Yönetmen Turgut Yasalar ile Karakarga Yayınlarından çıkan “Ben Bir Dâhiyim ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim” adlı kitabı üzerine söyleştik.
Ben Bir Dâhiyim ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim adlı kitabınız yayımlandı. Öncelikle bu kitabın hikâyesini öğrenebilir miyiz sizden?
Kitabın başında da bahsettiğim gibi bu kitabı yazma fikri beş altı yıl önce düştü aklıma ama film, belgesel gibi işler araya girince geçen yıla kadar pek üzerine düşemedim. Aslında fikri Gemide filminin senaristi Önder Çakar’a açmış, hatta kendisiyle iki saate yakın bir görüşme yapıp kayda almıştım. Önceki senenin kış aylarını Küçükkuyu’da geçirdim ve esas olarak kitabı bu sessiz sakin küçük kasabamızda yazdım.
İçinde kendi filminizin öyküsünün de yer aldığı 16 farklı film ve aslında başarı hikâyesi yer alıyor kitapta. Bu isimleri ve öyküleri bir araya getirirken zorluklar yaşadınız mı?
En çok zorlandığım bölüm kendi filmim Leoparın Kuyruğu’nu anlattığım bölüm; çünkü kendi başımdan geçenleri çok fazla dramatize etmek istemedim doğrusu; yani anlattıklarımın eksiği var fazlası yok. Bunun dışında Mustafa Altıoklar ve Orhan Eskiköy ile yüz yüze görüşemedim maalesef; zira Orhan o sırada Kıbrıs’ta, Mustafa da Almanya’da yaşıyordu, onlarla WhatsApp üzerinden konuştum. Başka arkadaşlarımın da hikayelerini anlatmak istedim ama ya bana vakit ayıramadılar, ya da projenin bir parçası olmak istemediler, canları sağolsun.
Kitap El Mariachi’nin ve Robert Rodriguez’in film yapım sürecinin anlatımıyla başlıyor. Sizi bir film yapmaya yönelten bu süreç nasıl gelişti? Ne etkiledi sizi böyle bir adım atmak için?
El Mariachi’yi 1993’te Berlin Film Festivali’nde izledim. O yıl en çok konuşulan filmlerden biriydi, Sundance Film Festivali’nde “Seyirci Ödülü” almıştı. Her yerde 23 yaşında bir yönetmenin yedi bin dolara film yapmasından bahsediliyordu. Ben de koşarak gittim filmi izlemeye, fakat sandığımın dışında filmin dili İspanyolca idi. Alt yazı ise Almanca. Hiç İspanyolca bilmiyordum, Almancam ise anlayabilecek düzeyde değildi. Fakat filmi sonuna kadar gözümü perdeden ayırmadan izledim. İki yıl sonra Londra’da filmin günlüklerini buldum: Rebel Without’a Crew. Hemen satın alıp okudum ve çok etkilendim. Bu nedenle Rodriguez’in günlüklerinin özetini Ben Bir Dahiyim Ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim’in başına koydum. Londra’dan döndükten sonra kafama koymuştum, ne yapacak edecek mutlaka ben de bir film çekecektim. Leoparın Kuyruğu’nun hikayesi böyle başladı. Kitapta ayrıntılarıyla anlatıyorum.
Kendi filminizi yaparken yaşadıklarınız da kitaptaki diğer yönetmenlerin yaşadıkları da film yapmaya hevesli gençler için ders niteliğinde. Kitabınız bu açıdan da değerlendirilebilir değil mi?
Çok doğru bir tespit. Bence kitabı tüm sinema okullarında okuyanların edinmesini ve okumalarını çok isterim. Çok yakınımda sinema televizyon tahsili yapmış genç arkadaşlarım var, kitap yayınlanmadan önce onlara okuttum; geri dönüşler beni bu kitabı yayınlatma cesareti verdi. Onlardan övgü aldım. Şu arada kitabın tanıtımı için en çok çalışan, çaba gösteren, arkadaşlarına önerenler yine onlar. Kitap elbette ilk film yapma serüvenlerini anlatıyor ama sadece film değil, başka herhangi bir iş yapmak için öncelikle paranın gerekli olmadığının altını çiziyor bence. Yani önce bir fikriniz, sonra azminiz olması gerekiğini öğütlüyor; bence kitabı değerli kılan da bu.
Kitapta birbirinden değerli isimlerin yaşadıklarına tanık oluyoruz. Peki, size göre en ilginç olanı hangisi?
Şu çok ilginç diye bir ayrım yapmam mümkün değil, çünkü ilginç ve değerli olmasaydılar kitaba almazdım. Her biri bir ilk film yapmanın süreçlerini farklı cepheleriyle anlatıyor; kimi ilk parayı bulmak, kimi dağıtım sorunlarını aşmak, kimi borçların altından kalmak gibi pek çok örneği barındırıyor.
Yeşilçam’dan başlayan ve bağımsız yapımlara, festival seçkilerine hatta uluslararası ödüllere uzanan Türkiye sinemasının geçmişten günümüze geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok kapsamlı ve cevabı hayli uzun olması gereken bir soru bu. Aşmamız gereken o kadar sorun var ki… Özetle; örneğin bir özerk sinema kurumumuz yok, Kültür Bakanlığı’nın destekleme politikası sorunlu, sponsor bulmak neredeyse imkansız, dağıtımda inanılmaz bir tekelleşme söz konusu. Ama ben sorunuzu şöyle cevaplayayım: Bütün bu sorunlara rağmen anlatacak bir hikayesi olan herkes bir film yapabilir ve milyonlara ulaşabilir. Cep telefonu ile bir film çekebilir, evinizdeki bilgisayarda kurgulayabilir ve Vimeo ya da YouTube üzerinden yayınlayabilirsiniz. Hatta “cep telefonu ile çekilen filmler festivalleri”nde yarışabilirsiniz. Bu kadar basit. Yani ne bakanlık desteği, ne sponsor bulma ne de dağıtım zorluğu, vız gelir tırıs geçer.
edebiyathaber.net (12 Temmuz 2018)