un daha geniş kitlelerce tanınmasını sağlayan ise kurgu türündeki eserleri oldu. Bu türdeki ilk eseri, 2000 yılında yayımlanan Seni Seziyorum (Kitab-ı Mukadder) on bir öyküden oluşuyordu.  2004 yılında yayımlanan Ruh Hastası’ndan itibaren ise Güzelsoy’u roman yazarı olarak tanıdık. Bu tarihten sonra sırasıyla, Sincap (2005); Rukas (2006) ve İyi Yolculuklar (2007) yazarın “Banknot Üçlemesi” adını verdiği seriyi oluşturdular. Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri (2010); Çıt Yok (2011) ve Saf (2013) romanlarının ardından yazarın Fenni Sihirler üst başlığı altında bir araya getirdiği Değmez (2015); Gölge (2016) ve Hatırla (2018) isimli kitapları yayımlandı.

İsmail Güzelsoy’un yukarıda saymaya çalıştığım tüm romanları gerek üçleme içinde olanlar gerekse Fenni Sihirler içinde olanlar, ayrı ayrı okunabilecek bir içeriğe sahipler ancak bununla birlikte kitapların birçoğu ince bağlarla birbirlerine bağlılar. Kimi romanda ana karakter olarak hikâyesi anlatılan kişiler başka romanlarda yan karakter olarak karşımıza çıkabiliyor.

Güzelsoy’un yarattığı evrende Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri isimli kitabın anlatıcısı olan Değil Efendi’yi anahtar bir karakter olarak değerlendirebiliriz. Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri doğrudan Sincap’la ilişkilendirilebilecek bir kitap örneğin. Bununla birlikte Meddah Değil Efendi, kimi zaman açıkça kimi zaman da örtük olarak Fenni Sihirler’de de karşımıza çıkıyor.

Fenni Sihirler’in ilk kitabı olan Değmez’in sunuş yazısında, okuyacaklarımızın Değil Efendi’nin notlarının ve evlatlığı Yamalak’ın teybe kaydettiği tanıklıkların İsmail Güzelsoy tarafından toparlandığı vurgulanmaktadır. Serinin ikinci kitabı olan Gölge’nin önemli karakterlerinden olan Kör Aşil Efendi, Değil Efendi’nin ustasıdır.

İsmail Güzelsoy’un hemen tüm kitaplarında kurduğu bu incelikli oyunların Fenni Sihirler kapsamında değerlendirebileceklerimize yazının devamında yeri geldikçe değinmeye çalışacağım.

II

Değmez, Gölge ve Hatırla’nın üst başlığı olan Fenni Sihirler kavramıyla ilgili Güzelsoy şu açıklamaları yapmış:

“‘Fenni Sihirler’ tanımının ilk anda bir şey söylemediğinin farkındayım. Hatta serinin ilk romanı olan ‘Değmez’in kapağına bunu yazıp yazmamakta çok tereddüt etmiştik editörümle. Aslında bunu ‘bilimkurgu’ gibi de düşünebilirsiniz ama ‘kurgu’ kısmı daha çok büyülü gerçeklik dedikleri türe yaklaştırılmış, diyelim. Tür olarak büyülü ya da masalsı gerçeklik gibi görünse de arkaik ‘ilmi’ unsurlardan bolca yararlanmak gibi bir yol izledim. Bu tanımı ilk anda yadırgayanlar da kitaplar tezgâhtan çıktıkça daha kabul edilebilir buldular sanıyorum.” (06.03.2018, Melek GEDİK ile yapılan röportaj.)

Güzelsoy, 22.04.2015 tarihinde Kerem Görkem ile yaptığı söyleşide seriyi devam ettireceğini söylemişti:

“Bundan sonraki sürece ipotek koymak istemem ama bu çizgide ilerleyecek dört kitap daha var tezgâhımda.”

Aradan geçen zamanda Güzelsoy’un Fenni Sihirler üst başlığıyla yazmayı düşündüğü kitapların sayısı artmış görünüyor:

“Bu bir üçleme değil, birkaç yıl sonra tekrar bu türe döneceğim. Şimdilik yalnızca ara veriyorum ‘Fenni Sihirler’e.” (06.03.2018, Melek GEDİK ile yapılan röportaj.)

“…Hayır, bu romanlar devam edecek. Üç yıl ara vereceğim. Sırada kurgusu tamamlanmış üç roman var, ondan sonra Fennî Sihirler serisine döneceğim. Çok fazla gömülüp heyecanımı kaybetmek istemiyorum. Aynı yöne uzun süre bakınca göz yoruluyor. Yazarken keyif almak çok önemli benim için. Yeniden fen ve sihrin kesişme noktasına döneceğim, elimde daha malzeme var. Gölge’nin devam romanı var mesela. Üç yıl mayalanacak, büyüyüp serpilecek. Şimdilik anaokulunda…” (26.04.2018, Eray AK ile yaptığı röportaj)

III

Fenni Sihirler serisine ait kitapların konularını bir çırpıda anlatmak oldukça güç. Her üç kitapta da birbirinden bağımsız görünen ve paralel bir şekilde anlatılan ana öyküler ve yan öyküler mevcut. İsmail Güzelsoy her üç kitapta da romanlarını ilmek ilmek işleyerek ana ve yan öyküleri büyük bir başarıyla bağlayabiliyor.

Güzelsoy, oldukça zor olan bu durumun altından nasıl kalktığını ve çalışma sistemini ise şu cümlelerle anlatmış:

“Kuluçka evresinde küçük notlar almakla yetinirim. Hikâyemin mayalanması gerekir. Dönem araştırması, malzeme toplama işlemleriyle uğraşırken, gazete, dergi arşivlerini karıştırırken aynı zamanda varacağım o son durağı da belirgin hale getirmeye çalışırım. Hikâyenin finalinden başına doğru biçimlenmesi çok önemli. Bu bana neyi yazmayacağımı da telkin eder. Tuhaf gelebilir bu tanım ama yazmak aslında neyi yazmayacağına karar vermekle başlayan bir yolculuktur. Final aşamasından geriye doğru yürürken hikâyem bir rüya gibi kendini biçimlendirmeye başlar. Bu aşamada sinopsis yazmaya başlarım. Çok oyalayıcı ama eğlenceli bir iştir bu. Çünkü dinamik bir süreçtir ve haliyle sinopsis sürekli değişir. Karakterlerin oluşturulması, hikâyeyi taşıyacak ana unsurları filan bu aşamada oturtmuş olurum. Ardından da bölümleri porsiyonlara bölerek hangi bölümün ne kadarlık bir zaman ve kapsamda yazılacağını belirlerim. Buna çok sadık kalabildiğimi söyleyemem ama en azından kaba da olsa bir harita oluyor elimde. Bütün bu işler bittikten sonra bölümleri tekrar tekrar yazmam gerekiyor. Hemen hemen hiçbir bölümü bir kerede yazdığımı söyleyemem. Yeniden yazarken önceki ham metinleri de saklıyorum genellikle. Her şey bittikten bir süre sonra elimdeki malzemeyi nasıl kullandığımı incelememe yardımcı oluyor. Bir anlamda hikâyemin arkeolojisini de yapmış oluyorum bu yolla.” (22.04.2015, Kerem Görkem ile yapılan röportaj.)

Değmez’de, Aras Nehri’nin dibinde buz tabakasının altında yatan ve ölüp ölmediğini bilemediğimiz Faruk Ferzan’ın ve onu kurtarmaya gelmesi beklenen Doslar Kasabası sakinlerinin hikâyelerini okuruz.

Gölge’de, ip cambazı olarak yetiştiren bir çocuk ve maymunu Leylifer’in, çocuğu yetiştiren Kahkah’ın; bir cambazhane işleten Kör Aşil’in ve gizli araştırmalar peşinde koşan hekim Akif Efendi’nin öyküleri anlatılıyor.

Serinin (şimdilik) son kitabı olan Hatırla’da ise, Kars’ta tecavüze uğrayıp İstanbul’a kaçan Suzan’ın ve Suzan’ın trende tanıştığı Samet’in hikâyelerinin yanında sekiz yüz yıl önce, Artuklu sarayında El-Cezeri’nin yürüttüğü otomaton çalışmaları da Hatırla’nın ana omurgasını oluşturur. Ayrıca, Hatırla’nın daha başlarında Gölge’nin kahramanlarından cambaz ve maymunu Leylifer bir an için görünürler, sonlara doğru ise Akif Efendi’nin laboratuvarı ortaya çıkar ve daha önemlisi Değmez romanının ana karakterlerinden Faruk Ferzan’ın Aras Nehri’nin dibinde takılıp kalmasına dair önemli bir ayrıntı çözüme kavuşur.

Bu üç kitapta anlatılanlar hakkında yazdığım kaba özetlerin ne kadar yetersiz olduğunu romanları okuyanlar hemen fark edeceklerdir. Çünkü her üç kitapta da irili ufaklı onlarca yan öykü ve sürpriz, okurları beklemektedir.

IV

Fenni Sihirler’in her üç kitabında da çoklu anlatıcı kullanılmıştır. Hemen her karakter bizzat söz alarak başından geçenleri dile getirir. Bu anlatım biçimi sayesinde Güzelsoy, romanlarını bir bulmaca misali kurgulayabilmiş ve romanların sahip olduğu gizemi sonuna kadar saklayabilmiştir.

Romanların anlatıcıları insan olmak zorunda değildir. Örneğin Değmez’in çatısı olan öyküyü Nevırmor ve Simsiyah isimli iki karganın bakış açısından okuruz. Hatırla’da ise Kedi Şulbu yeri geldikçe söz alır ve hikâyenin katmanlarının açılmasını sağlar. Her üç kitabın büyülü gerçekçilikle ilişkilendirilebilecek bir diğer kısmını da roman gerçekliğiyle iç içe anlatılan rüyalar ve hayaller oluşturur.

V

İsmail Güzelsoy, Fenni Sihirler’de yalnızca iyi öyküler anlatma derdinde değildir. Her üç kitapta da merkezi, tarihimizde önemli yer tutan toplumsal bir olay oluşturur. Değmez’de romanın merkezinde Tan Gazetesi baskını; Gölge’de ise Osmanlı Padişahi III. Murat devrinde, imam Molla Abdülkerim Efendi’nin telkinleriyle gerçekleştirilen büyük maymun katliamı; Hatırla’da ise tarihte 6-7 Eylül Olayları olarak adlandırılan katliam, merkezde yer alıyor.

İçinde bulunduğumuz tahammülsüzlük iklimiyle beraber hayvanların karşı karşıya kaldığı zorbalığın ve bu zorbalığa yasal yaptırım getirmemekte ısrarcı olan otoritenin tavırlarını göz önüne alarak okuduğumuzda bu kitapların değerini daha iyi anlayabiliyoruz.

Güzelsoy’un, kitapların anlatı evrenlerini bambaşka noktalara taşıyan bu üç olay hakkındaki görüşleri ise şöyle:

“Üç kitabı birbirine bağlayan şey, olay örgüsü ya da karakter bütünlüğü değil. Her romanda tekrarlanan, hatta vurgulanan unsurlar var. Olayların merkezinde bir linç sahnesi yer alıyor ve bunlar gerçek tarihî olaylara mümkün olduğunca sadık kalınarak anlatılıyor. Değmez’de, Tan Baskını esinli bir pasaj var, Gölge’de bu kez Osmanlı tarihindeki maymun cins kırımı ve nihayet Hatırla’daysa 6-7 Eylül pogostu anlatılır. Bu sahnelerin büyükçe bölümü tarihsel tanıklıklar ya da incelemeler esas alınarak yazıldı. İşin “fennî” boyutu biraz bu. Her romanda tekrar eden bir unsur da bu vahşet görüntülerinin tam tersi olan, incelikli yanlarımız… Yine Değmez’de diğerkâmlık, beklentisiz aşk diyebileceğimiz değerler sergilenir, Gölge’de bütünüyle bir Türk icadı olan hareketli mahya kültürü anlatılır, Hatırla’da ise “Evet, 6-7 Eylül vahşetini gerçekleştirenler bizlerdik ama sekiz yüz yıl önce dünyadaki ilk robot teknolojisini de biz gerçekleştirmiştik” denmiş oluyor. Bu anlamda milliyetçi, seperatist bütün önermelere bir cevap olarak düşünülebilir Fennî Sihirler. Hiçbir ulus, topluluk, millet vs. tek bir yönüyle tanımlanamaz, ancak tek bir yönünü daha fazla öne çıkarmak o ulusun, topluluğun gelecek tasarımına dair ipucu verir. Yani El-Cezerî’nin, mahya mühendislerinin yolundan mı gideceğiz yoksa maymunları katleden, diri diri yakan o vahşi atalarımızın yolundan mı? İkisi de aynı zamanlarda yaşayan insanlar değil miydi? Geçmiş yorumu, gizli bir gelecek tasarımıdır bir bakıma.”  (26.04.2018, Eray AK ile yaptığı röportaj)

İsmail Güzelsoy, güçlü kadın karakterler yaratmaya ve bu güçlü kadın karakterlerin yeri geldiğinde zorbalara karşı sert tepkiler göstermesine dair detaylara Değmez’de yer vermişti. Bu tutum Hatırla’da bir üst seviyeye çıkarılıyor. Romanda adı geçen Suzan, Süsen, Sibel Abla gibi kadın karakterler bir yandan erkek egemen düzene başkaldırıyı simgelerken diğer yandan da devlet gücünü arkasına alarak insanlara kötülük yapan gaddar yöneticilere karşı müsamahasız bir tutum sergilenmesi gerektiğini bugünün insanına anlatmaya çalışıyorlar.

VI

Ne mutlu ki Türkçe yazdıkları için anadilimden okuma şansı bulduğum için kendimi şanslı saydığım birçok yazar ve şaire sahibiz. Ahmet Hamdi Tanpınar, Bilge Karasu, Yaşar Kemal, İhsan Oktay Anar; Nazım Hikmet, Turgut Uyar, Ece Ayhan bu çerçevede aklıma ilk gelen isimler. Kuşkusuz, Bu isimlere daha onlarcasını ekleyebiliriz.

Kurduğu dünyalar ve bu dünyaları anlatırken kullandığı üslup açısından baktığımda İsmail Güzelsoy’u da anadilimde okuyabildiğim için kendimi şanslı saydığımı söyleyebilirim.

VII

Yazıda alıntı yaptığım söyleşilerin linkleri:

  • Kerem Görkem ile yapılan röportaj:

http://t24.com.tr/k24/yazi/edebiyat-giderek-evcillesip-boyun-egiyor,158

  • Melek Gedik ile yapılan röportaj:

http://www.karar.com/kitap/gozunu-karartan-kadinlar-dunyayi-kurtaracak-775567#

  • Eray Ak ile yapılan röportaj:

http://t24.com.tr/k24/yazi/ismail-guzelsoy,1712

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (28 Haziran 2018)

Yorum yapın